|
Papa kime karşı değil ki? (2)

Papa''nın konuşmasının şerhine devam ediyoruz... (Söz, bu son yazı!) Papa, Fransisken Duns Scot''u Yunan ve Hırıstiyanlık arasındaki sentezi bozan ilk teologlar arasında göstermektedir. Bu teolog Thomas ve Augustinus''un adlarıyla anılan bir “entellektüalizm”in aksine, hakikat ve iyiliğe bağlı olmayan “volontarist” bir Tanrı anlayışına yönelmiştir. Scot''da Tanrı''nın kayıtsızlığı ve aşkınlığının altı o derece abartılı çizilmiştir ki, insan aklı, insandaki iyi-kötü duygusu Tanrı''nın gerçek bir aynası olmaktan çıkmaktadır. Papa''nın Endülüslü İbn Hazm adını bu çerçevede andığını da unutmayalım.

Duns Scot bu çerçevede (Thomas''nın aksine) “pagan kültüre” de kapalı birisidir. Ona ancak “araçsal” bir rol tanımaktadır. Dolayısıyla Tanrı, Doğa, İnsan gibi sorunlar söz konusu olduğunda tek otorite kutsal kitaptır. İman aklın üzerindedir, Akıl bir hizmetçidir. Tabii ki “doğal düzen” düşüncesine de yer yoktur. Hatta böyle bir “düzen”den söz etmek (Tanrı''nın gücünü sınırlamak anlamına geleceğinden) Tanrı''ya karşı işlenmiş bir günahtır. Yunan''ın izinden giderek Tanrı''ya bir “Akıl” atfetmek de aynı şekilde; çünkü Tanrı sınırlanmamıştır, iradesi herşeyin üzerindedir. “Mutlak bir prens”in koyduğu yasaların kendisini bağlamaması gibi Tanrı da mutlak olarak serbesttir. Duns Scot''un bu “volontarizmi” -Papa''nın da söylediği gibi- “moral düzen”i de kapsamaktadır. Bu çerçevede “On Emir”in “doğal yasanın ilkeleri” ile ilgisi olduğu da söylenemez; Tanrı istese, “On Emir”i başka türlü koyabilir ve sıralanan günahları günah olmaktan çıkarıp birer “emir”e dönüştürebilirdi.. “Moral”in içeriği de doğrudan Tanrı''nın kavranılamaz iradesine bağlanmaktadır. Thomas''nın dünyası türler, cinsler, doğalar, formel ve final nedenler dünyasıyken, Scot''unki “bireylerin dünyası”dır (Nominalizm). Sonuç olarak biz dolaysız olarak “tikeller”i tanıyabilirdik. Thomas''nın “Bilim tümelin bilgisidir” anlayışı doğru değildir.

Aslında, Papa''nın -araya İbn Hazm''ı da katarak- Scot''un (ve adını anmasa da onu takiben Ockhamlı William''ın) Yunan felsefesinden etkisiyle gelişmiş “Akıl-Tanrı” birlikteliğini reddederek “volontarizm” çerçevesinde “kişisel bir Tanrı” anlayışını öne çıkarmasına yönelttiği eleştiri, konuşmasında dile getirdiği diğer bütün eleştirilerinin subasmanını oluşturmaktadır. Diğerleri, yani “modern” olarak nitelenebilecek bir dönemde yaşanan hemen her şey... Çünkü Fransiskenlerin vazettiği Tanrı anlayışının etkileri teoloji ile sınırlı değildir. Bu etki geleneğin aksine “bireysel inisiyatif”in önünü açarak bir taraftan pozitif bilimler için uygun bir alan açarken, öte yandan dönemin şartlarına çok daha uygun bir politik-hukuksal çerçeve çizmiştir. Thomas''nın insanı kişisel olmayan objektif bir “Akıl” altında (bir bakıma) ezen, insanı soyut bir düzene tâbi kılan anlayışı, yerini tamamen Hırıstiyan kaygılarla olsa da “seçim-seçme”den (dolayısıyla “özgürlük”ten) söz eden bir anlayışa bırakmaktadır. Açılan kapının “sekülarizmin kapısı” olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu çerçevede işin politik-hukuksal planda almakta olduğu biçim özellikle önemlidir. Thomascı geleneğe uygun olarak “devletin kökeni”ni “adalet-iyilik” gibi birtakım nedenlere bağlamak söz konusu değildir artık... Yunan''dan miras “doğal hukuk” geleneğinin yerine “hukuksal pozitivizm” anlayışının yeşermeye başladığı bir dönemdir söz konusu olan. İsterse “On Emir”i bile tersine çevirebilecek bir kadiri mutlak Tanrı iradesi ve buna paralel olarak canının istediğini “yasa” olarak koyabilen ve kendisini bütün yasalardan azade kılan kadiri mutlak bir Prens''in iradesi...

“Modern zamanlar” başlamaktır.

Tamam, bana da sorsanız, Yunan''ın izinden giden Thomas''nın oluşturduğu politika-hukuk anlayışının Prens''in mutlak idaresini esas alan bir anlayışa nazaran daha adaletli, insaflı, merhametli olduğunu söylerim... Ama unutmayalım ki, “volontarism”in politika-hukuk alanında hakim kılmaya çalıştığı (akıl, doğal düzen, doğal hukuk vs. tanımayan) bu “irade”, baştan tarif edildiği gibi de kalmadı. XIV. yüzyüzyıldan bugüne o kadar değişti, zenginleşti ki (araya modern doğal hukuk kuramlarını da sokarak), sonuç olarak tanınmaz hale geldi. Başta “eskiye-geleneğe” nazaran belki çok daha “sert” kaçan bir teori-pratik zaman içinde eski Yunan ve onun izinden giden Hristiyanlığın vazettiği teori-pratiği unutturdu. “Modern zamanlar” kendisini bu sürece borçlu. “İrade”ye yapılan vurgu beraberinde eskilerin hayal bile edemeyeceği özgürlükleri beraberinde getirdi. Yani Papa, aslında, çok şeye, hatta Batı''yı Batı yapan hemen herşeye karşı...

Peki ya -İbn Hazm''ı hatırlayarak söyleyecek olursak- “volontarizm”in İslam dünyasındaki seyri nasıl oldu? İsteyen cevaplasın...

٪d سنوات قبل
Papa kime karşı değil ki? (2)
Bebeklerin öfkesi/ bebek gülümsemesi
Turizm uğruna
Mermer atıklarının muhteşem geri dönüşümü
Tasarruf sandığı
ABD-Çin rekabetinde popülizm, korumacılık ve ulusal güvenlik