|
Tekrar Davutoğlu ve MEB"de devir-teslim

Ardan Zentürk''ün önceki günkü yazısını okuyunca ben de hatırladım. Star gazetesi yazarı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu''nu bakanın bazı yazı ve konuşmalarından alıntılarla tanıtırken “Barbaros stratejisi”den de söz ediyordu.

Davutoğlu, bir konferansında, Kıbrıs müzakerelerinde benimsedikleri diplomasi tarzını zamanında (Preveze savaşı) Barbaros ve Andrea Dorya''nın karşılıklı olarak nasıl bir strateji geliştirdiklerinden hareketle açıklamıştı.

Preveze''de seçilen stratejiler özetle şöyle oluşmuştu: Andrea Dorya, Barbaros''un taktiğini yakından inceleyip bildiği için, savaşa buna uygun biçimde hazırlanıyordu. Ama unuttuğu husus, Barbaros''un rakibinin bu yolu seçeceğini bildiğini unutmasıydı.

Peki bu hikayenin Kıbrıs müzakereleri ile ne ilgisi var? Şöyle:

Türkiye de benzer şekilde Papadopulos''un zihninden geçenleri okumuş ve Türkiye''nin bir kere daha geride kalan 30 yılın taktiklerini uygulayacağını düşünen karşı tarafı uyguladığı “sürpriz” bir diplomasi ile şaşırtmayı başarmıştı.

Sonuç: (Davutoğlu''nun sözleriyle) “Geliştirdiğiniz karşı bir taktikle onları ciddi bir sürprizle karşı karşıya bırakıyorsunuz ve o anda onlar kilitleniyorlar.”

Sizi bilmem ama, Preveze hikayesinden hareketle Kıbrıs için çıkarılan bu sonuç (hisse) benim hoşuma gitmedi.

Türkiye''nin Annan Planı''nı desteklemesi –hikayede söylendiği gibi- tamamen taktiksel zeminde bir seçim miydi? Türkiye bu seçimini ilkesel bir çerçevede yapmamış mıydı?

Kıbrıs''ta gelinen son noktaya baktığımızda, yani Kıbrıs müzakerelerinin bugün nasıl kilitlenmiş olduğu hatırlandığında –bu tabloya UBP''nin iktidar partisi olmasını da ekleyelim- karşı tarafın Preveze''den ilham bu taktik ile hiç de “kilitlenmediğini” görmüyor muyuz?

Demek ki, Kıbrıs söz konusu olduğunda (da) gözlemliyoruz ki, bazı “taktikler” üzerine kurulu bir diplomasi doğru tespit edilmiş “ilkeler” üzerine kurulu bir diplomasinin açacağı ufka kayıtsızdır. Kayıtsız olduğu için de, onun kaderi “bir ileri iki geri” bir tempodan-tarzdan ileri gidememektedir. (İsterseniz, yeni kabinede (de) “Kıbrıs işleri”nin Cemil Çiçek''in faaliyet alanına dahil edildiğini de hatırlayabilirsiniz. Bu da bir “taktik” olmasın!) )

* * *

Eski-yeni bakanlar arasında cereyan eden “devir-teslim” işlemleri içinde Milli Eğitim Bakanlığı''nda yaşananlar –hiç şüphesiz- diğerlerinden çok farklıydı.

Eski bakan Hüseyin Çelik''in hayatının belki de en uzun süren basın toplantısına şahit olduk. Basın toplantısı ve devir-teslim töreni o kadar uzun sürdü ki, “Bakan Çelik''in ayrılmaya hiç niyeti yok” dememize az kaldı.

Çelik, ”Görevler istenmez verilir. Bugüne kadar geldiğim hiçbir göreve talip olarak gelmedim” (ne kadar “diğerkâm”!) diyerek başladığı konuşmasının bir yerinde şöyle diyordu: “Okullarımız komünist ülkelerin okullarına benziyordu. Son derece çirkin ve albenisi olmayan okul projeleri vardı. Gelenekten Geleceğe Projesi ile biblo gibi okullar yapılmıştır.”

“Biblo gibi okul”! “Okul” söz konusu olduğunda hoş bir benzetme doğrusu.

Çelik''in (şimdi artık yoklar ama) “komünist ülkeler”in okulları hakkında sarf ettiği sözler de gülümsetiyor insanı. Haksız mıyım? Öyle idiler böyle idiler o başka bir mevzu; ama insaf, “Okul” ve “okullu olma” açısından hiç de fena sayılmazlardı doğrusu.

Hüseyin Çelik''in devir-teslim töreninde –hem de yeni bakanın huzurunda- sarf ettiği şu sözlere de takıldım:

“Milli Eğitim Bakanlığı otomatik pilota bağlanmıştır. Çünkü atama şekli belli, yapılanlar belli, öğretmen ataması belli, okulların işleyişi belli, teknolojik altyapı, e-yatırım, ne yapılacak, nerede ne eksik bunlar belli… Gelecek bakan arkadaşıma hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde bir yol haritası bırakılmıştır. Bazıları tabii boşuna seviniyorlar. İktidar değişmedi, bakan değişti.”

Biliyorum, alıntı biraz uzun kaçtı ama gerekliydi.

Çelik''in bu sözlerinden –hem de yeni bakanın huzurunda- ben şu sonucu çıkarttım:

Milli Eğitim Bakanlığı''nı “otomatik pilot” yönetir, “yol haritası” bellidir, ben gidiyorum ama yerime gelen yeni bakanın benim yaptıklarımdan başka bir şey yapması-yapabilmesi zaten imkânsızdır. Çelik, sanki bir bakanlıktan değil, ebediyen var kalacak bir “töz”den söz ediyor!

Bilmem, ben öyle düşünmüyorum. Göreceğiz bakalım…

15 years ago
Tekrar Davutoğlu ve MEB"de devir-teslim
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri