|
Ekonomiyi yeniden tasarlamak gerekiyor mu?

Biz içeride 2018 Ağustos’unda yaşadığımız spekülatif kur atağının ardından yeniden toparlanma sürecini yaşarken küresel ekonomide 2020 için belirgin riskler de devam ediyor. 2020 için risklerin neler olduğunu daha önce yazmıştım. Bu yazıda tekrar etmeyeceğim. Öte yandan bu yazıda esas tehlikenin Ortodoks ekonomi politikalarının ta kendisi olabileceğine yönelik görüşlere yer vereceğim.

DALGALI KUR REJİMLERİNDE SPEKÜLATİF ATAK OLAMAZ MI?

Öncelikle 2018 Ağustos’unda yaşanan kur şokunun bir spekülatif atak olup olmadığını hususunu netleştirmek gerekiyor. Spekülatif atak konusundaki öncü çalışmaları ile bilinen ekonomist Krugman, spekülatif atakların sabit kur rejimi olan ülkelerin para birimlerine karşı yapılabileceğini ifade eder. Buradaki hareket noktası ise; sabit kur rejimini sürdüren bir ülkenin yeterli döviz rezervi olmadığı için eninde sonunda devalüasyon yapacağı yani para biriminin değerini elleri ile düşüreceğidir. Bu açıdan bakanlar dalgalı kur rejimlerinde spekülatif atak olmaz, ekonomi kötü yönetildiği için para değer kaybediyor diyebilir. Oysa dalgalı kur rejimlerinde de spekülatif ataklar olur. Zira ekonomiye etki eden ekonomi dışı olaylarla saldırı altında olan bir ekonomide dolarizasyonun artmış olması, kurdan TÜFE ve Yİ-ÜFE’ye geçişkenliğin yükselmesi gibi durumlar yüzünden yerel para biriminin değer kaybı tıpkı sabit kurdaki devalüasyona benzer sonuçlar doğurur. O halde sonuca odaklanırsanız, yani bir ülkenin para biriminin değerini düşürmenin o ülkenin ekonomisine ve seçmenine vereceği zararları hesaba katarsanız dalgalı kur rejimi olan ülkelerin para birimlerine karşı yapılan saldırının da tam olarak spekülatif atak olduğunu görürsünüz. Ekonomiye saldırı konusunda da Trump’ın itiraflarını hatırlatmış olalım.

BİREYLER GERÇEKTEN RASYONEL HAREKET EDİYORLAR MI?

İktisat bireylerin rasyonel olduğu tezi üzerine inşa edilmiştir. Yani bireyin her koşulda minimum maliyetle maksimum faydayı sağlamaya çalışacağını ve aynı amaca hizmet eden iki farklı alternatiften fiyatı en düşük olanı tercih edeceğini savunur. Ancak genelde öyle olmaz. Gerçek hayat basmakalıp ekonomi modellerinin önerdiği teorik modellerden önemli ölçüde farklıdır. İtalyan iktisatçı Pareto insanların zamanının bir kısmını rasyonel olmayan kararlar alarak geçirdiğini söyler. Bu basmakalıp ekonomi modellerinde bir de “ceteris paribus” gibi bir kabullenme vardır ki bu neredeyse imkansıza yakın bir durumdur. Yani siz bir değişkenin etkisini araştırırken söz konusu değişken dışındaki her türlü parametrenin sabit tutulması önerilir. Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette. Ancak burada esas vurgulamak istediğim birkaç modele hapsedilen ve herkesi Ortodoks olmaya iten ekonomi modelleri günümüzdeki ekonomik gerçekleri açıklamıyor ve sorunlara çare olmadığı gibi modellerin kendisi sorun haline dönüşüyor. 2008 Küresel Finansal Krizi de böyle çıkmadı mı?

GSYİH EKONOMİK PERFORMANSI
ÖLÇMEK İÇİN DOĞRU BİR GÖSTERGE Mİ?

Bir başka Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz geçtiğimiz hafta oldukça iddialı bir görüş kaleme aldı. Stiglitz, bugün tüm dünyada genel geçer bir gösterge olan GSYİH (Gayrisafi Yurt İçi Hasıla) büyüklüklerinin ekonomik performansı doğru gösteren bir makro ekonomik değişken olmadığını ifade ediyor. GSYİH, bir ekonomide genellikle bir yıl içerisinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin parasal değerlerinin toplamını verir. Stiglitz bu verinin gerçeği yansıtmadığını 2008 Krizi’nde gördüğümüzü söylüyor. Ona göre krizden önceki standart verilerin önemli bir kısmı krize işaret etmiyordu ve her şey çok iyi görünüyordu.

BENZER ÜLKE GARABETİ

Benim sıkça takıldığım bir diğer konu da toplumsal yapısı, ekonomik gücü, öncelikleri, sanayi yapısı ve bireylerin davranışları birbirinden tamamen farklı olan ülkelerin birkaç değişkeni benchmark alarak aynı sepete konulup değerlendirilmesi. Ben buna “benzer ülke garabeti” diyorum. Zira ekonomik dinamikleri dahil hiçbir özelliği birbirine benzemeyen ülkelerin birbirleri ile kıyaslanması gibi hatalı bir yaklaşım, ülkelerin gerçek performanslarını tespit etmede oldukça hatalı sonuçlar veriyor. Mesela gelişmekte olan ülkeleri aynı sepete koyup yapılan GSYİH büyüme tahminleri genellikle yanlış çıkıyor.

ORTODOKS POLİTİKALARA HAPSEDİLEN
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER

Gelişmekte olan ülkeler demişken onlarla ilgili başka bir konuyu daha vurgulamakta fayda var. ABD’nin II. Dünya Savaşı sonrası inşa ettiği finansal sistemin çıktısı olan IMF gibi kurumların politikalarının, söz konusu ABD dışındaki ülkeler olunca oldukça farklılaştığını görüyoruz. Bizim gibi gelişmekte olan ülke kategorisindeki ülkelere dayatılan enflasyon hedeflemesi bazlı doğrudan faize duyarlı hale getirilmiş politikaların işe yarayıp yaramadığı konusundaki ciddi tartışmalar devam ediyor. Bununla birlikte 2008 Finansal Krizi’nde IMF gibi kurumların öve öve bitiremediği liberal politikaların aksine ABD’nin özel bankaları kurtarma operasyonuna girişmesi de ayrı bir tartışma konusu. Bu konuda da örnekleri çoğaltmak mümkün ancak özetle, genel kabul görmüş küresel iktisadi sistem ciddi bir şekilde aksıyor ve artık sürekli soruna neden oluyor. Herkesin kabul ettiği göstergeler gerçeği yansıtmıyor olabileceği gibi ülkelerin potansiyellerinin önünde engel oluşturacak sonuçlar doğurabiliyor.

Bugün dünyanın saygın üniversitelerinde bu tartışmalar tüm hızıyla devam ederken “ekonominin yeniden tasarlaması” gerektiği konusunda fikir beyan eden bilim insanı (20-30 yıl önce ezberlediklerinin üzerine bir şey koymayanlar hariç) sayısı giderek artıyor. O halde süreçleri modellere uydurmak yerine Hayek’in önerdiği üzere; bir zanaatkarın el işçiliği ile yaptığı gibi sonuçları şekillendirmeye çalışmamalı onun yerine bir bahçıvanın bitkiler için yaptığı gibi uygun ortamı sağlayarak ekonominin büyümesini sağlamalıyız. Bunun için de ekonomiyi yeniden tasarlamalıyız.

#GSYİH
#Ortodoks
#ABD
#IMF
#İktisat
#Joseph Stiglitz
4 yıl önce
Ekonomiyi yeniden tasarlamak gerekiyor mu?
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu