|
Kur’an Nasıl Bir Kalp ile Okunmalı? -8-

İmam Gazzâlî’nin (ö. 505/1111), muhalled eseri İhyâ’nın birinci cildinde yer alan “Tilâvetin Bâtınî Amelleri Üzerine” isimli bölümdeki 8. maddeyi özetle şöyle aktarabiliriz:

8. Kalbin Âyetlerden Derin Bir Şekilde Etkilenmesi:

Kur’an’a muhatap olan kalp, âyetlerin muhtevasına göre bazen hüzün, bazen de sürur hali yaşayıp vecde girmeli, kendinden geçmelidir. Kalpte marifet ne kadarsa, haşyet de o kadar olur. Kalbin, Kur’an okurken etkilenmesi şu şekilde olur/olmalıdır: Kalp, okunan âyetlere iyice odaklanmalı ve tehdit içeren, Allah’ın bağışlamasını –iman ve salih amel gibi- bazı şartlara bağlayan âyetlerle karşılaştığında, öyle ürpermelidir ki korkudan öleyazacak gibi olmalıdır. İlâhî müjdelerden ve Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin genişliğinden bahseden âyetlerle karşılaştığında ise, mutluluktan uçacak gibi olmalıdır. Allah Teâlâ’dan, O’nun isim ve sıfatlarından bahseden âyetlerle karşılaştığında ise, O’nun celâli ve azametini düşünerek adeta erimelidir. Kâfirlerden bahseden âyetleri okuduğunda, onların söz ve inançlarına buğz etmelidir. Cennetle ilgili âyetleri okuduğunda, ona derin bir özlem duymalı; cehennemle ilgili âyetleri okuduğunda ise ondan ürpermelidir.

Efendimiz (sav), bir keresinde Abdullah b. Mesud’dan Kur’an okumasını istemişti. O da Nisa Suresi’nin başından başlayarak 41. Âyeti olan “Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde ve seni de onlara şahit getirdiğimizde, onların hali nice olacak!” âyetini okuduğunda, Efendimiz’in (sav) iki gözü iki çeşme olmuş ve “Bu kadarı yetişir.” buyurarak daha fazla tahammül edememişti. Zira onun kalbi, okunan âyetlere tamamen dalmış bir haldeydi. Öyle kimseler vardır ki, Kur’an okurken ya da dinlerken etkilenip bayılmıştır; öyle kimseler de vardır ki, kalbi bu etkiye dayanamayıp oracıkta vefat etmiştir.

Kalbin, Kur’an’dan bu şekilde etkilenebilmesi için, Kur’an’ı hikâye okur gibi okumamalıdır. Şayet kişi, “Eğer ben Rabbime isyan edersem, dehşetli günün azabından korkarım” (Yunus 10/15) âyetini okur da kalbinde bir korku hissetmezse, Kur’an’ı hikâye okur gibi okuyor demektir. Şayet kişi, “Yalnızca Sana tevekkül ettik, yalnızca Sana yöneldik. Dönüşümüz yalnızca Sanadır.” (60/4) âyetini okur da O’na tevekkül ve yöneliş hissetmezse, Kur’an’ı hikâye okur gibi okuyor demektir. Onu bu şekilde okuyan kişinin nasibi, sadece dilini oynatmak ve şu gibi âyetlerdeki kınamaya maruz kalmak olur: “Yapmadıklarınızı söylemek, Allah katında büyük bir günahtır.” (Saf 61/3), “Onlar gaflet içinde yüz çevirmektedirler.” (Enbiyâ 21/1), “Zikrimizden yüz çevirip yalnızca dünya hayatını arzulayanlardan uzak dur” (Necm 53/29). Ayrıca bu gibi kimseler, şu âyette bahsedilenler zümresine dahil olurlar: “Onlardan bazıları ümmîdirler. Kitab’ı bilmezler, körü körüne okurlar (emânî).” (Bakara 2/78). Bu âyette geçen “emânî” kelimesi “körü körüne okumak” anlamındadır.

Kur’an’ı okuduğu halde, öğüt almayıp günahları işlemeye devam eden kişinin durumu şuna benzer: Bir hükümdar, ülkeyi imar etmesi için birine bir buyruk gönderir. O kişi de bu buyruğu her gün defalarca okur, lâkin ülkeyi imar etmek yerine tahrip eder. O buyruğu yalnızca körü körüne okumakla yetinir. Hâlbuki buyruğu okuyup muhalefet etmektense, hiç okumaması yeğdir. Bu sebepledir ki Yusuf b. Esbât şöyle demiştir: Bazen Kur’an okurken, âyetlerin manasını düşündüğümde ‘Acaba yapmadığım şeyleri okuduğum için Allah’ın gazabına uğrar mıyım?’ diye içim ürperir ve okumayı bırakıp hemen tesbih ve istiğfara yönelirim. Bu sebepledir ki Efendimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Kur’an’ı, kalpleriniz onunla birlikte olduğu, tüyleriniz ürperdiği sürece okuyun. Eğer kalbiniz ondan ayrılmışsa, gerçekte onu okumuyorsunuz demektir.” Bazı rivayetlerde “Eğer kalbiniz ondan ayrılmışsa, okumayı bırakıp kalkın!” şeklinde zikredilmiştir. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: “Onlara Allah hatırlatıldığında kalpleri titrer, O’nun âyetleri okunduğunda da imanları artar ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfâl 8/2).

Bu sebepledir ki, kurrâdan birinden şu söz nakledilmiştir: Hocama Kur’an okudum. İkinci kez gittiğimde beni azarladı ve bana şöyle dedi: “Kur’an’ı bana okumayı bir iş haline getirdin. Git ve onu doğrudan Rabbine oku! O’nun sana neyi emredip neyi yasakladığını düşün.” Sahabîlerin Kur’an’a yaklaşımı da bu şekildeydi. Resûlullah (sav) vefat ettiklerinde, yirmi binden fazla sahâbî vardı. Ancak içlerinde Kur’an’ın tamamını ezbere bilen –ikisi ihtilaflı olmak üzere- yalnızca altı kişi vardı. Onların çoğu, Kur’an’dan bir iki sure ezberlemişti.

Netice itibariyle, Kur’an’ı hakkıyla tilâvet etmek, dil, akıl ve kalbin birlikteliğiyle mümkün olur. Dilin yapması gereken, harfleri düzgünce çıkarmak ve tertil üzere okumaktır. Aklın yapması gereken, manaları yorumlamaktır. Kalbin yapması gereken ise, öğüt alıp ders çıkarmak ve etkilenmektir. Dil, ağır ağır okur; akıl, anlar; kalp de öğüt alır. (İhyâ, I/400-403).

Bugünkü yazımızda, Gazzâlî’nin zikrettiği ibretâmiz anekdotlar ve ifadelerin kıymetine binaen, tercümeyi her zamankinden biraz uzun tuttuk. Onun bu kıymetli sözlerine şunları ilâve edebiliriz:

Kur’an’ın öyle kapsayıcı, öyle kuşatıcı ve içine alıcı bir üslubu vardır ki, hangi mesleğe, hangi eğilime, hangi mizaca ve okuduğunuz anda hangi hâlet-i ruhiyyeye sahip olursanız, Kur’an size ilginize karşılık gelecek ve ihtiyacınızı giderecek bir şeyler söyler. Bazen ruhunuz daralır, Kur’an size neşe katar; bazen dünya sevgisi galebe çalar, Kur’an size zühdü salık verir; bazen harekete geçip aksiyon almak gerekir, Kur’an sizi güçlü bir şekilde motive eder, sizi harekete teşvik eder; bazen mistik ve ruhânî bir iklime geçersiniz, Kur’an sizi manevî alemlerin en yücelerine götürür vs. Burada merhum İzzetbegoviç’in şu ifadelerini hatırlatmak istiyorum: “…gençliğimde Kur’an okurken çalışma, mücadele ve adalet hakkındaki âyetlerde özellikle durduğumu hatırlıyorum…Gençliğimde, zulme karşı koymayı sorumluluk olarak tanımlayan âyetten özellikle çok etkilendiğimi hatırlıyorum…Öte yandan, bugün beni daha çok Allah, hayatın göreliliği ve hatta geçiciliği hakkındaki âyetler, yani insanı eyleme değil, derin düşünceye sevk eden âyetler cezbediyor. Kısa zaman önce Allah’ın gelip geçici olmayan tek hakikat olduğundan bahseden âyetin üzerimde özel bir etki bıraktığını hatırlıyorum.” (Aliya İzzetbegoviç, İslâmî Yeniden Doğuşun Meseleleri, A. B. Aydoğan, s. 133).

Hikmetli Kitab’ı her okuyuşumuzda, ondan hakkıyla etkilenip gereğince ders çıkarabilmek; akıl ve gönül ufkumuzdaki karanlıkları onunla aydınlatıp, hayatımızdaki tatsızlıklara onunla tat katabilmek niyazıyla…

#Aktüel
#Ramazan
#Din
#Mahmut Ay
1 ay önce
Kur’an Nasıl Bir Kalp ile Okunmalı? -8-
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî