İdlib’in Serakib semalarından dün gelen o görüntü, şehit acısının dağladığı yürekleri bir ölçüde soğutmuş olmalı.Hala izlememiş olanlar varsa hatırlatalım:Görüntüye göre Türkiye destekli muhalifler, rejime ait bir helikopteri havadayken avlamayı başarmış, alev topuna dönen helikopter tepetaklak yere doğru düşüyordu.Yine gün içerisinde aynı bölgede rejime ait bir savaş uçağının da isabet almaktan son anda kurtulduğu yönünde haberler geldi.Ankara’daki güvenlik kaynaklarına sorduk, İdlib bölgesinde
İdlib’in Serakib semalarından dün gelen o görüntü, şehit acısının dağladığı yürekleri bir ölçüde soğutmuş olmalı.
Hala izlememiş olanlar varsa hatırlatalım:
Görüntüye göre Türkiye destekli muhalifler, rejime ait bir helikopteri havadayken avlamayı başarmış, alev topuna dönen helikopter tepetaklak yere doğru düşüyordu.
Yine gün içerisinde aynı bölgede rejime ait bir savaş uçağının da isabet almaktan son anda kurtulduğu yönünde haberler geldi.
Ankara’daki güvenlik kaynaklarına sorduk, İdlib bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte hareket eden kuvvetlere verilen desteğin güçlendirildiğini öğrendik.
Suriye savaşında helikopter, savaş uçağı gibi hava unsurlarının vurulabildiğine dair bugüne kadar pek fazla bir örnekle karşılaşılmamıştı.
Bu yeni durumu nasıl anlamalıyız?
Şöyle anlamalıyız:
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir hafta arayla rejim tarafından iki kere kanlı saldırıya muhatap olması, Ankara’ya her türlü askeri imkanı seferber etme imkanı ve meşruiyeti verdi.
Dün gelen görüntü ve haberleri de, bu yeni durumdan bağımsız şekilde düşünmemek gerekir.
İhtimal, rejime ait hava araçlarını da vurabilecek yeteneğe sahip bir takım silahlar da denkleme girmiş olabilir.
Ankara, Ocak sonu itibarıyla rejimin İdlib çevresindeki gözlem noktalarının bir kısmını da kuşatacak şekilde ilerlemesi üzerine yeni bir irade beyanı ortaya koydu.
31 Ocak’tan itibaren, İdlib bölgesine daha önce örneği görülmeyen büyüklükte tahkimatlar yapıldı.
Sıcak çatışmaya hazır komando birlikleri sevk edildi.
Bu irade beyanının çerçevesini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 5 Şubat’ta Meclis Grup Toplantısı’ndaki şu sözleri çiziyordu:
Rejimin, bölgedeki TSK unsurlarına dönük saldırılarının hedefi çok açık. Ankara’yı bu yeni kararından vazgeçirmek istiyorlar.
Başkentte Rus heyetiyle yapılan müzakerelerin sürdüğü bir sırada, bu defa TSK’nın yeni üs alanı olarak belirlediği Taftanaz’daki birliklerin hedef alınması da, yine aynı amacı güdüyordu.
Ancak, bu ikinci saldırı, Türkiye’nin kararlılığını pekiştirmek dışında bir işe yaramadı.
Dün, gün içerisinde Serakib bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri ve müzahir grupların karşı atağa geçerek rejim birliklerinin üstüne yürüdüğü ve ele geçirdiği bölgelerden geri çekilmeye zorladığına dair haberler geldi.
Milli Savunma Bakanlığı, Serakib’in batısındaki Nayrab köyünden rejim unsurlarının çıktığını duyurdu.
Duyuruda yer almasa da, bu köyde 10’dan fazla rejim askerinin öldürüldüğü bilgisi de geldi.
Yine dün, ilginç bir biçimde İdlib’den vurulan rejim helikopterinin düşüş görüntülerinin yayınlandığı saatlerde Kremlin adına da bir açıklama yayınlandı.
Açıklamanın üç başlığı vardı:
Açıklamanın özellikle üçüncü maddesinin doğrudan Ankara’ya hitap ettiğini anlamak çok zor olmamalı.
Bir çağrı var ve bu çağrı ile Türkiye’den muhalifleri durdurması isteniyor.
Peki, bu gidişatın varacağı nokta neresi olabilir?
Ankara’nın ortaya koyduğu kararlılık duruşu ve Rusya destekli rejimin buna saldırılarla cevap vermesi ile büyüyen gerilim daha kapsamlı bir çatışmaya dönüşür mü?
Ne demek istiyoruz?
Ankara, açıklamalara ve askeri tahkimatlara yansıyan iradesini dün olduğu gibi saha kabiliyetleriyle göstermeyi sürdürürse, Türk ve Rus heyetleri arasında bundan sonra yapılacak müzakereler/pazarlıklar daha ciddi bir zeminde ilerleyebilir.
Ama her durumda son derece kritik, sürprize açık bir dönemden geçmekte olduğumuzun da altını çizelim.