|
Philippe Starck acaba kaç yaşında?

Geçen gece telefon çaldı.. Bir arkadaşım Brüksel''den arıyordu.. Misafirleri varmış.. Mimarlıktan, dekoratif sanatlardan falan konuşuyorlarmış.. Sonunda konu, Philippe Starck''a gelmiş, dayanmış.. Benim arkadaşım, "Starck çok yaşlı bir adam" diye iddia etmiş.. Konukları da "hayır, Starck gençtir" demişler..

Herhalde o anda, başvuracak bir kaynak bulamamışlar ki, arkadaşım, Philippe Starck''ın kaş yaşında olduğunu söylemem için, gece yarısı Brüksel''den beni arıyordu..

Fransız tasarımcı Starck''la kişisel bir tanışıklığım yok.. Bir kez New York''ta, onun yeniden dizayn ettiği "Paramount Oteli"nde kalmıştım.. Broadway''daki bu yenilenmiş otelde kaldığım süre içinde, çeşitli mimarlık okullarından öğrenci gruplarının, bir müzeyi ziyaret eder gibi, oteli gezdiklerine tanık olmuştum..

Sonra, onun tasarımı olan "Cafe Costes" sandalyesini, "Titos Apostos" masasını falan da gördüm.. Müteveffa Fransız Devlet Başkanı Mitterand için tasarladığı çalışma odası hakkında, makaleler okudum.. Bir dönem, Renault marka otomobillerin tasarımına katıldığını da biliyorum..

Ama acaba kaç yaşındaydı?.

Telefondaki arkadaşıma, bir dakika beklemesini söyleyip, konuyla ilgili bir kitaba baktım.. Philippe Starck, 1949 doğumluymuş.. Yani 51 yaşında şimdi.

Arkadaşım üzüldü.. Bu Fransız tasarımcıyı daha yaşlı, oturaklı bir adam olarak hayal ediyormuş.. İddiayı kaybetmiş..

Sonra düşündüm..

Aslında bu büyük tasarımcılar, hepimizin günlük hayatında, her zaman vardır.. Ama onların farkında değilizdir.. Kullandığımız otomobillerin, televizyon cihazlarının, telefonların, koltukların, dayanıklı tüketim araçlarının şekillerini hep onlar çizer..

Yıllar önce bir arkadaşım, bir marangoza sandalye sipariş etmiş.. Sandalyeler geldi. Fakat her oturan, ya belinin ağrıdığını, ya da rahat etmediğini söylüyordu..

Bu yakınmaları duyan bir mimarın, "Neufert''e bakmadan mı yapıldı bu sandalyeler" dediğini duydum..

Ernst Neufert (1900-1999) bir Alman mimar.. İnsanların ve toplulukların yaşayıp, kullanabilecekleri bütün mekanların ve eşyaların ölçülerini saptamış.. Herşeyin "ergonomi"sini hesaplamış..

"Ergo", Yunanca "iş" anlamına geliyor. "Nomos" da "yasa" demek.. "Ergonomi" denilince, makinaların, eşyaların, donanımın, insanların yatkınlığına göre hesaplanması anlaşılıyor..

İyi bir tasarımcının yaptığı sandalyenin, oturma yeri, bacakları ve sırtı, eğer ergonomi kurallarına göre hesaplanırsa, bu sandalyede oturan rahat ediyor.

Ernst Neufert, 1930''da yayımlanan ve artık bir temel elkitabı haline gelen "Architect''s Data" kitabında, tüm eşyaların ve mekanların ergonomisini vermiş..

Neufert''te, cami mimarisinin ölçüleri bile var.. Bunun için, aralarında Süleymaniye ve Şehzade camilerinin de bulunduğu, yeryüzünün önemli camilerini incelemiş.. "İsmaili"lerde, kadınlarla erkeklerin birlikte namaz kıldıklarını vurgulamış..

Bu ünlü tasarımcıların imzasını taşıyan eşyalar ve mobilyalar, sadece estetik açıdan değil, kullanışlı da oldukları için değer taşıyor.. Bunların isimleri ise, Philippe Starck''ınki gibi, "kültür"ün birer parçası oluyor..

Örneğin "Bugatti" adı, artık bir simge gibi, kalite ve estetiği işaret ediyor.. Baba Bugatti (1855-1940) çok ünlü ve "Romanesk" üslubu canlandıran bir mobilya tasarımcısıymış.. Örneğin İstanbul''daki Hidiv Kasrı''nın mobilyalarını da, 1900 yılında Bugatti yapmış..

Oğlu Ettore Bugatti (1881-1947), adı ile bilinen Bugatti otomobillerinin tasarımcısı.. Bugün bir Bugatti otomobili, müzayedelerde milyonlarca dolar fiyatla satılıyor.

İngiliz Thomas Chippendale (1718-19) imzalı orijinal bir masa, bir büfe veya bir koltuk, bugün servet ifade eden değerler taşımakta..

İskoçya''yı gezerken, Glasgow''da nereye gitsek, bize Mackintosh''dan bahsediyorlardı.. Charles Rennie Mackintosh (1868-1927) adlı İskoçya''lı mimar ve tasarımcı, gerçekten "Art Nouvean" dönemine öncülük etmiş.. Tatbiki güzel sanatlar alanında, her dala imza atmış..

Diyeceğimiz şu..

Yaşadığımız dünya, siyasetin ve geri kalmışlığın dışında da, konulara ve ilgi alanlarına sahip..

ŞAKA

Gitmek mi zor, kalmak mı?

Sezer İran''a gitsin mi, gitmesin mi?

Aslında gitse de olur, gitmese de..

Ama Türkiye, mutlaka Avrupa''ya gitmelidir.

Sezer Tahran''a gitse bile, ertesi gün geri dönecektir.

Ama Türkiye Avrupa''ya giderse, "Kopenhag kriterleri", Türkiye için geri dönülmez ölçüler olacaktır..

Bu böyle biline!.

LAFTA ŞEFFAFLIK

TÜRKBANK olayı, kapatılmamalı..

Eğer TÜRKBANK özelleştirme olayı, her boyutu ile irdelenip, kamuoyu önünde aydınlanmazsa ve bu olayın aktörleri, tepeden tabana sergilenmezse, Türkiye''de siyasetin ve idarenin, erdemli, şeffaf, şaibesiz olması çabaları, nakıs teşebbüsten öteye gidemez..

Hepimiz, TÜRKBANK özelleştirmesine dayanan ve bu özelleştirmenin fiyasko ile sonuçlanmasına dayanan olayları, bugün gibi hatırlıyoruz.. "Mafya-medya-siyaset" üçgeni, bu özelleştirme dolayısıyla bir laboratuar vakası gibi, kamuoyu önünde sergilendi..

Sonuçta, Mesut Yılmaz, bu olaya dayalı olarak, Millet Meclisi''nin oyları ile, başbakanlıktan indirildi.. Çakıcı-Eyüp Aşık kasetlerini, Korkmaz Yiğit video-bantlarını, "Milliyet" ve "Yeni Yüzyıl" gazetelerinin satışını, televizyon kanallarının el değiştirmesini, bütün toplum izledi..

Bu olayın bir tarafı, şu anda yargı önünde..

Eğer Meclis Soruşturma Komisyonu, siyasi ve sayısal hesaplarla, TÜRKBANK özelleştirmesinin politik cephesini ört-bas edecek bir karar alırsa.. Eğer siyasi aktörler yargı önüne gitmezse, yazık olur..

Tantan''ın bombaları, kuru-sıkı gürültü bombası olmaktan öteye gidemez..

24 yıl önce
Philippe Starck acaba kaç yaşında?
30-35 dakika her zaman yetmiyor
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…