|
Necip Fazıl Kısakürek

Bir insanı biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleriyle ele alırsanız tama yakın bir hüviyette onu anlamış ve anlatmış olursunuz. Sadece ferdi yapısı yani biyolojik yönüyle bir insanı anlamaya çalışmak, onun maddi yapısını tek tek organlarıyla anlatmak gibi bir şey olur. Hâlbuki insan, organlarının toplamından ibaret bir varlık değil, bütün onları aşan bir varlıktır. Aynı şekilde onu sadece psikolojik yapısıyla da yani duyguları, düşünceleri, hayalleri, tasavvurları, rüyaları, inançları vs ile de değerlendiremezsiniz. O, bir cemiyetin parçasıdır, aynı zamanda. Onda mensup olduğu cemiyetin tesirleri vardır. Bütün bunları dikkate alınca bir insanı toptan kavramanın zorluğu kolayca anlaşılır.

İnsan, kendini eserleriyle ve bu eserler vasıtasıyla çevresinde meydana getirdiği tesirlerle ifade eder. Hele de bu insan bir mütefekkir, bir sanatçı ise; o zaman, onu anlamak için sadece eserlerine bakmak yeter. Süleymaniye, denildiğinde hemen akla Sinan gelir. Süleymaniye Sinanındır, Sinandır. Necip Fazıl da ortaya koyduğu eserlerindedir. Çile''de, Reis Bey''de, Bir Adam Yaratma''da, Tohum''da, Büyük Doğu''da, İdeolocya Örgüsü''nde, İman ve İslam Atlası''nda ve diğer eserlerinin aynasındadır.

O bir iman ve aksiyon adamıdır. O, Fert ve cemiyet arası inanılan ve bağlanılan fikirler manzumesiyle, ferdin ve cemiyetin inşasında bütün esaslarıyla hükmeden fikirler manzumesiyle kurmaya çalıştığı fert ve cemiyet mimarisinin ve yontmak için ömrünü verdiği fert ve cemiyet heykelinin ustasıdır. Büyük fikrin ve onun iş haline inkılâbının sanatkârıdır.

Necip Fazıl Bey, Asırlardır özellikle de yirminci yüzyılın başından bu yana hakikate ulaşamamanın, olamamanın, dünyanın en şaşalı oluşundan sonra, o oluşun aşkını kaybetmenin, birtakım hayallere kapılmanın, yapamamanın, edememenin, erişememenin, erişmekten alıkonmanın muazzam manevi zindanından milletini kurtarma aşkının ve her sahada, bütün hareket tecellilerinde üstün varlığa, üstün oluşa yol açma, kendisini, cemiyetini aşma, insanı ve cemiyeti yoğurma, nefslerini aşmaya davet etme, zamanı delip zamanı yırtma hamleleriyle hayatını manalandırma ve zenginleştirmenin çilekeş dava adamıdır.

“Kendimizde islamiyeti ve islamiyette kendimizi bulduğumuz en yüksek muvazene ânında bile, bir taraftan maddî hamle, iş ve harekette, öbür taraftan da zevk, hissî idrak ve mizaçta, birinci; saf ve büyük tefekkürde ise ikinci kaldık. İşte bu yüzden, yani ezelden beri saf ve büyük tefekkür kafaları yetiştirmemek yüzünden, ne Doğuyu, ne de Batıyı köklerine kadar müşahede edebilmiş; derken Batının birden bire fışkırdığı müspet bilgiler umacısı karşısında küçük dilini yutmuş bir vaziyette bugüne kadar gelmişiz.”

“Türkü mekân planında tasfiyeye gelen Batı dünyasına karşı bu millet, binlerce yıllık bir tarihin asil varisi sıfatıyla şahlanmış, tam o anda milli kurtuluş iradesini şahıslandırabilmiş, sadece mekân planında kurtuluşunu idrak etmiş; amma zaman, yani ruh planında Garbın daha maharetli, fakat daha satıh üstü kopyacılığından başka bir oluşa şahit olmamış, maddesini Batının pençesinden kurtarabilmesine karşılık, ruhunu topyekün, muhasebesiz ve murakabesiz, Batı üstünlüğü ukdesine teslim etmiş, büyük hamlesinin sanat ve ideolocyasından öksüz yaşamış ve ruh planının, belli başlı bir zümre elinde büsbütün harap edildiğini görmüştür. Kısaca milli kurtuluş iradesiyle ayağa kalkan Türk, ayakta kalabilmenin manevi hamlesine bugüne kadar ulaşamamış; ulaşabilmek şöyle dursun, ulaşamaması için her şeyin yapıldığına şahit olmuştur.” Teşhisini koyan ve bu hastalıktan kurtulmanın reçetelerini sunan, tatbik imkânlarını kollayan cemiyet doktorudur.

Zaman ve mekân mahkûmu milletini bu mahkûmiyetten kurtaracak kadro, yeni bir gençlik kadrosudur. Zaman bendedir, mekân bana emanettir şuurunda bir gençlik. O, bir davanın hem intikal sahası, geçiş yolu, hem de emanetçisidir. Gençlik, madde ve ruh tazeliğinin kaynağıdır. Hakiki genç, mustarip insandır. Boyuna olmaya, boyuna kendini aşmaya çalışan mustarip insandır. Bütün oluşlar da hummadan hummaya geçerek olur, miskin miskin oturmakla hiçbir şey olunmaz. Dünya bir oluş kıyameti içindedir. En büyük oluş, insandan öteye, ilahi marifete geçen oluştur. İşte genç, yaşı kaç olursa olsun, bu kıymetleri birleştirebilendir.

Genç, güneşe açılan yapraklar gibi, hayatı emen, yutan akıcı bir cihaz, ideal kapmaya mahsus bir anten, bir âlettir. Bütün dehalar gençliklerinde pırıldadılar ve bütün davalar gençler elinde yürüdü. İdeal gencin birinci vasfı Aşktır. Allah''a olan Aşktır, bu. Aşk ölünce derhal hayvani fakülteler harekete geçer.

Zaman ve mekân, tarih ve toplum şuuruna sahip, sürekli muhasebe ve murakabe içinde edindiği bilgileri kendinde fikir bünyesi haline getirmiş, bilme hassasına ulaşmış, Doğu ve Batı mahsup sırrına ermiş ideal bir gençliktir, Necip Fazıl Bey''in ömür boyu aradığı gençlik.

Necip Fazıl Kısakürek, hep ideal gençlik rüyaları görerek hep genç yaşadı, ama özlediği gençliği göremeden gencecik gitti.

14 yıl önce
Necip Fazıl Kısakürek
Isparta izlenimleri ya da "Saf Çocuğu Anadolu"nun"...
Ensest ilişki
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu