Geçmişte “Erdoğansız AK Parti” olsun isteniyordu. Proje buydu. Daha Başbakan iken bile bu projeyi hayata geçirmek için ne tür hamleler yaptıklarını unutmadık.
“Erdoğan’sız AK Parti” operasyonunu kılıflayan kelimeye dikkatinizi çekerim: “Vefa”.
Kurucu lidere vefa, parti işlerine hiçbir şekilde müdahale etmemesi koşuluyla geçerliydi.
Hayattaki liderin kurucusu olduğu bir siyasi hareketten “vefa” denilerek tasfiye edilmek istenmesi hem manidar hem üzücüydü.
Davutoğlu ve sınırlı sayıdaki ekibi partiye ve sonrasında parlamento grubuna bu anlayışla hâkim olmaya çalıştı. Reisçileri adeta biçmeye kalkıştılar. Teşkilatları sil baştan kendinden olanlarla doldurmaya çalıştılar. Seçimlerde de güç yetirebildikleri oranda kendilerine koşulsuz bağlı isimleri Meclis’e taşımaya gayret ettiler. Amaç “Erdoğan’sız AK Parti” projesini adım adım gerçekleştirmek içindi.
Sonunda olan oldu.
Önce Davutoğlu ve ekibi ayrıldı. Sonra Gül’ün adamı olan Babacan ayrıldı.
Bu dramatik tecrübe Cumhurbaşkanlığı makamının partiyle özdeşleşme süreciyle noktalandı. Yani Cumhurbaşkanı’nın isterse parti genel başkanlığı görevini de sürdürebileceği yönündeki Anayasa değişikliği, yeni sistemin en önemli tartışma konularından birine dönüştü.
“Erdoğan’sız AK Parti”nin artık imkânsız bir proje olduğu görülünce bu kez devreye “AK Parti’siz Türkiye” projesi alındı. Bu aynı zamanda Erdoğan’la birlikte AK Parti’den de kurtulma anlamına gelen bir siyasi projeydi.
FETÖ’nün ve PKK’nın iplerini elinde tutan Biden ismiyle simgeleşen o güç odaklarının neye muktedir olduğunu anlamayanlar “parlamenter sistem için büyük uzlaşma” demeye devam etsinler.
Asıl istedikleri “parlamenter sistem” değil, Erdoğansız/AK Partisiz bir Türkiye’dir.