|
Reis’i tanıdığım o günlerden bugünlere…

2004’te Doğan Kitap’tan çıkan Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi adlı kitabımda anlatmıştım.

Yıl, 1979’un sonlarına doğruydu. 19 yaşımdan 20’li yaşıma hızlıca koştuğum yıllardı. 15 yaşında kısa süren MTTB deneyiminden sonra Akıncılar’da karar kılmıştık memleketim Adıyaman/Kâhta’da. Akıncılar, rahmetli Erbakan Hocamızın militan gençlik kuruluşuydu. Milli Selamet Parti’li (MSP) yıllardı. Bizim de Erbakan hangi şehirde ise orda olduğumuz mobil militanlık yaşlarımızdı. Nerde bir yürüyüş, nerde bir miting, nerde bir seçim çalışması varsa koşturup durduğumuz yıllardı.

Recep Tayyip Erdoğan MSP’nin İstanbul il gençlik kolları başkanıydı. Adıyaman’da iken de o yıllarda namını bilirdik elbet.

İstanbul’a da sıkça gider gelirdik. Mücadele yıllarımızın içinde İstanbul, özellikle de o tarihlerde en sorunlu olan yerlerin başında gelen Vefa, Süleymaniye, Küçükpazar semtlerinin bağlı olduğu Eminönü ilçesi önemli bir yer tutardı.

Sıkıyönetimli yıllardı 1979’lu yıllar. Darbeye, yani 1980 Eylül’ünün 12’sinde yapılacak askeri darbeye ramak kalmıştı. Nerden bilebilirdik ki! Kâğıthane’den iki Akıncı gencimizin şehit edildiği haberi geldi. O iki kardeşimizin naaşını alıp Küçükçekmece’de defnettikten sonra kalabalık gruplar halinde indiğimiz Yenikapı Tren İstasyonundan sloganlar eşliğinde Fatih’e doğru yürüyüşe geçmiştik. Reis de grubun içindeydi. Fatih’e geldiğimizde artık akşam karanlığı çökmüştü. Etrafımızı çevreleyen asker ve polisler hepimizi derdest edip Metris Kışlasına götürdüler. Grubun içinde Reis’in dışında o dönemin tanınan bilinen isimlerinden kimler yoktu ki! Mehmet Güney, Yılmaz Yalçıner, Ömer Yorulmaz, Edip Yüksel ilâhir…

Benim de içinde bulunduğum kalabalık grubu ertesi gün akşam üzeri salıverdiler. Reis’i ve bir iki arkadaşımızı da tuttular. Oradan oraya dolaştırıp durduklarını ve maruz kaldıkları kötü muameleleri daha sonraki yıllarda Reis’in kendisinden dinlediğimde çok üzülmüştüm.

Derken akabinde gelen Kenan Evren darbesi.

Benim gecikmeli başlayan üniversite yıllarım.

İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde okurken bir yanda o askeri darbe koşullarında mücadeleye kaldığımız yerden devam eden öğrenci faaliyetlerimiz, öbür yanda çıkarmaya başladığımız Girişim dergisi çalışmaları.

Reis’in de o yıllarda siyasetin içinde mücadelesini aktif biçimde sürdürdüğüne şahit olduğumuz yıllardı.

Zor yıllardı.

Kimsesiz olduğumuz yıllardı.

Zenci olarak görüldüğümüz yıllardı.

Reis’le 90’lı yılların başında o Refah Partisi il başkanı iken yollarımız aktif olarak çakıştı. Danışmanı olarak yanında bulundum. Ne çok fikri münazaralarımız ve müzakerelerimiz oldu. Özellikle rahmetli Bahri Zengin ağabeyimizle beraber üçümüzün kendi aramızda geçen ne verimli fikir teatileri olurdu. Bahri abi hepimizin ufkunu açanlardan biriydi. Mekânı cennet olsun.

Reis’in o yıllardaki düşüncelerini de, sonrasında gelişerek değişen düşüncelerini de bilirim elbet. Bir de hiç değişmeyen ve asla değişmeyecek olan fikirlerini, inançlarını ve hassasiyetlerini. Yemyeşil Şeriat ve Bembeyaz Demokrasi adlı kitabımda bütün bunlar ayrıntılarıyla var. Merak edenler okuyabilirler.

****

Bu yazıyı kaleme almamın tek sebebi, bu günlerde Gazze/Filistin üzerinden haksız yere suçlanan Reis’e tanıklık etmek. Başkalarının eleştirilerinden zerre miskal rahatsızlık duymam ama içimizden birilerinin bu bahiste Reis’e kem söz etmeleri fena halde incitiyor yüreğimizi.

Reis’in asla değişmeyen/değişmeyecek olan hassasiyetlerinin başında Gazze/Filistin meselesinin geldiğini bilenlerdenim. Sadece Gazze/Filistin değil, mazlum Müslümanların her yerdeki davasını kendi davası olarak nasıl bildiğini bilenlerdenim. Reis’in o asil yüreğinden dökülen gözyaşlarının dili olsa da konuşsa! Bilirim ki Reis, Filistin’in özgürlüğünü bütün makamların üstünde tutar. Kendi makamını korumak için dünya müstekbirlerine şirin gözükmek gibi bir derdi olsaydı şayet one minute demezdi asla. O çıkışıyla birlikte uluslararası sistemin başına neler getireceğini bilmeyecek biri değildi elbet.

HAMAS’ı bırakın savunmayı adını bile anmaktan herkesin korktuğu dönemde HAMAS’ı nasıl sahiplendiğini herkes bilir. HAMAS liderlerini bazen açıktan bazen gizliden kabul ederek nasıl sahiplendiğini herkes bilir.

HAMAS’ın terörist ilan edildiği bir ortamda bütün dünya sisteminin güçlü aktörlerine karşı HAMAS’ı nasıl savunduğuna herkes şâhittir. İsrail terör devletine karşı da herkesin aklından dahi geçirmekten korktuğu sözleri nasıl sert bir dille söylediğine dünya âlem şâhittir. Herkesin sustuğu o anlarda yüksek sesle ve cesaretle konuşan tek liderdi Reis. İsrail’le bütün köprüleri atan yiğit bir liderdi Reis.

HAMAS’lı yöneticiler ve Gazze halkı ve dahi topyekûn Filistin halkı Reis’in kendileri için ne yaptığını çok iyi biliyorlar. O yüzden Reis’i kendi liderleri olarak görüyorlar. Üç evladını ve torunlarını şehit veren HAMAS’ın yiğit lideri İsmail Heniyye’nin taziye için kendisini arayan Reis’ten “Ümmetin Reis’i” olarak söz etmesi boşuna değil elbette. Başta Gazze olmak üzere Filistin halkının Reis’in posterlerini asmaları ve adı geçince Reis’ten büyük bir övgüyle bahsetmeleri boşuna değil elbet. Terör devleti İsrail’in Reis’i baş düşman ilan etmesi de boşuna değil elbet.

İsrail istihbarat örgütünün Reis’i hedef tahtasına oturtan manipülatif propagandaları ve algı operasyonları Reis’in asıl kimlerin yüreğine korku saldığının göstergesidir. Bizi üzen, o itibar suikastına içimizden birilerinin, düne kadar birlikte yol yürüdüklerimizden kimilerinin aracılık ve sözcülük yapmalarıdır.

“İsrail’le ticaret” bahsinde hiç bir şey sadece kâğıt üstünde görünenden ibaret değildir. İsrail vatandaşı olan ve dolayısıyla İsrail pasaportu taşıyan milyonlarca Filistinli gerçeğini kim inkâr edebilir. Ticaretini İsrail üzerinden yapmaktan başka çaresi olmayan o insanların ticari faaliyetlerinin İsrail üzerinden yapılıyor olması anlaşılmayacak bir konu değilken, konunun birden bire seçim sonrasında Reis’i Gazze/Filistin üzerinden gözden düşürmeye dönük bir kampanyaya dönüştürülmesi zinhar tesadüfle ve iç saiklerle izah edilemez.

Keşke üç beş oy uğruna veya partilerinin gelecekteki başarıları uğruna o kendi mahallemizdeki insanlarımız İsrail derin devletinin ve istihbaratının kurgusu ve taşıyıcısı olduğu Erdoğan düşmanlığı kumpasına düşmeselerdi diyorum. Hele de Gazze/Filistin üzerinden bunu yapmaya yeltenmeselerdi diyorum.

Çok yazık!

****

Reis’i tanıdığım o günlerden bugünlere çok şey değişti.

Reis de değişti.

Fikirleri ve siyaseti zamanla değişti.

Her birimizde olduğu gibi.

Ama değişmeyen/değişmeyecek olan hassasiyetlerinin başında Filistin meselesinin geldiğini bildikleri halde, siyaset/iktidar uğruna o kem sözleri edenler, asılsız ithamlarda bulunanlar bilsinler ki hepimizin hesap vereceği bir ahiret yurdu vardır.

Şehadet ederiz ki, bizim yakinen tanıdığımız-bildiğimiz o koca Reis asla ötede veremeyeceği bir hesabın içinde olmayacak kadar kavî bir imana sahiptir.

Ahiret yurdunda mahvına sebebiyet verecek hiçbir dünyevî hesabın içinde olmayacak ve gerektiğinde dünyevî tüm makamlarla birlikte canını da ortaya koymaktan çekinmeyecek bir imanın sahibidir o.

Biz öyle gördük, öyle tanıdık, öyle biliriz.

Başka konularda eleştirilmesine anlam verebiliriz ama bu bahiste yapılacak en ufak bir ima bile bühtan olur, haksızlık olur, cürüm olur.

O yüzden ölümüne Reis diyenlerdeniz biz.

Biz Reis’in o imanını ve o asla değişmeyecek hassasiyetini sevdik.

O varolduğu sürece de onun yanında ve arkasında sadakatle yürüyeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Her ne kadar bazen ve kimi yerlerde Reis’i daha dün tanımış kimi sonradan gelmelerin, iktidar ve güç sahibi olduğu için ona yanaşmış yalakaların, düne kadar Reis’e ağız dolusu çemkirdikleri halde çıkarları için bugün kendisine yanaşmış bazı kendini bilmezlerin Reis’in adı üzerinden veya Reis’in kendilerine siyaseten verdiği unvan ve yetki üzerinden bize hadsizce/densizce ayar çekmeye kalkışmaları yüreğimizi derinden incitse bile Reis’le yola devam diyenlerdeniz biz.

Herkes bilsin ki biz Reis’in Gazze/Filistin konusundaki inancından ve hassasiyetinden kuşku duymuş olsaydık herkesten önce ve herkesten çok kendisini eleştirenlerden olurduk. Sadece eleştirmekle yetinmeyip yolumuzu da ayıranlardan olurduk.

15 Temmuz’da Reis’imizin arkasında nasıl ölümüne durduysak, bugün de seçim sonrası siyasi konjonktürden istifade edip manen öldürmeye kalkışanlara karşı da dimdik durmaya devam ederiz.

O güç/iktidar için gelen türediler günün birinde bırakıp gitse bile, biz Reis’in yanında durmaya devam ederiz.

Çünkü biz Reis’in kendisini sevenlerdeniz. O yüzden bugün en yakınında olanların bile yanında olmadığı o zenci Reis’i sevenlerdeniz biz. Bizim sevgimizi Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduğu için Erdoğan’ın yanına doluşanların sevgisiyle kimse kıyaslamaya kalkışmasın. Zira biz sadakati makamlara ve ünvanlara bağlı insanlar değiliz, biline!


GÜNÜN SÖZÜ

Bilesiniz ki sahip olduğunuz güç/iktidar için yanınıza koşarak gelen veya yalnızca sizden güç devşirmek için etrafınıza doluşan yaltakçılarla yol yürürseniz akıbetiniz hayrolmaz.

Zira yol kadar yol arkadaşları da pek bir mühimdir unutmayasınız!

#Recep Tayyip Erdoğan
#politika
#Mehmet Metiner
18 gün önce
Reis’i tanıdığım o günlerden bugünlere…
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli