|
Salkın, Atme ve faili meçhul hava saldırıları

Bir hafta önce, 5 Mart’ta, ABD liderliğindeki koalisyon uçaklarının, Suriye’nin İdlib vilayetinin kuzeyinde Türkiye sınırına çok yakın mesafedeki Salkın kasabasına hava saldırısı düzenlediği haberi sosyal medyaya düştü. Hedefin üst düzey Nusra toplantısı olduğu, saldırıda Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed el Colani ve önde gelen Nusra liderlerinden Ebu Humam el Şami’nin de dahil olduğu bir grup üst düzey komutanın öldüğü bilgisi yayıldı. Haber Reuters’dan BBC’ye pek çok önde gelen ajansa da önce bu şekilde yansıdı. Colani’nin öldüğü haberi ‘yaralandı’ diye revize edildi.

ABD Merkez Kuvvet Komutanlığı (Centcom) sıklıkla güncellediği hava saldırıları listesine bu saldırıyı dahil etmedi. O gün koalisyon Suriye tarafında dört hava saldırısı gerçekleştirmişti ama hiçbiri İdlib’de değildi. Ajanslar tarafından koalisyonun söz konusu saldırının koalisyon uçakları tarafından yapılmadığını söylediği bilgisi geçilene kadar saldırı, Nusra’nın Suriye muhaliflerinden ABD tarafından desteklenen Hazm Hareketi’ne gönderilen silahları ele geçirdiği için koalisyonun hedefi olduğu şeklinde bir yaklaşımla bağlantılandırıldı.

Koalisyon tarafından saldırının üstlenilmemesinin ardından Suriye rejimine bağlı haber ajansı hava saldırısını rejimin yaptığını, saldırının ‘kendine has bir saldırı olduğu’ şeklinde garip bir tanımlamayla bildirdi.

Ardından, birkaç gün sonra 8 Mart’ta yine koalisyon uçaklarının yine İdlib’in kuzeyinde Türkiye sınırına oldukça yakın mesafedeki Atme kasabasına hava saldırısı yaptığı bilgisi sosyal medyada yayıldı. Atme çok sayıda sığınmacıyı barındıran kampların da yer aldığı bir alan olduğu için bu saldırı haberi oldukça ses getirdi. Zira saldırıda 10 kadar sivilin de hayatını kaybettiği söylendi. Hedef bu kez de Nusra karargahıydı. Haberlerin Türkiye’de yayılış kaynağı ise, en başta konuyla ilgili bölgedeki aktivistlerin geçtiği İngilizce tweet’ler, ardından Atme’ye yakın bölgedeki kaynaklar oldu.

Söz konusu sivillerin de yaşadığı Atme olunca, sosyal medyadaki tepkiler de haliyle daha farklı oldu. Koalisyona okunan lanetler, ‘eğit-donat’la beraber Türkiye’ye yapılan uyarılardan geçilmiyordu. Bu elbette çok normal, ancak daha üç gün önceki tecrübeden yola çıkarak ve bu iki kasabanın arasındaki mesafenin bir İstanbul dahi etmediğini varsayarak, Suriye konusunda hassas sosyal medya kullanıcısı aktivist ve gazetecilerin daha dikkatli olmasını beklemek de normal.

O gün bugündür Centcom verilerine göre güncellenen hava saldırısı listelerinde Atme’ye saldırı düzenlendiğine dair bir bilgi geçilmedi. Belki Batı’da bir gazeteci bu konuyu sorsaydı, Salkın’da olduğu gibi bununla ilgili de bir yalanlama gelebilir ve ardından Suriye Ordusu’nun saldırıyı düzenlediğine dair rejim tarafından bir açıklama gelebilirdi. Bu kesin bir durum değil, bir ihtimal ama büyük bir ihtimal. Ve bu ihtimal doğruysa, yani saldırı Esad rejimi tarafından yapılmışsa, ki kamplara saldırmasıyla tanıdığımız bir yönü de var bu rejimin, bunca kızıl kıyamet arasında adına bile değinilmedi ve pas geçildi. Eh bu da Esad’ın işine yaramaktan başka bir işe yaramadı. Nitekim Anadolu Ajansı gibi bazı haber kuruluşları da saldırıyı rejim saldırısı olarak geçti.

Suriye gibi, sosyal medyada hakkında en fazla dezenformasyonun yayıldığı bir konuda doğru bilgiye ulaşmanın ne kadar zor olduğunu dört yıl içerisinde çok kez tecrübe ettik. Tam da bu yüzden doğru bilgiye ulaşmadan paylaşılan iddiaların en azından kaynak belirtilerek, ‘teyit edilmedi’ şerhi düşülerek paylaşılması gerekmez miydi?

Öte yandan, birkaç adım geri çekilip Suriye’deki çatışma alanlarına, dışarıda yürüyen diplomatik süreci de hesaba katarak bakıp “Koalisyonun mu söz konusu bölgeye saldırması daha olası, yoksa rejimin mi?” sorusunun sorulması hınçla klavyeye sarılmaktan daha iyi olmaz mıydı? Bu köşede IŞİD karşıtı koalisyonun bu zamana kadar yaptığı yanlışları defalarca kaleme almış biri olarak, rejimin ve İran’ın rolünü de küçültmemek gerekmez mi diye sormak zorundayım.

Zira, Halep, Handerat ve Nubbul-Zehra bölgesinde uzun zamandır yoğun bir savaşın olduğu, gerek rejimin gerek İran’ın Halep’i alamadığı için bu bölgeye ikmal yapmak amacıyla savaşı farklı bir bölgeye taşıyarak yayacağı ihtimaller arasındaydı. Uzun süreli bir sessizlikten sonra Lazkiye’deki birliklerin ve bölgede sıkça görülen Şii milislerin akın akın Türkmen dağını bombalamaya başlayan rejim güçlerine katılıyor olması Hatay’ın Suriye sınırına yakın her bölgenin zaten rejim saldırıları tehdidi altında olduğunun bir göstergesi aslında. Salma, Durin, Murtlu, Acısu derken rejim bu bölgede yavaş yavaş ilerliyor.

Bölgede Atme saldırısının koalisyon tarafından yapıldığını söyleyen bir grup, bunu bu türde bir saldırıyı ancak koalisyon uçaklarının yapabileceğini düşünmelerine dayandırıyor ve uçakların yanısıra havada İHA’ları gördüklerini söylüyor. Saldırıyı rejimin yaptığını söyleyenlerse “Rejim bölgede uzun süredir bu uçakları kullanmadığı için varlıklarını unutmuştuk” diyor ve ekliyor “İran’ın da İHA’ları var.” Saldırıyı rejimin yaptığı tezinde akla takılan soru ise angajman. Ancak Türkiye’nin angajman kurallarının ihlal edilip edilmediğinin cavabı elbette yerden havaya bakarak verilebilecek bir cevap değil.

ABD ve Türkiye arasında imzalanan ‘Eğit-donat’ anlaşmasının detaylarını tam olarak bilmesek de Cenevre-1’in esas alındığını, dolayısıyla sadece IŞİD’le değil rejimle de mücadelenin söz konusu olacağını ve ‘tampon bölge’, ‘güvenli bölge’ gibi oluşumların kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede gündeme geleceğini, Türkiye’nin eğiteceği grupların yoğunlukla Türkmenler olduğunu biliyoruz. Bu da bu bölgedeki rejim hareketliliğinin nedenini ortaya koyuyor, hatta rejimin Türkiye’yi tahrik etme ihtimalini de güçlendiriyor.

Hal böyleyken, doğru bilgiye ulaşmadan veryansın edip bir ihtimal de olsa hedef saptırmanın rejime faydadan başka ne yararı var?

#ABD
#Ebu Muhammed el Colani
#Ebu Humam el Şami
9 yıl önce
Salkın, Atme ve faili meçhul hava saldırıları
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı