|
Kırım"daki olaylar, dünü-bugünü -2

Hacı Giray Han"ın oğlu Mengli Giray Hânın Osmanlı himayesine girmesi akabinde, Kırım Hanlığı diğer Tatar hükümetleri arasında temayüz eder, diğerleri zamanla Ruslar karşısında varlıklarını sürdüremezken Kırım Hanlığı hayatiyetini sürdürür. Hacı Giray Han"dan itibaren, Kırım Hanları"nın tümünün adının sonuna Giray ilave edilmesi bu tarihlerde âdet olmuştur. Kırım Hanlığı Osmanlı devletine bağlandıktan sonra, özellikle 16. Yüzyılda gücünü önemli ölçüde korumuş, hatta Devlet Giray Han zamanında bir ara Moskova Rus Hanlığı haraca bile bağlanmıştır. Kırım tatarları Osmanlıların bir çok sefer ve savaşlarında yer almış. Özellikle Kanuni"nin Bağdat seferinde Han ve ordusu bizzat bulunmuştur. Kırım Hanları II. Viyana seferi hariç, Osmanlıya sadakatlerini sürdürmüşlerdir. 17. Yüzyıl sonlarında Rusların yükselişi, özellikle Çar Deli Petro döneminde Kırım için tehdit oluşturmaya başlamıştır. 1711 Prut savaşında Osmanlılar Rus ordusuna karşı zafer kazanmış, Rusların işgal ettiği Azak kalesi geri alınmıştır. Ancak Rus Çarlığı 1750"lerden itibaren, Çariçe Katherina zamanında yeniden yükselişe geçmiş. Kırım"ı ve Osmanlı"yı ciddi olarak tehdide maruz bırakmıştır. Osmanlı devletinin Nemçe/Nemsa karşısında aldığı peşpeşe yenilgiler böyle bir sonuca yol açmıştır. 1768"de Rusların Kırım için açtığı savaşlar, 1774"te Osmanlı"nın çok ağır yenilgisi ve bedel ödemesi ile neticelenmiştir. Bu tarihte imzalanan Küçük Kaynarca muâhedesi Osmanlı"nın Kırım üzerindeki himaye ve haklarına son vermiş. Osmanlı"nın artık bir cihangir devlet statüsünde olmasının da sonu olmuştur. Ruslar tarafından işgal edilen Kırım 1783"te tümü ile Rusya"ya ilhak edilerek bu hanlığa son verilmiştir. Bu tarihten itibaren Kırımlılar için ardı arkası kesilmeyen, bugüne kadar devam eden felaket zincirinin başlangıcı olmuştur. Ruslar Kırım"da yer isimlerini değiştirmekle işe başlamış, Kırım"dan Osmanlı topraklarına büyük göçlere yol açılmıştır. 1792"de Sultan III. Selim"in Kırım"da Rus egemenliğini resmen kabul etmesi ile Kırım Müslüman Tatarlarının üzerindeki Rus baskısı katmerleşmiştir. 19. Yüzyılda Sultan II. Mahmud devrinden itibaren Osmanlılarla Ruslar arasındaki harplerin kaynağını yine Kırım meselesi oluşturmuştur. 1244/1828"deki Osmanlılarla Ruslar arasındaki Kırım Savaşında Osmanlılar ağır bir yenilgiye uğrar. Bu da Osmanlı"da birçok yeni felaketin de başlangıcını teşkil eder. Neticede, Osmanlı Mora yarımadasından tümü ile çekilir ve burada ilk Yunan devleti kurulur, Sırbistan ise Belgrad Paşalığı adı altında, Kara Yorgi idaresinde özerk bir bölge haline gelir. 1269/1853"te ise yine Kırım savaşı baş gösterir. Bu savaşta, Fransa ve İngiltere Rusya"ya karşı müttefik olarak Osmanlı"nın yanında yer alır. Hatta Karadeniz"e gelen İngiliz ve Fransız donanmaları, Kırım"daki Rus limanlarını bombalar. Bu savaşta Rusya yenilgi yaşamasına rağmen savaşın sonuçları Osmanlı ve Kırım için bir fayda temin etmez. Kırımlılar için fazla bir şey değişmez. Hele, 1293/1877-78 Osmanlı Rus Harbi neredeyse her şeyin sonu olur. Savaş, Osmanlı"nın mutlak bir yenilgisi ile sonuçlanır. Kırım"ı terk ederek, Köstence-Dobruca yörelerine göç etmiş olan Kırımlılar, buraların kaybıyle daha da sıkıntılara maruz kalırlar. Kırım"dan göçler eksik olmaz. Buna rağmen 1897"de yapılan bir nüfus sayımında Kırım"ın nüfusunun üçte birinin (188.000) Müslüman Tatarlarca oluştuğu tesbit edilmiştir. Kırım"da Müslümanlar 19. Yüzyıl sonlarından itibaren örgütlenme eğilimi gösterirler. Özellikle Gaspıralı İsmail Bey ile Çobanzâde Bekir Bey bu konuda başı çeker. 1917"de Rusya"daki Bolşevik devrimi, Kırım Tatarları için kısa süreli bir nefes alma dönemi olur, 1921 yılında Lenin, Kırım Özerk Cumhuriyetini kurdurur. Kırım Müslümanlarının kültürel hakları tanınır gazete ve kitap neşirleri olduğu gibi okullar açılır. Araştırma Enstitüleri kurulur. Hatta bu dönemde Kırım"ın merkezi Akmescid"te yayınlanmış bir çok eser bugün elimizde bulunmaktadır. Ancak bu nefes alma dönemi 1927"ye kadar sürer. Muhalif ve rakiplerini (Troçky gibi) tasfiye edip, otoritesini sağlamlaştıran Joseph Stalin, bu hakları geri alır. Okullar, medreseler ve müesseseler kapatılır. 40.000 civarında Tatar köylüsü Urallara ve Sibiya"ya sürülür. Bir kısım Dini ve siyasi liderler idam ya da sürgün edilir. Ancak asıl büyük felaket 1944 yılında gelir. II. Dünya Harbi"nde Kırımlıların bir kısmı Almanların, diğer bir kısmı da Sovyetlerin yanında yer alır. Ancak, Stalin bütün bir Kırım"ı cezalandırmaya karar verir ve alınan bir kararla Kırım"daki tüm Müslümanlar için sürgün/tehcir kararı çıkar. 18 Mayıs 1944 günü, alınan bu karar uyarınca, Kırım Müslümanları yanlarına hiçbir eşya almaksızın, trenler ve at arabalarına bindirilerek yola çıkarılır. Orta Asya"nın uzak diyarlarına yönelen bu zahmetli/acıyolculukta Kırımlı Müslüman nüfusun yarısı yollarda hayatını kaybeder. Hayatta kalanlar ise dağıtıldıkları Orta Asya"nın uzak köşelerinde çetin mücadelelerle hayatlarını sürdürmeğe çalışır. Oysaki, o döneme kadar Kırım"ın nüfusunun %25"ini henüz Müslümanlar oluşturuyordu. Böylelikle Kırım tümü ile Müslüman-Tatar nüfustan arındırılmış oldu.

Kırım Tatarları, Stalinden sonra da tüm mücadelelerine rağmen ülkelerine dönme hakkı elde edemediler. Çeşitli Kafkas kavimleri Kruşçev idaresinde ülkelerine dönebilme imkanı elde ederken Kırım ve Ahıska Müslümanları bu haklara kavuşamadılar. 1991"de Sovyetlerin dağılmasına kadar böyle bir imkan bulamadılar. 1954 yılında, aslen Ukraynalı olan Kruşçev, Kırım"ı Rusya Federasyonundan ayırıp, yine Sovyetler Birliği içindeki Ukrayna Cumhuriyetine bağlar. 1991"de Sovyetler dağılıp, Ukrayna bağımsız olunca Kırım Ukrayna"da kalır. Rusya ise anlaşmalar çerçevesinde Sivastopol limanını kullanmaya devam eder. Orta Asya"daki Kırım Tatarları ise, ülkelerine geri dönme çabası içine girer. Bir kısmı ülkesine döner Bugün Kırım"da nüfusun yaklaşık %13"ünü temsil etmektedirler. Ancak, son 22-23 yılda bunun ötesinde fazla bir faaliyet görülememiştir. Bu konuda, bu süre zarfında Türkiye"den yeterli desteği alamamışlardır. Halbuki, Türtkiye"de çok ciddi bir Diaspora oluşturacak şekilde Kırımlı nüfus yaşamaktadır. 2-3 milyon arasında olduğu tesbit edilebilen ve önemli bir bölümü eğitimli ve etkin konumlarda olan bu nüfus, anavatanları olan Kırım konusunda, yaklaşık 90 yıldır, hiçbir ciddi faaliyet ve etkinlik ortaya koyamamışlardır. Türkye"nin öteden beri tek-parti dönemi resmi ideolojisine dayalı, sınırları dışında kalan eski Osmanlı hinterlandı içindeki bölgelerle kronik ilgisizlik/kayıtsızlık politikasının etkisi halen devam etmektedir. Özellikle, Türkiye"deki Kırımlıların Resmi ideolojinin bu statükocu tutumunu büyük oranda benimseyerek, hatta laikçi bir tutumla, anavatanlarına aynı kronik ilgisizlik/kayıtsızlığı göstermeleri, son 20-22 yıllık dönemin heba edilip, önemli fırsatların kaçırılmasına yol açmıştır.

Rusya ile Avrupa Birliği arasında gerilim oluşturan Ukrayna ve Kırım"da bugünden sonra Türkiye"nin ve Kırımlıların etkin rol alabilmeleri imkanı maalesef uzak görünmektedir. Kırım"da Müslüman nüfusun azlığı, Orta Ayadakilerin çoğunun Kırım"a dönememiş olması, Türkiye"deki Kırımlıların, bu kadar nüfusa, bir kısım dernek ve vakıf kuruluşlarına rağmen, Diaspora"da uluslararası bir lobi oluşturacak toplu bir bilince sahip olmamaları, böyle örgütlenmeyi asla gerçekleştirmemiş olmaları ve Rusya gibi büyük bir gücün varlığı bunu kısa ve orta vadede imkansız hale getirmektedir. Oysaki, son 20-22 yılda Türkiye iç sorunlarla boğuşmak, 28 Şubat Süreci gibi ayakbağları ile uğraşmak yerine bu konularda adımlar atabilmiş olsaydı, Türkiye"deki Kırımlılar üzerinde, Karaimler ve Kırımçakların olumsuz etkisi bulunmamış olsaydı, belki de en azından Kırım ve Orta Asya"daki Kırımlı Müslümanların daha rahat imkanlara kavuşa bilmelerine, sıkıntı ve baskıların minimize edilmesine hizmet edebilirlerdi.

10 yıl önce
Kırım"daki olaylar, dünü-bugünü -2
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu