|
Bu da geçer yâ hû

Bu satırları seçimden bir gün önce yazıyorum. Yazı yayımlandığında seçim neticeleri alınmış, bazıları gülmüş, bazıları üzülmüş olacak. Her iki kesimde yer alanlar için İsmet Özel''in "Zor zamanda konuşmak" adlı kitabının son satırlarını bir uyarı olarak buraya alıyorum: "Yasama serüveni içinde işlerinizin çok kötü gittiğine inandığınız bir zamanda, birçok şeyinizi kaybettiğiniz ve kurduğunuz yapıların yıkıldığı, başarılarınızın boşa çıktığı bir zamanda, artık ben mahvoldum dediğiniz bir zamanda birisi kalkıp size "bu da geçer" demelidir. Bunu diyebilecek olan çokluk, çoğaltma, artışlara bağlanma bilgisinin bir ajanı olmayacaktır elbet. Hayat tecrübeniz içinde parlak bir noktaya vardığınız, sevinç içinde, herşeyden memnun, kârlı ve kazançlı olduğunuza inandığınız bir zamanda birisi kalkıp size "bu da geçer" demelidir. Kendinizi yükseklerde hissettiğiniz zaman içinde ve kendinizi düşmüş kabul ettiğiniz zaman içinde aynı sükunet, aynı sarsılmazlık içinde birisi size "bu da geçer" diyorsa, diyebiliyorsa o kimse sizdeki temel bilgiye atıfta bulunuyordur. Atıfta bulunulan böylesi bilgiye insan kendi başına yönelebilir, ötesi, bu bilginin dışında kalan sözler, sözler ve sözlerdir..."

Buradan Cemal Kurnaz ile Mustafa Tatçı''nın birlikte hazırladıkları "Türk edebiyatında Hû şiirleri" isimli kitaba geçmek istiyorum. Reyhan Yayınları (Necatibey cad. 56/3 Yenişehir-Ankara. Tlf: 2293493) arasında çıkan kitapta toplam 172 şiir yer almakta.

Arapça''da üçüncü teklik şahsı ifade eden hüve (hû) zamiri, tasavvuf ehli arasında ilahî isimlerden sayılıp Allah kelimesi ile eşdeğerde tutulmuştur. Allah zâhir ismine, Hû batın ismine yöneliktir. Birincisi şehadet, ikincisi gayb âlemine dönüktür.

Eserin giriş kısmında Türk kültür ve edebiyatında "Hû"nun yeri belirtiliyor. Pek tabii bu yer esasen tasavvufî bir mahiyet arzediyor, böylece tasavvuf düşüncesinde "Hû", tekke ve tarikat kültüründe "Hû" geniş olarak açıklanıyor.

Kıyafet (tâcların güzel he şeklindeki düğmeleri) zikir ve devran içinde Hû, plastik sanatlarda, hat, mezar taşları ve vefat tarihlerinde Hû, edebî geleneğimiz içinde Hû, giriş kısmının diğer konu başlıkları.

Duvarlarımızı süsleyen levhalarda Hû, Edeb yâ Hû, Hoş gör yâ Hû, Bu da geçer yâ Hû, Hû dost gibi kompozisyonları hatırlayınız. "Geçti Gâlib Dede candan yâ Hû", "Şeyh Efendi bezm-i adne Hû ile buldu vusul" vb. gibi vefat tarihlerini düşünün. "Hay''dan gelen Hû''ya gider" atasözünü, "Hû Hû dervişler/Hak yoluna ermişler" diye söylenen ninnileri, hatta düne kadar pencereden komşusuna seslenen kadının "Huuu, komşu" diyen sesini hatırlayın.

Bütün bunlar ve daha burada dile getiremediğimiz sayısız unsur nasıl bir tek kelime (Hû) etrafında toplanmış, nasıl zengin bir külliyat oluşturmuştur. İşte Ahmet Yesevi''den cumhuriyet devri Türk şiirine kadar bu kelime etrafında biriken şiir varlığını adını andığımız yazarlar "Hû şiirleri" adlı antolojide biraraya getirmiş.

Bu şiirler bize yüzyıllardır hayatın hakikatını fısıldayan bir kaynaktan ulaşıyor. Ve Sorgunlu Sıdkı Baba''nın mısraları ile fânilik düşüncesine karşı ebedîlik ufkunu açıyor: Ağla Sıdkı yari bulun/Geçer günler bir gün ölün/Diyelim Hû aşka gelin/Seherlerde diyelim Hû...


25 سال واپس
Bu da geçer yâ hû
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek