|
Âsude günler

Sabah namazından çıkan cemaat Nüfus Memuru"nun oğlunu mescidin önündeki iri duta çıkardı. Müezzin Emin sade bu iş için temin edilen temiz çarşafı getirdi. Yaşlılar duvar dibindeki kerevetlere ilişip bastonlarına dayandılar.

– Bu dutu Karali"nin oğlu Alişan dikmiş diyorlar.

– Yok be ya! Ne dutu. Eşkıyanın tekiymiş o.

– Yapma be Hacı. Adama evliya diyen bile var.

– Bilmem ben. Rahmetli dedemin yalancısıyım.

– Alişan"a yetişmiş mi o?

– Çocukmuş o sıralar ama hatırında. Babasıyla beraber tâ Eğin"den getirip dikmişler.

– Hayrat olsun demiş babası. Variyetli adammış.

Nüfus müdürünün oğlu zayıf ama çevik. O daldan bu dala geçiyor. Çarşafın uçlarından Emin"le beraber üç genç tutup geriyor. Çarşaf nereye gerilmişse artık; kar gibi beyaz, olgun dutlar pıtır pıtır dökülüyor.

Karşı tepeler meşelik. Meşelerin arasından keklik sesleri duyuluyor. Değirmenci Tevfik ah çekiyor.

– Kekliğe bak, kekliğe.

Doksanı geçmiş Terzi Cemil elini kulağına tutup dinliyor.

– Ne kekliği be!

Tevfik takma dişlerini takırdatarak gülüyor.

– Çabalama Cemil Ağa senin kulak eyvallah.

Semerci Selim:

– Bunun âleti çıkmış diyorlar. Oğlana haber sal da göndersin sana. Alaman"ın malı hem de nasıl.

Terzi elini sallıyor.

– Hayırsız. Bi selamı gelmiyor, âlet mi alır o?

– Öyle deme, ne de olsa evlat. Bak Çakır"ın Ziya"ya. Elden ayaktan düşünce oğlan gelip götürdü. Ameliyat olmuş İstanbul"da, turp gibi şimdi.

Tevfik yine gülüyor.

– Hiç de iyi olmamış. Ziya şindi sağlama çıktı ya, bi avrat daha ister.

– İstesin be! Helal olsun. Avradı ölen ihtiyarın ocağı battı say.

– Nedenmiş o! Hayırlı evlat olduktan kelli.

– Hayırlı evlat! Hıh! Kodunsa bul. O eskidendi.

Tevfik daldaki oğlana bakarak:

– Yeter ulan yeter. Pekmez mi kaynatacan?

– Sabır ağa, sabır.

– Sabır iyi de! Bu yıl yedik Alişan"ın dutunu. Seneye.

İhtiyarlar emir almış gibi başlarını öne eğiyor. Yere bakıyorlar. Ee, yaş geçince insan toprağa bakar. Nedenmiş efendim? Neden olacak yolun sonu görünüyor, toprak "gel, gel" diyor. Dünyanın kanunu bu.

Sabahın serini, kuş sesleri, hafif bir yel esiyor. Emin melamin tabaklara azar azar dut doldurup cemaata dağıtıyor.

Dut zamanı hep böyle.

Araba yok ki caddeden geçsin.

Muhabbeti bölsün.

Cadde dedikse Osmanlı"dan kalma bir yol. Taş döşeli. İki yanında iki su arkı.

Akpınar"ın suyu bu. Ta dağdan gelip bu kasabanın bostanlarını, bahçelerini suladıktan sonra çaya karışıyor.

Bir de güzel akıyor, billur gibi. Akarken türküler çığırıyor. Sabahın bu saatinde tertemizdir. Avuç avuç iç yani. Kekik kokar, yarpuz kokar.

Küçük kasabanın tek caddesi bu. Bir baştan öte başa her iki yanında ta ne zamandan dikilmiş, dikilmiş de meyvesini gölgesini insanoğluna hediye etmiş yaşlı dutlar.

Cemaat dutu yeyip sohbeti tamam edinceye kadar. Güneşin parıltısı Efkâr Tepesi"nden yayılıncaya kadar. Evlerin hamarat kadınları, kızları çoktan çıkmış, erkekler sökün etmeden evlerin, dükkanların önünü, caddenin taşlarını sulayıp süpürmüştür. Yaşlılar bastonları takırdata takırdata dağılır. Etrafta mis gibi toprak kokusu. Süt kaynamış, tarhana çorbası kıvamını bulmuş, çay demlenmiştir.

Her hane kendi üretimini sofraya taşır. Peynir, tereyağı, bal, kuşburnu marmelatı, yeşillik, taze soğan.

Henüz domates, hıyar çıkmadı daha.

Bu sebeple yazın yaz mahsulü, kışın kış mahsulü.

Mor dağların ötesinde neler oluyor? Karmaşa, savaş, kan, gözyaşı. Dolar iniyor mu çıkıyor mu? Stratejik ortaklık bozuluyor mu? Ortadoğu yanıyor mu? Cari açık tehlikeli mi? Muhalefet son çıkan kanunu Anayasa Mahkemesi"ne mi götürüyor? Rezidanslar, siteler, marifetli telefonlar, internet aşkları, kuyumcu soygunları, darbe ihtimalleri, dönüşüm, değişim, moda vesaire.

Zaman soldurdukça o küçük kasabanın ihtiyarlarını. Onlar hatırlıyor geçen dut zamanlarını.

٪d سنوات قبل
Âsude günler
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu