|
Smith"in gerekçeleri

Hrıstiyan dünya ticarete büyük bir güvensizlikle yaklaştığından, modern çağın düşünürleri ticarî-endüstriyel girişimleri ahalinin gözünde meşrulaştırmak için bin dereden su getirdiler. Adam Smith, beş maddelik bir gerekçeyle kapitalist girişimin ''normalliğini'' kanıtlamaya çalıştı:

"Evvela şurası bilinmelidir ki, bu sınıf kendi yıllık tüketiminin değer tutarını her yıl yeni baştan üretir ve hiç değilse kendisini besleyip çalıştıran ana sermayesini devam ettirir. İkincisi zanaatçi, sanayici ve tacirlerin emeği, satılık bir malda kökleşip maddeleşir. Üçüncüsü, zanaatçi, sanayici ve tacirlerin emeği topluluğun gerçek gelirini arttırır. Dördüncüsü, faydalı emeğin üretici kudretlerindeki gelişme evvela işçinin kabiliyetindeki gelişmeye, ikinci olarak işçinin beraber çalıştığı makinanın ıslahına bağlıdır. Beşincisi, ticaret ve sanayi vasıtasiyle, her yıl muayyen bir memlekete, topraklarının verebileceğinden daha fazla geçim maddesi ithal edilebilir. Bir şehrin ahalisi, elinde çok defa kendi toprağı olmadığı halde, faaliyeti sayesinde başkalarının topraklarının işlenmemiş mahsulünden, hem işinin malzemesini, hem maişetinin kaynağını sağlayacak miktarı elde eder. İşlenmiş mahsulün az miktarı, çok miktarda işlenmemiş mahsul satın alır. Bundan ötürü, ticaret ve sanayi ile uğraşan bir memleket, işlenmiş mahsulünün ufak bir kısmı ile, başka memleketlerin işlenmemiş mahsulünün bittabiî büyük bir kısmını satın alır."*

Smith''e atfedilen önemli bir fikir de görünmeyen el nosyonunda ifadesini bulmaktadır. Röpke''nin deyişiyle, "Klasik sisteme göre sanki gizli bir kuvvet sayesinde düzen yerine geliyor, öyle bir düzen ki başka bir surette temini belki mümkün değildir. Fiyat mekanizması bu suretle ekonomik teorilerinin siklet merkezini teşkil etmeye başlıyor." Görünmeyen el, rekabetçi piyasanın otomatik denge mekanizmasıdır. Kendi haline bırakılması durumunda, ekonomi daha sıhhatli işler. Ancak, görünmeyen el ve ona bağlı olarak laissez-faire anlayışı hususunda son derece çelişkili yorumlar yapılmaktadır. Teichgraeber''e göre, 18. yüzyılın üç büyük liberal filozofunun (Hutcheson, Smith ve Hume) eserlerinde laissez-faire ibaresini arayanlar düşkırıklığına uğrar. Hutcheson muhtemelen terimi hiç bilmiyordu. Hume ile Smith''in devrindeyse laissez-faire, laissez-passer François Quesnay''e yakıştırılan bir slogandı. Simth, ekonomik öğretilerinin hülasası için laissez-faire ibaresini değil, ''doğal hürriyet sistemi'' veya ''serbest ithalat ve serbest ihracata dayalı liberal sistem'' ibarelerini seçmişti.

Smith''in iktisadî kuramlaştırmaya önemli bir katkısı da yarım kalmış emek-değer kuramıdır. Fiyatların oluşumunu emekten hareketle açıklamaya çalışmak, bir yandan Locke''ın mülkiyet kuramını devam ettirmek anlamına geliyor; diğer yandan, emeğiyle geçinmeyen toprak sahibi sınıfın sosyal gereksizliğine işaretle ''devrimci'' siyasî görüşler için önemli bir kaynak vazifesini görüyordu. Ricardo, Smith''in yarım bıraktığı emek-değer kuramını, emeği de meta yerine koyarak ve sermayenin ''ölü emek'' olduğunu varsayarak tamamlamaya çalıştı. Sermaye ölü (cisimleşmiş) emek idiyse, üretim/mübadele sürecinde canlı emek ile ölü emek kendilerine düşen payları almakta (sırasıyla ücret ve kâr), böylece kimseye adaletsizlik yapılmış olmamaktaydı. Kısacası, Smith''in sermaye sahipleri bakımından aristokrasi aleyhine kullanılabilecek kuramı, Ricardo''nun elinde sermayeye karşı işçileri teskin edecek bir bilimsel/ideolojik silaha dönüşüyordu. Marx''ın ve sosyalistlerin itirazları bu noktada devreye girecek ve ölü emek sahipleri (kapitalistler) ile canlı emek sahiplerinin (işçiler) tarihsel bakımdan eşit konumda olmadıklarını, birincilerin ikincileri sömürdüğünü ileri süreceklerdi.

(*) Adam Smith: Milletlerin Zenginliği, Ankara: Maarif basımevi, 1955, Cilt 3, s. 310-16.

25 yıl önce
Smith"in gerekçeleri
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli