|
ABD’nin “deprem taziyesi” ziyareti…

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in “deprem nedeniyle taziye” ziyaretinde Ankara’da masaya yatırılan konular, süper güç gündeminin felaketlerin büyüklüğü ile ilgili/duyarlı olmadığını gösteriyor…

Esasen, ülkesindeki kimyasal felaketin çapı ve vatandaşlarına etkisi konusunda da aynı duruşu korudukları için duygu yoksunluklarının istikrarlı olduğunu söyleyebiliriz…

Washington’un,
“insani durumların politikayla karıştırılmaması”
hali bu denli belirgin olunca, Ankara’nın verdiği yanıtlar da ona göre dizayn edildi elbette…

Basın toplantısına dahi yansıdı; bir gazeteci sorusunun girizgâhını, “Türk-Amerikan ilişkileri bir süredir negatif eğilimli” mealinde kurunca, Blinken, “hiç katılmıyorum, öyle değil” diyerek karşıladı…

“Katılmama” hali bir sonraki gazetecinin, “Suriye’de terör örgütlerine yardımınız devam edecek mi” sorusuna kadar sürdü. Bakan Blinken, Suriye’ye yaptıkları deprem yardımlarından dem vurarak topu stat dışına attı…

Bu aleni görüntü... Bir de içerisi var ve daha karışık…

***

Birinci madde
elbette İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğiydi. Kısa süre önce gerçekleşen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ziyaretinde söyledikleri gibi Blinken da, temmuz ayında gerçekleşecek NATO zirvesine kadar bu konunun tamamlanması için ABD’nin yaklaşımını “en net” ifadelerle Türk tarafına yansıttı…
Ankara da bunun-şu an için-
mümkün gözükmediğin
i ihsas etti, Finlandiya’ya kapıyı yine aralık tuttu ama İsveç’in “daha işi olduğunu” belirtti. Sürpriz yok ama Finlandiya konusunu az açalım; Helsinki, “İsveç’le birlikte alın bizi” diyor.
“Ya ikimizi beraber alın ya da almayın”
demek bu. Eğer bu Finlandiya’nın “
özgün
fikri
” ise, NATO üyeliği ve Rusya ile ilişkiler konusunda, Avrupa’yı siyaseten nasıl gördüğü konusunda, nihayet, kendisinin NATO üyesi olup İsveç’in olmaması durumunda ortaya çıkacak “askeri strateji” konusunda
Batı’dan farklı kaygıları var
demektir.
Yok,
bu ABD’nin fikri ve Finlandiya’ya dayatıyorsa, “Türkiye’yi NATO içinde nasıl göstermek istediği”
konusunda ayrı bir aklı var demektir. Esasen Türkiye’nin iki ülkeyi ayırması politikasında da bu hali değerlendirme düşüncesi bulunabilir.

***

Masadaki
ikinci konu
, Ukrayna ve bu bağlamda Türkiye-Rusya ilişkileriydi.. Ama nasıl?..
Türkiye savaşın başından bu yana, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusunda uluslararası toplum ve kurumlarla aynı yerde duruyor.
Ama Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmıyor.
Yani ABD ile aynı yerde durmuyor.
Bugüne kadar ABD buna ses çıkaramadı. “Bugüne kadar” şu demek; Washington, savaşın yeni aşamada olduğunu düşünüyor. Rusya’nın şubat sonunda ve mart içinde yeni bir askeri hamleye başlayabileceğini, Avrupa’daki çatlak seslerin kısık kalmasına devam etmeyi, nihayet Polonya ile birlikte muamelen en kritik başkent Ankara’nın da artık pozisyonunu uyumlu hale getirmesini -
eh, depremin yarattığı yeni konjonktür de ortadayken
- istiyor…

Bunun okumasını sadece görüşmenin gerçekleştiği odadan değil, basın toplantısının aleni metinlerinden de yapabiliriz…

The New York Times muhabiri Bakan Blinken’a, “alakasız” bir soru üzerinden bakın nasıl bir top kesti. Mealen; “Çin balonlarının vurulması ile ilgili olarak nasıl bir politika sürdüreceksiniz. Çin’e yaptırım uygulamayı mı düşünüyorsunuz? Çünkü Çin, Rusya’ya yardım ediyor. İran’ın Rusya’ya yaptığı askeri yardımlar için bu bağlamda neler yapacaksınız?”

Bu sorular Türkiye-Rusya işbirliğinin boyutlarına bağlandı ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu lafın nereye geldiğini hemen anlayarak yanıt verdi; Türkiye’nin Rusya’yla savaşta kullanılabilecek işbirlikleri içinde bulunmadığını uzun uzun anlattı.

ABD’nin şimdiye kadar “kenarda” duran ülkeleri toparlama sürecinin parçası bu. Başkan Biden’ın Ukrayna savaşının yıldönümünde Kiev’e giderek açıkça meydan okuması, (ve ertesi gün Putin’in uzun cevabı) ardından Polonya’ya gidecek olması, İsrail Cumhurbaşkanı’nın bir hafta önce yine Kiev’i ziyaret etmesi, bununla birlikte artık Çin ve Rusya’yla yeni jeopolitik yaratmaya çalışan İran’a karşı duruşun da dahil edilmesi, İngiltere’nin, Rusya’yı vuracak kapasitede uzun menzilli silahlar verecek ilk ülke olmaya hazır olduğunu ilan etmesi hep bu baptan..
Amerikan politikası ve Blinken ziyaretinin ortak başlıkları bunlar.

***

Üçüncü konu
, F-16’lar meselesi. Konuşuldu ve Kongre’ye atıldı, NATO üyelikleri konusuyla ilgisizliği vurgulanıp geçildi. Geçildi ama ABD bu konuda ‘
takvim vermemeye
’ özen gösteriyor.
Sebebi Kongre’deki belirsizlik değil, Türkiye’deki seçim
. Amerika, depremden sonra seçimi görmeden Türkiye’ye bir şey vermeyecek. Tabii, F-35 projesinden kalan 1,4 milyar dolarımızdan da haber yok. Üstüne yatmaya devam ediyorlar. Tıpkı, “yaptırımları kaldırın artık’ taleplerimiz için kulaklarının üzerine yattıkları gibi…
Dördüncü konu
, Kafkasya’ydı. Şu an ilgilenemiyoruz ama Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan üçgeninde, ABD’nin dâhil olduğu bir ‘işleme’ süreci yaşanıyor. Bu bir yandan Rusya’yı başka bir yerden dürtmek ile ilgili ama öbür yandan “enerji ve yolları” ile alakalı. Amerika bunu çok önemsiyor. Ankara’da da söylediler.

Görüşmede, ABD’nin Türkiye için yayınladığı güvenlik duyuruları da gündeme geldi. Malum, Türkiye bu fiili açık biçimde kötü niyetli ve başını ABD’nin çektiği operasyon olarak tanımlamıştı. ‘Çek ellerini Türkiye’nin üzerinden’ cümlesi hafızalarda duruyor. Diplomasi dilinde, “koordineli hareket edelim”e dönüştü o kadar.

Bir kaç diğer ülke gibi aramızın soğuk olduğu ABD de deprem için yardımlarda bulundu ve evvel yazmıştım, aldık, teşekkür ve not ettik ama dünyanın işleri konuşulurken kimse gözyaşlarına bakmıyor…

#Deprem
#ABD
#Türkiye
#NATO
#Nedret Ersanel
1 yıl önce
ABD’nin “deprem taziyesi” ziyareti…
Joe Biden’ın “2024” korkusu..
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…