|
Bilmiyorsanız, öğrenin…

İyi ki Paris ayaklandı.. Bir düzine Türk haber kanalına tutunacak dal oldu. Malûm, seçim sonrası sendromu. Patinaj döneminden geçiyorlar. Yerel seçimlere kapağı atana kadar da ‘uygun dalga’ aramaya devam edecekler. Diyebilirsiniz ki, ‘seçim yayınları çok mu kaliteliydi’, onda da haklısınız…

Türk haber yayıncılığı “aktüel dalga” sever. İç-dış-ekonomi fark etmez. “Olay” olmalıdır. Salt nicelik arayan yayın politikaları rating-reklam gerçekliğine yaslanıyor ama öte yandan kamuoyunun canına da okuyor…

Türkiye’yi de kavrayan dönüştürücü gelişmelerin dahi sebep-sonuç ilişkileri kurulamadığından köpeğin kuyruğunu yakalamaya çalışması gibi dönüp-duruyorlar…

Oysa Türkiye’de bütünlüklü okumalara, nitelikli bilgiye,
açıyı değil gözü değiştiren
okumalara kıymet veren çok izleyici var. Dahası bu izleyici tipi zamanla diğerlerini de davet ediyor. ‘Az sonra’lardan, ‘reklamlardan sonra hemen geliyoruz’lardan daha ikna ediciler üstelik…

Bu klişe yayıncılığın(ın) kökten değişmesi gerekiyor. Seyirciye iş düşüyor; hayat gaileleri içinde “ne oluyor” sorusuna en yüzeysel, yani “al-gitleri” cevap sayıyorlar. “Ucuza” razı olunca medya daha hızlı ucuzluyor…

Kanaat önderleri, akademisyenler, ‘aydınlar’, gazeteciler de maalesef kendilerini buna göre konumlandırıyorlar. Üzerine kendi temenni ve ideolojilerini döktüklerinden, sıklıkla sığ ve yanlışa itekleyen “bilgi” sunuluyor.

Oysa
Türkiye yeni dünyada kendine “yer yapıyor”.
Bu sadece ülkeyi yönetenlerden beklenemez…
BASINÇ!..

Popüler haberin üzerinden yürüyelim…

Fransa-Paris olayları elbette ülkenin “geçmişinden” gelen motivasyonlar barındırıyor. Sömürgeciliğin faturası var. Diğer Avrupa ülkelerinin korkmasının da haklı gerekçeleri mevcut. Ekonomik sorunların itirazları keskinleştirdiği de ortada. Hollanda’nın şimdi “geçmişinden özür dilemesi” budur. Almanya’nın kendine sıçrayacak diye evhamlanması da makuldür. Yükselen aşarı milliyetçilik? Getto gerçekleri? Tabii ki. Başka ülkeler de var. İngiltere’nin etkilenmesi şaşırtıcı olur mu? Tersi garip kaçar. Şartlar müsaittir…

Hepsi tamam, fazlası da var; ABD ve İngiltere’nin, transatlantik ittifakın pusulasındaki sapmaları yönetme arzusu da besleyicidir. Keza Ukrayna savaşı da Avrupa üzerinde taşınmaz baskı yaratıyor. Bunları da yukarıya ekleyebilirsiniz…

Yanlış şurada; tüm bu şartlar sebep olarak aynı kümeye toplanıyor, ağzı bağlanıyor, etiketleniyor, ferahlık veriyor. ‘Artık ne olduğunu biliyoruz’ iç rahatlatır. Ama
ana itkiyi
ıskaladığınız için sonuç/gelecek kestirimi yanlış olur!..
‘SAVAŞ LOBİSİ’ KUR’AN YAKARKEN NATO’YA ‘EVET’ DENİR Mİ?

Boksörü beklemediği yumruk yıkmaz. Yumruk atarken yediği devirir. Sadece savunma düşmüş değildir, kendi ağırlığı ve enerjisi de kontr-yumruğa eklenir…

Bu yüzden Paris alevlerine bakarken, Batılı gazetecilerin yazdığı gibi, ‘
Vilnius, Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini belirleyecek
’, ‘NATO zirvesini beklerken, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Endonezya ve Arjantin Ağustos’ta BRİCS’e katılacak’a da aynı dikkati vermeniz gerekir.

Bu eğilimlerin Paris olayları ve/veya NATO zirvesiyle ilgisi ne olmak lazımdır?..

Ya da Litvanya’ya giderayak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pazartesi günü yaptığı, “İstanbul mutabakatını bozan ‘
savaş lobisi
’, Rusya-Ukrayna savaşında
on binlerce insana bedel ödetti
” mealindeki açıklamasının bağlantısı nedir, nasıldır? Savaş lobisi kimlerdir?
Burada çok okudunuz,
ABD, İngiltere, NATO
’dur. Kur’an yakma zihniyetinin arkası da önü de burasıdır…
‘TERSİNDEN’ KURMAK…
‘Paris sıkıntısı’nı sadece yukarıdaki şartlarla okumak,
küresel tezahür olarak görmemek
hep dar açıların, yerel akılların, izleyiciyi rating oranı sayanların fikridir…
Pandemi, adaletsizlik, Rusya-Çin, Batı erimesi, Doğu yükselmesi, ekonomik kriz, savaşlar. Ee?
Doğu kılıç gibi Batı’ya girerken Batı ne yapıyor?
Batı müesses ekonomik nizamı, yapıştırılabilir ama tutmaz çatlakların farkında. Bu yüzden,
toptan değişikliğe gidiyorlar.
Doğal olarak ve
aynı büyüklükte siyasi sonuçları olacak
, oluyor…
Her ikisi için yeni model arıyorlar/kuruyorlar ya da ‘deniyorlar’ diyelim. Yeni ekonomik ve politik modelin “yeni”liği farklıdır.
Eskisini yıkacaklar, dünyaya başka yeni giydirecekler.

Siz hidrokarbon bazlı enerjiden yeşil enerjiye geçişi sümüklü Greta’yı alkışlayarak izleyebilirsiniz ama “masumiyet çağı” çoktan bitti. Başka bir sanayi, başka enerji, başka dış politika, başka ordu, başka düzen ve başka para-ama illa Batı parası-gerekiyor…

Şimdi kapitalist mahfiller, bizzat devlet araç-gereçleriyle bunları istediğinize sizi inandıracaklar. Liberalizmi alıp Yapay Zeka’yı, bebekleri alıp LBGT’yi verecekler…

Yerleşik sanayi/teknoloji/finans düzeni-az buz değil, 70 yıllık öyküden bahsediyoruz-sadece hurdaya çıkarılmayacak, “tersine” yapılandırılacak. Bu kaç insan canı demektir?..

Globalleşmenin tersi nedir? Savunma sanayiinin/ordunun tersi nedir? Liberalizmin tersi nedir? Uluslararası kuruluşların tersi nedir? İnsan zekâsının tersi nedir? Mevcut dış politikanın tersi nedir? Doğu’nun, Batı’nın tersi nedir? Erkek ve kadının tersi nedir?!

Deri değiştirme değil, metamorfozdur…

Paris’in Belçika’ya, İsviçre’ye hatta Almanya’ya sirayet etmesinden ödü kopanlar sınır aşan nümayişlerden korkmuyor.
Yeni Batı
’dan korkuyor.

Bu yüzden hep yazdık, önce 2023 Türkiye seçimleri önemliydi, ‘şimdi 2024 ve 2028 ABD seçimleri kritik. 10 yıl içinde bitecek ama dünyayı da ters-yüz edecek bu dönem’ diye.

Şümullü izahı kitaplar tutacak böylesi devinim Macron’un yanlış politikaları veya CHP’nin arkaik iç dalaşları ile izah edilebilir, çözüme kavuşturulabilir mi?

Yerseniz, edilir. Yemeyin. Yiyenleri de dinlemeyin.

#Siyaset
#Politika
#NATo
#ABD
#Nedret Ersanel
10 ay önce
Bilmiyorsanız, öğrenin…
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı