Sahneler farklı olsa da akış şöyleydi...
Suriye’de krizin sona yaklaşması, Barzani referandumu, Küre Koalisyonu, Katar darbesi/krizi, MBS rumuzlu veliaht prensin yükselişi ve rehine prensler operasyonu, NEOM projesi, Kudüs krizi, Afganistan ve Pakistan’da dikkat çekici hatta korkutucu gelişmeler.. Nihayet İran’da başlayan huzursuzluklar… 15 Temmuz’u söylemiyoruz bile.
İhracat ve ithalat birim değer endeksi Nisan’da azaldıTürkiye İstratistik Kurumu (TÜİK), Nisan 2015 'Dış Ticaret Endeksleri'ni açıkladı. Buna göre, ihracat birim değer endeksi Nisan ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9,6 azaldı. Endeks bir önceki yılın aynı ayına göre, 'gıda, içecek ve tütün'de yüzde 5,2 artarken, 'ham maddelerde (yakıt hariç)' yüzde 7,3, 'yakıtlar'da yüzde 40,3 ve 'imalat (gıda, içecek, tütün hariç) sanayi'nde yüzde 9,7 azaldı.
Bu maddelerin hepsi Ortadoğu’nun tamamında büyük kırılmalara, kanlı savaşlara kolayca evrilebilecek ama-garip gelse de-savruk, denge bozucu gelişmelerdi.
di!
Ortak akla sahip çoklu bir kafanın tek elden hamleleriydi...
Şimdi İran’dayız ve 29 Aralık’tan başlayarak hızlı yayılan “iç olaylar”ı, yukarıda saydığımız yaşanmışlıklardan kopuk görme eğilimindekileri
bulma hakkımız vardır.
İran’ın içinde siyasi sonuçlar üretme potansiyeline sahip mümbit bir saha bulunabilir ama ne zamanlama ne de şekil ‘sadece öyle’ olmadığını gösteriyor...
İsrail-Suudi Arabistan-ABD arasındaki anlaşmanın, Washington’un nükleer uzlaşıdan dönme adımının hele hele müstakbel Afganistan, ardından da
krizinin gelişini uzun uzun yazarak, ekonomik saikler esas ise İran’ın milyarlarca dolarının neden/nerede donmuş olduğunu, üzerine de
; 6 ay önce CIA’in İran masasına ‘Ayetullah Mike’ nam, Michael D’Andrea’nın atanmasını ekleyerek İran’daki dış eli yakalayabiliriz...
Ama deliller en iyisidir:
Aralık ayının 13-14’ünde Washington’da gizli bir toplantı yapıldı. İsrail ve ABD arasında. Katılanları da biliyoruz. Burada İran’ın ‘ortak adımlarla’ nasıl durdurulacağının çerçevesi çizildi. Bu pratiğe geçiş kararıdır
. Ama evveli de vardı...
Geçtiğimiz Pazartesi gününün dikkat çekici haberlerinden biri şuydu...
“İsrail’in Haaretz gazetesi, İran’ın Ortadoğu operasyonlarını yürüten
Komutanı General
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi
için ABD’nin İsrail’e yeşil ışık yaktığını bildiriyor.
El Ceride’nin haberini sayfalarına taşıyan Haaretz,
Washington ve Tel Aviv’in Süleymani’ye suikast için anlaşmaya vardığı
nı yazdı”... (Obama döneminde İsrail, Sülaymani’yi öldürmeye çok yaklaşmış ama ABD izin vermemiş, iki ülke istihbarat ilişkileri ağır kırılma yaşamıştı. ‘ABD İsrail’e yeşil ışık yaktı! ‘Öldürülecek’, 01/01, Vatan.)
Bir kere haberin İran’daki protesto gösterilerine denk geldiğini zaten cebe koyalım.
Ve bir başka haberi anımsatalım...
Tam bir ay önce Amerika General Süleymani’ye bir mektup göndermişti. Bilmem hatırladınız mı?..
“ABD Dışişleri Bakanlığı’na getirileceği iddia edilen ve İran’la savaş yanlısı tutumuyla tanınan CIA Direktörü Mike Pompeo, ünlü İranlı general Kasım Süleymani’ye mektup yazdığını söyledi. Pompeo, İran Devrim Muhafızları’nın yurt dışı operasyonlarını yürüten
Süleymani’nin mektubu açmadığını öne sürdü ama bu bilgiyi nereden edindiğini
belirtmedi.
Washington Post’un haberine göre Pompeo’nun sözleri şöyle: ‘Bir not gönderdim. Mektubu açmayı reddetti, dürüst olmak gerekirse bu yüzden kalbim kırılmadı.’’ (‘CIA duyurdu! “Süleymaniye mektup yazdık ama açmadı’, 03/12, Hürriyet.)
‘Amerikan çıkarlarını tehdit etme sakın’ gibi bir gülünçlük olabilir mi? İş mektubu açmadığının bilinmesinde. Tehdit o ve
istenen tarafını seçmesiydi. Seçenekleri İran içindeki dengelerdi.
Bu ilintili iki haber, İran’ın kaynatılmasında sadece dış etkenleri değil, hazırlık ve zamanlama süreçlerini de işaretliyor...
İran’daki gösterilere Türkiye’nin ne tepki vereceği merak ediliyor elbette...
İlkesel dış politika gibi sağlam bir manuel bulunuyor Ankara’nın elinde ve
İran’a yönelik bir dış manipülasyonun olduğundan emin. Bunu görmezden gelmesi mümkün değil. 15 Temmuz gecesi Tahran’la yapılan seri görüşmeler de akılda tutulacaktır. Keza, Katar’a yapılan ile bu manada İran’a yapılanın aynılığını ıskalaması ve ardından gelebilecekleri sezmemesi mümkün gözükmüyor.
Öte yandan bir rahatlık var; İran’daki kabarmayı, Tahran iktidarını, rejimini kırma gücünde görmüyor Türkiye. Üstelik Suriye başta olmak üzere öbür ucu Pakistan’a, Kuzey ucu Azerbaycan’a güneyi de Basra’ya basan bir ülkeyle ilişkilerini bozma potansiyeli mevcut gelişmeleri onaylaması da mümkün değil.
Bir de “fakat” var...
O da dün Türk Dışişleri’nin konuyla ilgili açıklamasında en nezih, yalın haliyle dillendirildi: “Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin halkın barışçıl gösteri yapmaya hakkı olduğu, ancak
kanunların çiğnenmemesi ve kamu malına zarar verilmemesi
gerektiği yolundaki açıklaması dikkate alınarak şiddetten kaçınılması ve
provokasyonlara kapılınmaması
lazım geldiğine inanıyoruz. Gelişmeleri kışkırtıcı söylem ve
dış müdahalelerden kaçınılmasını
temenni ediyoruz.”
Temiz. Ankara bu konuda yine konuşacak!
Amerika bölgeyi baştan kuracak, yönetecek imkan ve kabiliyetleri yitirmiş görünüyor. Fakat bölgeden istediklerine ihtiyacı kalmasa da bir başkasına bırakamaz.
Çünkü
bölgeye ihtiyacı olanlarla yüzleşmek
zorunda. Elinde tutamadıklarını da kırıyor.