Geçmiş gün. Ama unutturmuyorlar. Çünkü rahatsız oldular. Damarlarına bastı… Şu; 4 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AHaber’de Murat Akgün’le röportaj yaptı. Söyleşinin bir yerinde, “Biz AB’ye üyelik konusunda olduğumuz yerde duruyoruz, bir yere gitmedik” dedikten sonra; “ama bu şu demek değil, bir büyük ülke olarak ciddi atmamız gereken adımlar var. Yani biz AB üyeliğimizi aldık almadık diye bekleyecek durumda değiliz. Başka alternatifleri, başka tarihi yolculukları ve özellikle ekonomik iş
Geçmiş gün. Ama unutturmuyorlar. Çünkü rahatsız oldular. Damarlarına bastı…
Şu; 4 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AHaber’de Murat Akgün’le röportaj yaptı. Söyleşinin bir yerinde, “Biz AB’ye üyelik konusunda olduğumuz yerde duruyoruz, bir yere gitmedik” dedikten sonra; “ama bu şu demek değil, bir büyük ülke olarak ciddi atmamız gereken adımlar var. Yani biz AB üyeliğimizi aldık almadık diye bekleyecek durumda değiliz. Başka alternatifleri, başka tarihi yolculukları ve özellikle ekonomik iş birliği alanlarında biz aramak zorundayız. Bu konuda da ciddi çalışmalar var”…
Bunun üzerine gelişen ‘muhalif okumaların’ özeti şu; “ne demek istiyorsun? ‘Başka alternatifler’ ne demek? Hele başka tarihi yolculuklar’ ne demek? Kamuoyuna izah edin! O yolculuğu yaptığınız yerlerin demokrasisi, insan hakları, vs nasıldır?”
Aslında bu sorular, “müddei”nin durduğu ekseni gösteriyor. Korkuları şu değil, “eyvah, Doğu’ya mı gideriz demek istiyor”. Ödlerini koparan şu; “Batı’dan gidiyorlar”. Kavga bu…
Oysa, sadece Fidan değil, Ak Parti döneminin ilgili tüm bakanları, halefleri-selefleri ve bizzat Cumhurbaşkanı, farklı tarihlerde ve şartlarda birden çok kez ifade etti ki, “eksenimiz Türk eksenidir”!
Peki kastedilen nedir? “Dünyada her yerle’, Türkiye’nin çıkarı olan ilişkiyi, başkalarına sormadan ve-dahi hesap vermeden kurmak, kuracak güce ulaşmak”…
Sadece ‘boynu kalın Kurt’ değil, aynı zamanda ve belirgin şekilde, “bağımsız” bir ülke!..
“Yani istediğimiz türden bir ekonomik ve siyasi ortaklık olmadığı zaman bunu da inşa etmek bizim görevimiz. Sistem kurucu bir zihniyetle hareket etmemiz gerek”. Tercümesi şu; ‘Türkiye eksenine/bağımsızlığına uygun yolu bulurum, bulamazsam yaparım’…
Anlıyoruz ki, “korkuları tam bu”. Sorarsanız, “gerçekçi bulmazlar”. Ama şunu gerçekçi bulurlar, “Efendim tek suçlu AB mi? Türkiye’nin suçu yok mu? AB’nin değerlerini karşıladı mı?”
“Alterna-tiflerin” değerlerini zaten yok sayıyorlar, Türkiye’nin değerlerini adam yerine koymuyorlar, üzerine, AB ve genel olarak Batı’nın, “moral/ahlak/etik değerlerin toptan ırzına geçmesini saymıyorlar”. E, ne bu?..
Ve bütün krizlerde tutumları/durdukları yer hiç değişmiyor; S400? ‘Türkiye haksız, siz NATO üyesisiniz, bunu alamazsınız’. Ukrayna? “Ruslar başladı, Batı bir şey yapmadı, kendini savunuyor”. Gazze? “Hamas saldırdı, saldırmasa bunlar olmazdı”. PKK? ‘Terör tabi iyi bişi değil. Ama Kürtleri de anlayalım’. Kürtleri sormuyoruz, Amerikan desteğini soruyoruz? “ABD süper güç, bu tür şeyler yapar”. Türkiye? ‘Yeri bellidir. Batı’nın yanından ayrılmaması lazım’. Sen? “Ben ayrılmıyorum”. Aferin.
Bunlar Türkiye’nin zamanını ve enerjisini emdikçe, biz de bu köşelerde yer açıp, zamanınızı ve enerjinizi tüketiyoruz ama başka yolu da yok bu mücadelenin; “Türkiye’nin mücadelesi bağımsızlık mücadelesidir. Bugüne kadar ABD ve AB’ye yapışık yaşadığı için, “insani/medeni/adil mesafeye geldiğinde” Türkiye uzaklaşıyor sanıyorlar. ‘Sanrı’dır diye geçiştirirseniz, kısa sürede, “onların yanılsama içinde olmadığını, bunu gerçekten istediklerini” size öğretirler!
Şu notu da düşüp konuyu kapatalım; Türkiye’nin son 20 yılında, özellikle de son 7-8 yılında benzer cümleleri hatta daha ileri gidenleri devleti yönetenler çok söyledi. Fidan’ın söylemesinden bir başka huzursuzlandıkları anlaşılıyor. Türk kamuoyu/halkı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın da, MİT Başkanı’nın da Dışişleri Bakanı’nın da ve davaya baş koymuş olanların üzerinde ateşten gömlek olduğunu biliyor. Millet olduğu için o gömlek yakmıyor. Ama dokunanı yakar, söyleyeyim.
‘Türkiye’nin, hepimizin asıl ilgilenmesi, öğrenmesi gereken konuların paçasından tutuyor, safra yapıyorlar’ dedik ya…
İki ülke, Doğu’dan (Çin ve Türk Devletleri Teşkilatı coğrafyası) Batı’ya (Avrupa-İngiltere) giden yoldaki “kutuplar savaşı”nda boşluk oluşturuyor. Bir Afganistan diğeri Pakistan. Doğu’nun belirgin role yükseldiği zaman dilimi yaşıyoruz ve geniş Ortadoğu’ya baktığımızda çatışma mevzilerini apaçık görüyoruz, Akdeniz’e gelip dayanmıştır…
Afganistan’da ABD’nin uğradığı yenilgi, ‘uçaktan düşenler’le fotoğraflaştı. Ancak ülkenin kilit önemi gözden çıkarmayı imkânsızlaştırıyor. ABD dönmek istiyor! Siyaseten ve diplomatik olarak tanıyamadıkları için kıvranıyorlar. Fakat Çin, Afganistan’ı tanıdı! Rusya’da Afganistan’a abanıyor. Kimi okumalara bakarsanız, koordinasyon da var. Böylece yeni bir gerçeklik/güvenlik mimarisi ortaya çıkıyor…
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Taliban büyükelçisinden güven mektubu aldığı gün, Rus ve Çin’in özel elçileri Kabil’i ziyaret ettiler ve ‘Bölgesel İşbirliği Girişimi’ başlığıyla düzenlenen zirveye katıldılar. Bu toplantının katılımcılarını sayayım, bakalım siz ne düşüneceksiniz; Çin, İran, Pakistan, Hindistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Endonezya ve.. Türkiye! (‘India among 10 countries to participate in meeting convened by Taliban in Kabul’, 30/01, İndia Times.) ABD ve müttefiklerinin Müslüman Ortadoğu’da yaptıklarının zamanlamasında yaşanıyor bütün bunlar.
Afganistan, ‘büyük resmin yolu’nun en büyük ayaklarından ve destekçilerinden. Bu ülkeler de bir şekilde o yolda bulunmak isteyenler. Küçük parçaları bile, ‘Avrasya Lojistik Ağı’nı oluşturacak.
Bu da Pakistan’ın rolünü Batı için de Doğu için de hayati hale getiriyor. Bu satırlar yazılırken Pakistan’da seçimler yapılıyordu ve sonuçları belli değildi. Ama kardeş ülkemizin kısa zaman içinde küresel çekişmenin rekabet alanına dönüşme ihtimalini görmeli, muhakkak özel destek vermeliyiz.
İran’ın, üç ülkeye fırlattığı füzelerden birinin Pakistan’a olduğunu, şu an Rusya-Çin-İran askeri deniz tatbikatının neden kurulduğunu merak edelim.