|
Kıbrıs, Patricius, Patrie ve ötesi...

Çok küçük haberler halinde geçiştirilse de Kuzey Kıbrıs''ta epey zamandır enterasan işler oluyor. Gazeteci Kutlu Adalı''nın öldürülmesinden bu yana John Le Carre romanlarını aratmayacak kadar karmaşık olaylar geliştiği izlenimi ediniliyor. Coğrafi yakınlığına rağmen Kıbrıs adeta Türkiye kamuoyunun burnunun dibindeki ''kapalı kutu''. Kimi kilit tartışmalar ise ''kapalı kutu''nun Türkiye''deki siyasal yapıyı da açıklayan ''kara kutu'' olduğunu gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde, Kuzey Kıbrıs''taki Güvenlik Kuvvetleri Komutanı''nın, polis örgütünü siyasi iradeye bağlamak isteyen Başbakan Derviş Eroğlu''na karşı sert açıklamalarını izledik. Türkiye''deki asker-sivil gerginliğinin örneklerinden biri gibiydi olup biten ve bu arada Denktaş''ın tutumu, Demirel''in 28 Şubat boyunca aldığı pozisyon ile birebir örtüşüyordu.

Son olarak Cumhurbaşkanlığı''na da adaylığını koymuş bir gazeteci olan Avrupa Gazetesi Yayın Yönetmeni Şener Levent ''casusluk'' suçlamasıyla tutuklandı. Olayın gerçekleştiği konjonktür ve Levent''in gazetesinin muhalif yayın politikası dikkate alındığında pekçok soru işareti dolaşıyor ortada. Özellikle Kıbrıs politikası konusundaDenktaş''ın temsil ettiği çizgi haricindeki önerilere ve tartışmalara dönük Türkiye-Kıbrıs paralelinde gelişen bakışın dışlayıcı bir tutumu olduğu biliniyor. Avrupa Gazetesi bu dışlayıcı tutumdan epeyce nasibini alan bir yayın politikası izliyor. Denktaş çizgisine muhalif bir konumu var. Bu nedenle ve Kıbrıs-Avrupa Birliği ilişkileri temelinde gerçekleşen tartışmalar dikkate alındığında, ''casusluk'' gibi son derece ciddi bir suçlama karşısında oldukça temkinli bir tavır izlemek gerekiyor. Bu tip suçlamalarda bulunmak, pekçok devletin politikalarının kesiştiği bir konumda bulunan Kıbrıs gibi bir yerde kolayca mümkün ve oldukça prim de yapar. Bu sebeple, bu tip suçlamaların prim yapmasına müsait bölgelerde, ihanet-i vataniye suçlamalarına karşı daha da hassas olmak gerekir; her ayrıntıyı bir cerrah titizliği ile değerlendirmekte zaruret vardır. Bu çerçevede, sol partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların Levent''in tutuklanma gerekçesini inandırıcı bulmamalarının altını özellikle çizmek gerekiyor. Ayrıca Kıbrıs''ın bir bütün olarak AB''ye alınmasına dönük tartışmaların alevlenmesine bağlı olarak Kuzey Kıbrıs''taki iç siyasi tartışmaların ve bağlı olarak ''ithamlar''ın yoğunlaşmasını beklemek gerekir.

Bu noktada, Kuzey Kıbrıs''la ilgili Denktaş odaklı oluşan ''egemen hava''nın, nasıl bir egemenlik yarattığına ve tartışmaları nasıl etkilediğine özellikle dikkat etmekte fayda var. Denktaş kuşkusuz Kıbrıs davası için vazgeçilmez önemde bir figür. Fakat bu vazgeçilmezlik, Denktaş''ın Kıbrıs davası konusunda en doğru tezleri ortaya koyma tekeline sahip olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye''ye yansıtılan egemen havaya rağmen Kıbrıs''ta Denktaş çizgisinin üzerinde ezici şekilde mutabakata varılmış çizgi olmadığı da görülüyor.

''Siyaset'' ile ''vatanın hukukunu müdafaa'' etme arasındaki aşırı örtüştürmeler her zaman sakıncalı sonuçlar doğurmuştur. Vatanın hukukunu müdafaa etmenin ancak tek bir siyasi çizgi ve karar dizgesiyle olabileceğinin söylenmesi ve bunun dışındaki tekliflerin bastırılması, her zaman zayıflatıcı sonuçlar doğurmuştur. Vatanın temsilinin ancak belli vasıflara sahip olanlarca mümkün olacağı sonucunu doğurmaya teşne bu durum, demokratik rejimi her zaman tehdit etmiştir. Batı dillerinde büyük toprak sahipleri olan particius''larla, bunların mülkü anlamında türeyen ''vatan'' (patrie) kelimesinin kök birlikteliği, belli bir siyaset biçimiyle vatanın özdeşleştirilmesinin temelini oluşturur. Bugün modern siyaset düşüncesine ve pratiğine ait olan demokrasi, parlamento ve diplomasi gibi kavramlar ve pratikler bu özdeşliğin aşılması sayesinde elde edilmiş kazanımlardır. Kıbrıs''ta da Denktaş çizgisini savunanların ''patricius'' gibi takdim edildiği ve ''patrie''nin buradan türetildiği görülüyor. Denktaş çizgisi yüzde yüz doğru bir siyaseti temsil etse bile bu özdeşleşme yanlıştır.

Böyle bir özdeşleşme, demokrasinin gelişmesini engeller ve muhalefetin sesini kısmaya girişir... En haklı dava bile siyaset sahnesinde tek bir tezle özdeşleşirse, haklılığını koruyacak enstrümanlardan gittikçe uzaklaşır. Ayrıca davanın içinden yükseldiği toplum katındaki desteğini de kaybetmeye başlar. Yıllardır ''haklı dava'' ve ''taviz'' dilemmasında konuşulan Kıbrıs''ın artık demokrasi ve hukuk devleti temelinde konuşulması gerekir...

24 yıl önce
Kıbrıs, Patricius, Patrie ve ötesi...
Küfre küfür, kâfire kâfir diyememek
Batı çalar, CHP oynar…
Rusya yaptırımları, ABD’nin Türkiye uyarısı ve çifte standardı
Nüfus
Yasa ve toplumsal meşruiyet: 6-8 Ekim davası