|
Siyasetçi mi, "Asker-siyasetçi" mi?

Cevik Bir''in Cumhurbaşkanlığına (''Başkanlığa'') adaylığını açıklamasından sonra, bu adaylığı olumlu bulsun ya da bulmasın, bütün yorumlar şartları uyan her Türk vatandaşının bu makamlara aday olmasının ''normalliğini'' vurguladıktan sonra görüş belirtmeye başlıyor. Şimdi şu soruyu soralım kendimize: Askerliği döneminde son derece politik bir görüntü vermiş bir kişinin bir siyasi makama aday olması şeklen normal gözükse de moral açıdan da normal mi gerçekten? Şeklen yasaların dışına çıkmasa da Bir''in siyasete müdahale anlamına gelen kişisel tasarruflarda bulunması kamuoyunun şahitliğinde gerçekleşti. Medyaya müdahale etmekten tutun da bir partinin içinden adam sökmeye kadar bir dizi ''aşırı'' tutumun sahibi olduğu bilinen Bir, bu etkinliğini ve gücünü informel olarak rütbesinden alıyordu kuşkusuz. Eğer omuzundaki rütbe olmasaydı, gazete köşelerine müdahale eden, siyasetteki dengeleri sarsmaya yönelen eylemlerine kim yüz verirdi? Öyleyse yasaların ''legalitesi'' açısından hatalı bir durum gözükmüyorsa da ortada ''moralitesi'' açısından kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşen kabul edilemez tutumlar sözkonusudur.

Şimdi adaylığını açıklayan Bir''in adaylığını açıklarken ''bile'' sergilediği tutum, hâlâ tekçi bir hakikat düzleminden konuşan ve bu tekçi yaklaşımı siyasete taşımaya çalışan biri ile karşı karşıya olunduğunu ortaya koydu. Ayrıca (ve belki de bu nedenle) Türkiye hakkında konuşma alanı da fevkalede ''sınırlı'' düzeyde Bir''in. Genelde ''Türkiye''nin dünyadaki ve bölgedeki rolü'' başlığı altında toplanabilecek konularda konuşuyor. Bu başlık altında sergilediği fikirler de dar kapsamlı. Soğuk Savaş sırasında ''kanat'' ülkesi olan Türkiye''nin ''Avrasya'' sayfasının açılmasıyla ''cephe'' ülkesi haline gelerek önemini artırdığı şeklinde, aslında konuyla ilgili birkaç kitap okumuş birinin alt alta sıralayabileceği fikirler sıralıyor. Bunlara bir de Türkiye''nin malum düşmanları faslını eklediğinizde alın size ''strateji üretimi''nin ürünü ''sıradışı'' bir konuşma. Bu konuşmaları çerçeveleyen ne kültürel temalar var, ne de ekonomik açılımlar. Dış politika alanında ise ''tipik asayiş mantığı''nın dış ilişkilere yansıtılması ile elde edilmiş bildik sonuçlar sergileniyor sadece.

Bu durumda Bir''in askeri kariyeri ile toplumun önüne çıktığı görülüyor. Fakat Somali meselesi olmasa bir asker olarak Bir konusunda kamuoyunun bilgi sahibi olması mümkün değil. Somali''deki çalışmalar da Bir''in siyasete askerken müdahale eden eylemlerini anlatırken özgeçmiş vurgusu olarak gündeme getiriliyor. Kamuoyu, Bir''i, asker-sivil ilişkileri açısından moral bakımdan aşırı tutumlarıyla hatırlıyor daha çok. Askeri konumuyla siyaset yapan biri gibi algılandı Bir. Şimdi Cumhurbaşkanlığa aday olurken ortaya koyduğu tavır aynı aşırılığın devam ettiğini gösteriyor. Bir ''siyasetçi'' olmaktan çok ''asker-siyasetçi'' olmaya aday biri gibi söylemleştiriyor fikirlerini. Askerken siyasete ''intizam'' mantığıyla yaklaşıyordu. Şimdi emekli olduğunda ise sivil bir mantıkla konuşacağına, aynı ''nizam-intizam'' mantığını sivil enstrümanlarla devam ettirmenin yollarını arıyor gibi. Zaten sorulan ''çanak'' sorulardan biri Genelkurmay Başkanı olması beklenirken olamadığı için Cumhurbaşkanı olmayı hakettiğini içeriyordu.

Önümüzde açık bir durum var. Emekli bir asker ''siyasetçi'' olmaya soyunmuyor, ''asker-siyasetçi'' olmaya soyunuyor. Dünyayı algılamadaki asayiş mantığını ve davranışlarındaki ''nizam-intizam'' kodlarını sivil mekanizmaları kullanarak işlevselleştireceği izlenimini veriyor. Zaten Bir, ''istikrar'' adına çok konuşabiliyor ama ''siyaset'' adına soru sorulmasını bile ''dirsek atma'' gibi algılıyor. Peki bu durumun neresi normal? Bir''in adaylığına dair açıklamada bulunan siyasetçiler bu durumu nasıl normal olarak niteleyebilirler? Meclis''in aday göstermesi durumunda zaten aday gösterilmeyeceğini düşünseler ya da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yolu açıldığında halktan ilgi görmeyeceğini düşünseler bile ''demokrat zihniyet''le ilgisi bulunmayan ve moral açıdan uygun olmayan bir durumun normal olarak nitelenmesi ne kadar normal?

Cumhurbaşkanı Demirel bir dönem ''siyasal çoğunluk'' ve ''sayısal çoğunluk'' kavramlarını kullanarak, yanlış yerde kullansa ve yanlış sonuçlara varsa da, demokrasinin ''legalitesi'' kadar ''moralitesi''nin de önemli olduğunu vurgulamıştı. Sadece legal açıdan sayısal çoğunluğa ulaşmanın iktidar-toplum ilişkisi açısından sağlıklı sonuçlar doğuracak sorular doğuramayacağını, moral açıdan siyasal çoğunluğu ifade etmeyeceğini söylemeye çalışmıştı. O zamanlar yanlış yerde kullanılan ve çok önemli olan legalite-moralite ilişkisinin gündeme getirilmesinin tam zamanıdır şimdi. ''Yasal uygunluk'' ile ''siyasal uygunluk'' aynı şey midir diye bir tartışmanın tam yeridir.


24 yıl önce
Siyasetçi mi, "Asker-siyasetçi" mi?
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu