|
Masa üssünden
1-İSMEK El Sanatları dergisi, 20. sayısına ulaşmış, “nümayişsiz” bir dergi.

“Nümayiş” dediğimiz şey de zaten daha çok tavukla özdeşleşen bir fiil. Yumurtlamak ve sonrasında sevincini belli etmek için ortalığı velveleye vermek ancak tavuğa yakışır.

İnsan ise böyle yapmaz. Kendisine verilen ya da kendisini sorumlu saydığı görevin hakkını vermeye çalışır. Sonunda yaptığının “takdiri” Allah'a, beğenisi insana kalmıştır. Unutulmak, yeniden hatırlanmak veya hiç unutulmamak ise tesirin, tesirlenenin ve eserin kendi kaderleriyle ilgilidir.

İSMEK El Sanatları dergisi, işte böyle bir tutumun ürünü olarak on yıldır Muhammet Altıntaş'ın genel yayın yönetmenliğinde hazırlanıp, ilk sayısında belirtildiği şekliyle “hayatın yaşayan penceresinden sanatın yansımalarını yakalamaya çalışan; insan emeğinin ve göz nurunun kalıcılığını pekiştiren; popülist kültürün tuzaklarında kaybolmadan” okunabilecek zengin bir içerikle yayımlanıyor.

Derginin yeni sayısında Cahide Keskiner ve Hasan Aycın'la yapılmış sohbetlerin dökümü yer alıyor. Semra Ünlü ile Suavi Kemal Yazgıç'ın kaleminden naklonunan bu sohbetler, sanatçıların hayatına, sanat anlayışlarına, eserlerine mahsus çok kıymetli bilgileri içeriyor.

Semra Çelik, Mine Çaha, Mehmet Kökrek, Mutia Soylu, Sadettin Ökten, Fatma Yavuz, Mukadder Özdemir, Ömer Faruk Dere, Semra Ünlü, Pınar Yazkaç, Hafıze Ergene, Bekir Karlığa, Rümeysa Şişman, Halil Buğdaycı, Süleyman Kızıltoprak ve İrem Güven ise hat, tezhip, resim, musıki, ev-bahçe-ölçü ve içecek kültürünü ait yazılarıyla dergide yer alıyorlar.

İnternet üzerinden PDF formatında da sunulan dergi, para ile satılmıyor. Sanat meraklılarının her sayısını özenle saklamak isteyeceklerini tahmin ettiğim derginin yayın editörlüğünü, edebiyat ve dergi ortamından tanıdığımız Suavi Kemal Yazgıç yapıyor.

İSMEK El Sanatları dergisinin nice on yıllara aynı kalite ve aynı başarıyla yürümesini temenni ediyorum.

2-Cezmi Ertuğrul'un ilk basımı 1917'de yapılan Dil ve Edebiyatımız (Lisanımız ve Edebiyatımız) adlı kitabı Büyüyenay Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde okura yeniden sunuldu.

Kitabın önemine kısaca değineceğim ama “hazırlayanı” N. Ahmet Özalp olunca, bu bağlamda fazla bir söze de ihtiyaç kalmıyor aslında.

“Sunuş” yazısında “hayatı meçhul olan” Cezmi için her şeye rağmen bir “kimlik çerçevesi” çizen Özalp, vaki boşluğu asıl onun bu eserini hazırlayıp, sunmakla doldurmuş oluyor.

Keşif heyecanıyla kimi somut bilgileri ıskalamakta pek sakınca görmeyen Cemil Meriç, yazar hakkında da şunları söylemiş: “Cezmi Ertuğrul Namık Kemal'in torunu. Ve Namık Kemal kadar coşkun bir zeka. Atena gibi silahlarıyla doğmuş Cezmi. 'Lisan ve Edebiyatımız' ilk ve son eseri. 1917'de yayımlanmış ve hiçbir yankı uyandırmamış. Oysa bu 140 sayfalık deneme çok geniş, çok ciddi bir kültüre dayanıyor. Cezmi düşünen ve düşündüren adam. Onun edebiyat araştırmalarına getirdiği yenilikten ne yazık ki kimsenin haberi olmamış. Çölde vaaz vermiş Cezmi.”

Özalp'in da belirttiği gibi Cezmi, Namık Kemal'in torunu değilse de edebi dehası, kültürü ve aydın tutumuyla gerçekten bir çöl vaizi: Ona nasip kılınan sözü söylemeden gitmemiş ama kendi varlığını da meçhule yatırmış.

Cezmi, eserinin önsözünde bilginin ve edebiyatla ilgili bilimlerin doğuşundan başlayıp, Türklerin Osmanlılıktan önceki medeniyetleri üzerine özet bir giriş yaptıktan sonra Türk edebiyatının oluşumundaki dış ve iç (tasavvuf, felsefe ve estetik) etkileri ele almış. Fuzuli, Nef'i, Nedim, Şeyh Galib, Hamid ve Fikret üzerinden Türk edebiyatının temel niteliklerini belirledikten sonra, milli edebiyat ve halk edebiyatı terimleri üzerinde durmuş.

Milliyet akımlarıyla filoloji çalışmalarındaki arasındaki ilişkiyi / gelişmeyi iç-içe anlattıktan sonra “Hangi ilimler milliyet akımlarını doğruyor?” sorusu üzerinden Türkçe'nin imla ve üslubundaki gelişmelere değinerek, “Türk dil ve edebiyatının mevcut ihtiyaçlarıyla, yürüdüğü istikameti” işaretleyerek bitirmiş eserini.

Cezmi, bu hususları son derece nesnel bir tutumla, edebiyat üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileriyle birlikte işlemiş. Örneğin tasavvufun edebiyatımızdaki maya etkisini belirttikten sonra, bu etkideki bozulmanın, “hiçbir şey ifade etmeyen saçmalıklar”ı ürettiğini de söylemiş.

Tanpınar'ın edebiyat tarihine bakıp Cezmi'nin adını göremeyince Cemil Meriç'e hak verdim. Tanpınar, İslami edebiyata mahsus kodları en iyi bilenlerden biri olduğu kadar, onları en iyi şekilde saklayan (örten) biri olmakla da maruftur.

Cezmi Ertuğrul, “Kırtipil Hamdi”yi kıskançlıktan çıldırtmış olmalı. Var iken meçhule havale edilmesi başka nasıl açıklanabilir?

twitter.com/OmerLekesiz
#ismek
#Fuzuli
#Nef'i
#Nedim
#Şeyh Galib
#Hamid
#Cezmi Ertuğrul
#Cemil Meriç
9 yıl önce
Masa üssünden
Efendimiz’in (sav) Zekâtı-2
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…