|
Bir iletişim kazası
Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hüseyin Sarıoğlu hakkında, evindeki bilgisayardan çocuk pornosu indirdiği ve depoladığı iddiasıyla adli soruşturma başlatılmıştı.

Sarıoğlu, bizim camiamızda onurlu bir adam, akademik zulme, sömürüye karşı başkaldırbilen, direnebilen asil ve ciddi bir akademisyen olarak tanınıyor.

Maruz kaldığı durumun adı itibariyle berbatlığı; nereden, nasıl kaynaklandığı da malum. Sorgulama aşamasında olduğundan konunun detaylarına girmiyorum.

Sarıoğlu'na geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Sabır ve metanet diliyorum; bu karanlık tezgahtan bir an önce kurtulmasını canı gönülden temenni ediyorum.

Bizim İsmail Kılıçarslan, konuyla ilgili bir yanlışlık yapmış. Akabinde de özür dilemiş. Kendisinin de belirttiği gibi bu “bir iletişim kazası”.

Bu yanlışlığı Yeni Şafak adına genelleştirmemenin, bireysel çerçevesi içinde tutmanın gerekli olduğunu sanıyorum.

Çünkü ben de bu gazetenin yazarıyım ve sansür kaygısı olmadan burada yazıyor olmak benim gazetem adına duyduğum ve her ortamda dile getirdiğim bir husustur.

Yeni Şafak yazarıyla ve okuruyla bir aile olarak görüldüğü için, belirttiğim serbestiyet aynı zamanda yazarlara büyük bir sorumluluk da yüklemektedir. Ama neticede insanız, onca dikkatimize rağmen kimi hatalardan kaçınamıyoruz.

Sarıoğlu'yla ilgili yanlışlık da bu minval üzere yapılmış bir yanlışlıktır.

Asıl önemlisi Sarıoğlu'nun maruz kaldığı karanlık tezgahın, genelleşme istidadına da sahip olmasıdır. Çünkü, o tezgahlar henüz bertaraf edilmemiş; malum örgütün inine henüz gereğince girilmemiştir.

O halde soruşturması sonuçlanıncaya kadar Sarıoğlu'nu savunmak, ona sahip çıkmak, yanında durmak, üzüntüsüne ortak olmak, hem insan hem de Yeni Şafak yazarı olarak bizim görevimizdir.

Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karagül'ün bu konulardaki hassasiyeti de malumdur. Dolayısıyla onun temsil ettiği bir gazete olarak Yeni Şafak'ın farklı bir yerde durmayacağı aşikardır.

HDP=PKK NE YANA SAVURULUR USTA?

HDP=PKK'nın siyasi temsilcileri Rusya temaslarına dair yaptıkları konuşmalarda kullandıkları nefret dili ve ayrıştırmacı tutumlarıyla, Kandil merkezli savaş kararının içine çekildiklerini söylemişlerdi zaten.

Başbakan Davutoğlu'nun, Demirtaş'la yapacağı görüşmeyi iptal etmesi bu noktada çok doğru bir karardı.

Nitekim konuyla ilgili olarak Başbakanlık'tan yapılan açıklamada da, nefret diline vurgu yapılarak, bununla HDP=PKK yöneticilerinin siyaseti sorun çözme aracı olarak değerlendirecek bir siyasi olgunluğa sahip olmadıkları belirtilmiş ve “Bu üslupsuz yaklaşımla görüşmenin, aynı masayı paylaşmanın anlamı kalmamıştır” denilmişti.

Buna karşı Demirtaş, “Görüşmemek için bahaneler aranıyordu. Üslup meselesi basit bir gerekçe yapıldı” şeklindeki tepkisiyle, “basit”in anlamından habersiz bir çocuk tavrı sergilemekle kalmadı, işi “Ben size her türlü küfrü, her çeşit çirkin yakıştırmayı yapabilirim, ama siz bunları benim basitliğime saymalı, benimle görüşmelisiniz” demeye getirdi.

Davutoğlu'nun isabetli kararı ise son DTK toplantısının sonuç bildirgesinde yer alan son derece absürd tekliflerle birlikte pekişmiş oldu. Böylece, HDP=PKK yetkilileri nihayet şirinlik siyasetini, dil oyunlarını bırakıp, dün ve bugün olduğu gibi yarın da kendi devletini kurma amacında olacaklarını beyan etmiş oldular.

Gelinen nokta ilk bakışta çok sorunlu gibi görünüyor. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden önce HDP=PKK ile ittifak kuran Paralel Yapı'yla, Demirtaş'ı kucağındaki saz eşliğinde “mahçup, munis ve romantik çocuk” olarak ekranlara taşıyan malum medyanın perişan ve pişman hali durumun vahametini iyi sergiliyor.

Fakat ilgili sonuç bildirgesi iyi okunduğunda ve Demirtaş'ın o ortamda söyledikleri iyi incelendiğinde, devletin bölgeyi teöristlerden temizleme konusundaki kararlılığıyla, HDP=PKK yetkililerinin akıldan, şuurdan yoksun bir hale geldikleri; Kürtler üzerindeki baskılarını sürdürebilmek için makul olup olmadığına, toplumsal bir karşılığının bulunup bulunmadığına bakmaksızın akıllarına esen her yolu deneme telaşına düştükleri çok net olarak görülebiliyor.

Diğer bir ifadeyle, devlet, milletin bütünlüğünü korumak için kararlı adımlarla yürüken, HDP=PKK yetkilileri, devletle birlikte olunması gerektiğine inanan Kürtleri kendi yanlarına çekmek, milletinden ayırmak ve sonucu çok kötü bir maceranın içine çekmek için yırtınıyorlar.

Muhsin Kızılkaya, bunu en iyi görenlerden biri. Haklı olarak “Demirtaş, ne zaman tüm Kürtlerin temsilcisi oldu ve ayrılmak istemeyen Kürtleri Türkiye'den ayırmaya başladı?” diye sormuş. Çünkü Kürtler'in silahlı çözüm istemediklerini, kendi şahsi çıkarları için savaş çığırtkanlığı yapan HDP=PKK yöneticilerinin, onların taleplerini yanlış okuduklarını cümle alem biliyor.

Bu durumda Başbakan Davutoğlu'nun HDP=PKK yetkilileriyle görüşmeme kararı, eleştirilecek bir karar olmaktan çıkıp, bilakis alkışlanması gereken bir karar dönüşüyor.

Zikrettiğimiz nedenle her konuda hemen muvazenesini kaybetmiş bu terör örgütünün boş durmayacağı da malum.

Dolayısıyla bundan sonra da HDP=PKK'nın ne dediğine, ne istediğine değil, asıl Cumhurbaşkanımız ile Başbakanımızın ne dediğine ve ne istediğine özenle bakmak gerekiyor.
#Muhsin Kızılkaya
#Demirtaş
#Hüseyin Sarıoğlu
#pkk
#hdp
8 yıl önce
Bir iletişim kazası
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle