Said Nursi'den FETÖ'ye geçişle ilgili
ilişkisini merkeze alan sorular daha önce başkalarınca da soruldu.
Soruluş zamanlarındaki şartlara ve anlayışlara göre kimi değişiklikler gösterse de özü hep aynı kalan o soruları ilk soranlardan biri
'dı.
Kutluay'ın İslam ve Yahudilik mezheplerini karşılaştıran bir çalışmasından (1965) hemen sonra,
'in anı-günlüğünden hareketle Siyonizmi ve İsrail'in kuruluşunu incelemeye başlaması (1967) nedeniyle, bu çalışmalardan büyük rahatsızlık duyan İsrail gizli servisi tarafından kaçırıldığı ya da öldürüldüğü, Dücane Cündioğlu başta olmak üzere (bkz.:
), birkaç yazar tarafından önceden dile getirilmişti.
Geçen Cumartesi, dostlarla söz konusu
ilişkisi üzerine sohbet ederken, Rasim Bey kardeşim (kendisinden izin almadığım için soyadını veremiyorum), Kutluay'ın, 1966 yılında
nde yer alan
adlı makalesine dikkatlerimizi çekti.
Arşivimde yer alan ancak zamanla varlığını unuttuğum bu makaleye tekrar bakınca, Kutluay'ın 12 Aralık 1969'da Silifke'de çıktığı balık avından geri dön(e)memesinin bir boyutunun daha olabileceğini fark ettim.
O boyut,
'in İsrail gizli servisiyle ilişkisinin 60'lı yıllara dayanması ve Kutluay'ın hem Siyonizm hem de Said Nursi gibi iki riskli konuda araştırma yapıyor olmasıyla ortak düşman sayılması ve dolayısıyla ortak bir kararla (operasyonla) öldürülmesi ihtimaliydi. Buna göre Kutluay'ın, Gülen-İsrail işbirliğine karşı verilmiş ilk şehit olması mümkündü.
Kutluay'dan önce, kimi Kemalist yazarlar devrim karşıtı hareketin sahibi, kimi İslamcı yazarlar da Kemalizm'e karşı mücadele vermesi cümlesinden ilgili kitaplarında Said Nursi ile ilgili kötüleyici ya da övücü bahisler açmışlardır.
Kutluay'ın makalesi ise İlahiyat Fakültesi doçentinin akademik bir metni olması ve dolayısıyla nesnel bir bakış açısını içermesi nedeniyle, nazariyattan çok pratiğe yönelen ilk sağlam ve muteber bir eleştiri olarak önce çıkmaktadır:
“Son yıllarda kendisinden çok bahsettiren, lehinde ve aleyhinde pek çok söz söylenen bir cereyan ve bu cereyanın temsilcisi, yani Said Nursi ve Risâle-i Nûr şakirdleri üzerinde durmak istiyorum. Maksad burada Said Nursi'yi ve eserlerini teker teker ele alarak, ileri sürdüğü fikir ve görüşlerin tenkidini yapmak, bunlar hakkında bir kıymet hükmüne varmak değil, fakat onun hayat ve faaliyetine kısaca göz atarak, gerek kendisi ve gerekse başkaları yahut taraftarları tarafından ortaya atılan fikir ve iddiaların ışığında
hareketini ele almak ve hareketin tarihteki
(vurgu benim) ile bir mukayese denemesi yapmaktır.”
İçeriğini izleyen yazılarımda ele alacağım bu makalenin bir diğer önemi de, Kutluay'ın şu sözleriyle güçlü bir sezgiye sahip olduğunu göstermesi ve Said Nursi eleştirisine ciddiyet ve kararlılıkla devam edeceğini bildirmesidir:
“…
, sorularının cevabını zaman verecektir. Bununla beraber Risâleler'de ileri sürülen ve dinî mahiyet verilen fikir ve görüşlerin teker teker ele alınarak
”
Bana ait olan yukarıdaki vurguları, Kutluay'ın bunlarla adeta kendi ölüm fermanını yazdığını göstermesi bakımından yaptım.
Çünkü,
1-Bundan sonraki çalışmalarda cemaatin mevcut durumuna daha fazla el atılacak ve muhtemel mecrası ve macerası hakkında kanaatler belirtilecektir.
2-Doğrudan Risâlelere yapılacak eleştirilerle, bu akıma gözü kapalı olarak katılanların uyanması ve yeni katılımların önlenmesi sağlanabilecektir.
Said Nursi'yi de taklit ederek kendisini daha özel bir kişiliğe, konuma ve role hazırlayan Gülen'in bu iki maddedeki tehlikeyi sinesine çekmesi mümkün olmadığı gibi, büyük bir ihtimalle sonuçları (başlangıcından beri süregelen) karanlık ilişkilerin ifşasına dayanacak olan yeni çalışmalara tahammül etmesi de mümkün değildir.
Böylece, Siyonistler için de zaten tehlike arz eden Kutluay'ın ortak bir operasyonla şehit edilmiş olması, her iki tarafın kesişen çıkarları bakımından ihtimal olmaktan çıkıp, kesinlik katına yükselmektedir.
Bilahare mezkur kaynak-türev planında eleştiri yapanların hemen hepsi şu soruyu sorarlar: Eleştiride neden geç kalındı?
Bunun asıl cevabı Kutluay'ın akibetinde yatmaktadır:
Said Nursi, Gülen, İsrail ve ABD'nin karanlık ilişkilerine dokunan, yanar!
O halde,