|
edebi metinleri sadeleştirmek doğru mudur?

sevgili okuyucularım;



bugün, dilimizin asliyetini, güzelliğini, ifade kudretini koruması için; kalem ve yazı erbabının ve bütün milli eğitim teşkilatının riayet etmek zorunda olduğu bir hususa dikkatinizi çekeceğim:



yıllardan beri, bir adıyla

sadeleştirmek,

diğer tabiriyle

günümüz türkçesine çevirme

ameliyesi diyebileceğimiz bu muamelenin, dilimizin kısırlaşmasında ne derece tahrip edici bir rol oynadığını bir kere daha hatırlatmak istiyorum..



birkaç gün evvel elime,

mehmet yahya kutluoğlu hocaefendi'

nin,

ensar neşriyat

(0 212 556 81 26 – 0535 396 30 00) tarafından neşredilen

“seksen yıl nasıl geçti”

isimli kitabı geçti.. yaşadığı seksen yılı güzel bir lisanla anlatan bu kitabı okumaya devam ediyorum.. bir yerinde şöyle yazıyor:



“muzaffer özak ile şemseddin yeşil, kitapçıların en şöhretlilerindendi.. ben umumiyetle ergün kitabevi sahibi muzaffer hocaya giderdim.. o, bana ayrı bir alaka gösterirdi.. şemseddin yeşil hocanın vaaz etmesine diyanet müsaade etmiyordu.. sadece cuma günleri samatya'daki etyemez camiinde hutbe okurdu.. sevenleri oraya gider hocayı dinlerdi... çok güzel konuşurmuş.. etyemezdeki hutbelerinin saatlerce sürdüğü söylenirdi.. muzaffer özak hoca da cuma günleri vaaz ederdi.. onun biraz da şeyhlik yönü vardı.. onu sevenler de vaaz ettiği camiye giderdi..


1954 yılı sonlarına doğru idi.. bir gün muzaffer hocaya uğradım.. bana bir kitap uzattı.. kitabın adı (muvazzah ilmi kelam).. bana dedi ki: bu kitap sizin hocanız, istanbul müftüsü ömer nasuhi bilmen'indir.. eski harflerle yazılmış, lisanı da bugüne göre biraz ağırdır.. bu kitabı biz yeni harflere çevirip bastıracağız.. ancak kitabın sadeleştirilmesi gerekiyor.. ben hocamla konuştum.. sen onun yanına gideceksin, kitabı sayfa sayfa okuyup sadeleştirecek ve yeni harflere çevirip bana getireceksin.. ben de emeğinin karşılığını sana ödeyeceğim..”


ben de olur dedim..

ve kitabı alarak doğru çok sevdiğim hocamın makamına gittim.. hocamın huzurunda okuyup sadeleştirmeye başladık.. çoğu yerinde hoca

“buna dokunma; aynen yaz.. şuna da dokunma.. sadeleştirirsen mâna zedelenir, özelliği kaybolur..”

diyordu.. böylece epeyce bir zaman devam ettik.. ağır yürüyor ve çok zaman alıyordu.. 1954-'55 öğretim yılı sonuna doğru mezuniyet imtihanlarına hazırlanmam gerekiyordu.. bu sebeple sadeleştirme işlemini 96. sayfasında noktaladık.. geri kalan bölümü başka birine yaptırılıp kitap 1955 yılının son aylarında

muzaffer özak

tarafından ikinci baskı olarak neşredildi.. ilk baskısı eski harflerle 1339'da yapılmıştır.. 1955'ten sonra da 1959, 1972 ve 2001 yıllarında tekrar tekrar yayımlanmıştır..



kutluoğlu hoca,

kitabında 1950'lerden itibaren 29 mayıs 2011 tarihine kadar olan zaman dilimlerini samimi, sıcak ve rahat bir dille anlatıyor.. o günleri yaşayanlara eski bilgi ve görgülerini de hatırlatıyor..



şimdi benim burada üzerinde durduğum nokta şudur: uzun müddet istanbul müftüsü, sonra da diyanet işleri başkanı olarak üstün bir ehliyet ve dirayetle hizmet eden ömer nasuhi bilmen'in büyük isabet ve liyakatle tespit ettiği, sadeleşme hadisesindeki dil tahribatının anlamsızlığını ve edebi bakımdan büyük mazarratını belirtmektir..


muhterem hocaefendi demiş ki: “sadeleştirirsen mâna zedelenir, özelliği kaybolur..”


sadeleştirme

denilen dil bozgunculuğunu, dile müdahale suçunu, şahsi haklara tecavüz suçunu ne kadar nezaket ve incelikle, ne kadar mükemmel bir tarzda belirtiyor.. sizler de elbette ki takdir buyuruyorsunuz...



benim de üç beş sefer ziyarette bulunduğum dil ve din alimimize yüce Rabbimizden rahmetler niyaz edelim...


#Mehmet Yahya Kutluoğlu
#Seksen yıl nasıl geçti
#Muzaffer Özak
#Şemseddin Yeşil
7 yıl önce
edebi metinleri sadeleştirmek doğru mudur?
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Kara dinlilerle milletin savaşı
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?