|
"nasıl yazıyorsunuz?.."

çok sorulur: “nasıl yazıyorsunuz?” diye.. ünlü yazarlar veya edebi eser vücuda getirmiş olan kişiler bu soruya cevap verir ve nasıl yazdıklarına dair uzun uzadıya açıklama yaparlar.. bu mevzuda uyguladıkları bazı usul ve teknikleri beyan ederler...

röportajcılar, bir başka adıyle roportörler, isim yapmış yazarlarla konuşurken unutmadıkları bir soruyu hemen ilk fırsatta, kalem sahibinin burnuna dayarlar: “nasıl yazıyorsunuz?”, “belli bir sisteminiz var mıdır?.. kaleminizi işletirken belli bir metod yahut belli bir sıra mı takip ediyorsunuz?”

kimisi, bu suale: “hayır yazarken tâbî olduğum bir metod yoktur.. kalemimin ucuna ne gelir, ne dökülürse ortaya çıkan metin de ondan başkası değildir.. sıra kendiliğinden vücud bulur.. sırayı kafamın işleyişi belirler.. gayrişuûrdan şuûruma ne intikal ettiyse onlar, intikal ediş sırasına göre defterime dökülür..”

- “iyi ama o esnada şuûrun, yahut yeni terimiyle bilincin seçme ve ayırma faaliyeti işin içine karışmıyor mu?”

- “tabîi ki karışıyor.. ama düşüncenin mantıki akışı kendiliğinden cereyan ediyor.. yani söylediğiniz o seçme ve ayırma işlemi kafanızda hazır olan bilgiler sayesinde inkişaf ediyor.. kendiliğinden ilerliyor.. birbirini destekleyen unsurlar.. ve birbirini nakzeden, iptaleden faktörler, görevlerini yerine getirerek düşüncelerin ve hükümlerin oluşmasına hizmet ediyor.. mantık ve muhakemenin kanunları; hayallerin, çağrışımların ve duyguların da yardımiyle, başı, ilerleyişi ve sonucu tutarlı bir metin ortaya çıkarıyor.. aslında vukûbulan, cereyaneden hadise budur.. fikriyatın, hissiyatın ve hükümlerin teşekkülü bu suretle tezahür ediyor..”

* * *

yazma faaliyetinden bahsederken akla gelen ilk konu, yazarın yahut yazıcının günün hangi saatlerinde, yahut gündelik hayatın hangi safhalarında yazdığı, yazmaya oturduğu keyfiyetidir.. kimisi gece sessizliğinde kalemini işletir.. kimisi sabah erkenden dinlenmiş, enerjiyi tazelemiş bir beyinle çalışmaya alışmıştır.. bazı muharrirlerde ise, yazı için bir vakit kollama diye birşey yoktur.. adam arzu ettiği, ihtiyaç duyduğu zaman kalemi eline alır.. kafasında birikmiş düşünceleri çatır çatır, satır satır yazar geçer.. yazıyı da, ya baskıcılara, editörlere ulaştırır, yahut kitap müsveddesine ait dosyaya yerleştirir..

* * *

bir de yazının nerede, hangi ortamda yazıldığı, yazılabildiği hususu vardır.. yani en uygun yazı yazma mekânı neresidir, neresi olmak lâzımdır..

bazı kalem sahipleri güzel temiz bir masaya ve sessiz bir odaya yerleşmeden bir şey yazamazlar.. rahat bir koltuğa oturacak, bir sümenin yahut gazete mecmua demetinin üstüne koyduğu beyaz sayfaları o şekilde doldurmaya başlayacak.. hattâ masasına sıcak bir çay veya bir sıcak kahve getirtir de ikidebir höpürdeterek içerse, ve her seferinde bir “oohh” çekerse ilham perisinin daha cömert davrandığına, fikir saçaklarının daha rahat aktığına inanacak ve yazısını daha rahat hazırlayacaktır..

* * *

sevgili okuyucularım, benim nerede nasıl yazdığımı soracak olursanız, hemen söyleyeyim ki, 1952''denberi yazı yazarım, hiçbir zaman yazı mekânı aramak, konforlu bir ortam istemek gibi bir merakım olmadı.. gençliğimde ropörtajlara, mülâkata gittiğim vakit, konuşmam bitince bir kahvede, bir pastahanede hattâ bir lokantada oturup yazımı yazmışımdır.. yazılarımın çoğunu baylan pastahanesi''nin beyoğlu ve kadıköy şubelerinde, sirkecideki meserret oteli pastanesi''nde nuruosmaniyedeki, çemberlitaş, bayazıt ve lalelideki, cağaloğlu ve divanyolundaki, kıraathanelerde hem simit ve çayla karnımı doyurmuş, hem de yazılarımı yarım saat bir saat içinde yazıp kalkmışımdır.. bir de ömrümün büyük bir bölümünü geçirdiğim istanbul kütüphanelerinde yazılarımın çoğunu hazırladığımı kaydetmeliyim.. bayazıt devlet kütüphanesi, il halk kütüphanesi, belediye kütüphanesi (daha sonra atatürk kütüphanesi oldu), istanbul üniversitesi kütüphanesi, fatih aliemiri kitaplığı, son yıllarda da, taksim atatürk kitaplığı ile bağlarbaşındaki isam (islam araştırmaları merkezi) kütüphanesi vaktimin önemli bir kısmını geçirdiğim mekânlar olmuştur.. ciğerlerimin bronşlarında kitap tozlarından zerrelerin yapışıp kaldığını söylersem, mübâlâğa olmaz sanıyorum..

ben değerli okuyucularıma bana mahsus olduğunu sandığım bir adetimden bahsedersem bilmiyorum aynı yazı tarzını kullanan başka bir muharririn mevcut bulunduğundan haberim olur mu?.. saygıdeğer okuyucularıma yazılarımın mühim bir kısmını yatağımda, sırtımı üstüste konmuş yastıklara dayayarak yazmışımdır.. hava soğuksa ayaklarım battaniyenin içindedir.. hava iyiyse ayaklarım battaniyenin üstündedir.. neticede ortaya koyduğumuz kaliteli yazılar; gerçeğin, adaletin, iyiliğin ve faziletin tercümanı olduğunu sandığımız manevi vasıflı bu cümleler; fiziki ve maddî varlığımızın ürünleridir.. binaenaleyh fiziki şartları zikredersek herhalde münasebetsizlik yapmış olmayız..

sevgili okuyucularım; bu yazı teknikleri önemli bir mevzudur, mevlânın ruhsatı olursa buna devam edeceğiz..

13 yıl önce
"nasıl yazıyorsunuz?.."
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî