|
Emek meselesi

Emek Sineması''nın kapatılması ve yerine Alışveriş Merkezi yapılması üzerinden dönen tartışmaları izliyor musunuz? İş AK Partili belediyelerin güdük sanat algısına, sanat düşmanlığına, püritenliğine, ufuk darlığına, hatta “Batıcı, İlerici ve Çağdaş” olan her şeye karşı geliştirdiği reddiyeye kadar geldi dayandı. O derece ki, bloglardaki muhabbetler “Emek yıkılsın yerine cami yapılsın” mavralarına varacak düzeye erişti.

Bu zeka küpü arkadaşlara şunu hatırlatalım; Emek Sineması''nın yıkılıp yerine Alışveriş Merkezi yapılması düşüncesi, o “Batılı, İlerici ve Çağdaş” saydıkları dünyanın, bizleri, yani yeryüzünün “Batılı, İlerici ve Çağdaş” olmayan geri kalan bölümünü mahkum ettiği hipermodern süreç/sonuç ilişkisinin bir mamulü.. Pekala biliyorlar, “alışveriş merkezi” şeklindeki kelime dizgesinin kendisi bile, küresel kapitalizmin fast food ürünlerinden sonraki en başat figürü…

Mesele yani, “Batıcı, İlerici, Çağdaş” olup olmamak değil, mesele serbest piyasanın, babasının oğlunun bile olsa, kâr etmeyen kurumu/şirketi/mekanı kâr eden yenisiyle değiştirmesinin, kaçınılmaz çıkar çatışmaları sonucu olarak binlerce kere tekrarlanmış örneklerle önümüzdeki tek veri olması. Bu ülkede, serbest piyasa ekonomisine geçiş ise, AK Parti''nin iktidara ilk kez geldiği 2002 yılında başlamadı. Onyıllardır uygulanan bir devlet politikası.

Eleştireceksek, serbest piyasaya eklemlenme konusundaki bu heveskârlığı eleştirebiliriz, ama işi “cami” geyiklerine dökmek, tıpkı AKM''nin yıkılıp yerine yenisinin yapılması sırasında olduğu gibi, tıpkı RTÜK''ün Aşk-ı Memnu''ya verdiği uyarı cezasını “AK Parti''nin edebiyat ve sanat düşmanlığı” şeklindeki o çok çiğnenmiş, tadı kaçmış sakızla açıklamaya girişmek gibi, neresinden baksanız ayıp. Ve kimse kusura bakmasın, hiç de iyiniyet nüveleri taşımıyor.

Köhne, çirkin, heyula gibi Taksim''in orta yerinde dikilen kapkara bir binayı daha “çağdaş” standart ve imkanlara sahip işlevsel bir yapıyla değiştirme fikri, neden “gericilik”le tartılan ve hükümetin dindarlığına, dolayısıyla “sanattan çakmazlığına” vurgu yapılan ideolojik bir “mevzi”ye dönüştürülür anlamadığım gibi, “Çocukların TV başında olduğu bir saatte (20.00) yayınlanan Aşk-ı Memnu''daki sevişme sahneleri, zararlı olabilir. Dikkat!” diyen bir uyarı metninin de, neden sınıfsal aşağılamalarla donatılmış “edebiyata düşman muhafazakar çapsızlığa” karine teşkil ettiğini ima eden diskurlarla karşılanır, bilmem.

Kesinlikle hayır. İhtişamla açılıp kapanan yüksek perdeleriyle “sinema” duygusunu iliklerime kadar hissetmemi sağlayan, balkon demirlerinin arasından ya da önümdekinin kafasından sağa sola kaykıla kaykıla film seyrederken bile keyfimi kaçıramayacak kadar “içinde” bulunmaktan mutluluk duyduğum Emek Sineması''nın kapatılmasını ben de istemiyorum. Hatta, bundan sonra Emek''te sinema filmi göremeyecek olmak fikri, yüreğimi burkuyor. İtiraf edeyim, sırf Emek''te diye, Beyoğlu Sineması''nda oynayandan daha kötü filmleri tercih ettiğim vakidir. Kültür başkenti unvanıyla dünyaya karşı gerim gerim gerindiğimiz 2010 yılında, Emek''in kapanmış olması, dahası bunun festival başlayınca fark edilmiş olması neresinden baksanız, zafiyettir.

Bu noktada, serbest piyasaya eklemlenme konusunda bunca heveskar davranan hükümeti eleştirelim dedim yukarıda. Eleştirelim de gerçekten. “Emek de kâr etmesin kardeşim” diyelim, “Emek, İstanbul''dur” diyelim, “Yazıktır, günahtır” diyelim.

Diyelim, ama elimizde mümkünse bir iğne de bulunsun. Dönüp bakıp, Emek''in varolmasını/yaşayakalmasını, festivalin açılış gecesini bile tatsızlaştıracak derecede savunur görünen, sinemaseveri de görelim.

Yönetiminin, kâr edeceği garanti olan Recep İvedik filmini vaktiyle salonlarında oynatmama kararı almış ve duruşunu apaçık ortaya koymuş Emek Sineması yerine, yıl boyunca kolda tiki sevgili, elde yağlı ''popcorn''larla FİTAŞ''ın küçücük salonlarının yolunu tutup, her birinin rakamı küçük bir ülkenin yıllık bütçesine denk gelen ''Hollywood action''larını izleyerek bu sonuca biraz da siz yol açmadınız mı?

Festivalin pek bir entelektüel, pek bir sinefil, pek bir üst elit sınıfa mensup izleyicisi, yılın Nisan dışında kalan aylarında sinemaya gitmek için Emek''i değil, vahşi kapitalizm prodüksiyonu AVM''lerin pahalı salonlarını seçmediniz mi?

Ya festival dışında sinemaya gitmiyorsunuz -ki bu kanaatimce geçersiz seçenek- ya da yalan söylüyorsunuz. Hangisi?

14 yıl önce
Emek meselesi
“Bir yanımı sardı müfreze kolu; bir yanımı sardı Varilcioğlu!”
Sırrı Süreyya Önder"e bir çift söz
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!