|
İmtiyazlı, sınıflı, kaynaşamamış... Hatta göz oyma eğilimli bir kitle

Ahmet Hakan, saltanat döneminde doğmuş son şehzade Osman Ertuğrul''un cenazesine katılan "dincimiz, şeriatçımız, sağcımız" tesmiye ettiği muhazakar kesimi eleştirmiş.

Merhumu kastederek, "O sizin gibi şeriatçı değildi", "Sizin gibi ''ilay-ı kelimetullah'' için yanıp tutuşmuyordu", "Batı kültürüne toptan karşı değildi", "Geceler boyu post üstünde İslam''ın zaferi için dua etmiyordu" demiş. Ahmet Hakan''a göre, Kemalistler dindar kesimi nasıl "köylü, cahil, fanatik, eğitimsiz, geri kafalı" görüyor ise, Osmanlı Hanedanı da aynı görüşteymiş. Muhafazakar kesim yani, boş yere gözyaşı dökmekteymiş.

Doğrusu muhafazakarların, Bakanların, tarikat liderlerinin Osman Ertuğrul''un cenazesine iştirakinin sebebi, hanedan mensuplarıyla "hayat tarzı benzerliği" vehmettiklerinden midir, emin değilim. İslamcılar içinde, Osmanlı''yı geri getirme iştiyakı ya da şeriat özlemi var mıdır, bir zamanlar varsa bile, cüzdanların vicdanla mücadelede tartışmasız galip geldiği şimdilerde böylesi bir "ideal" kalmış mıdır, hiç sanmıyorum.

Kaldı ki, bu memleketin havasını az buçuk teneffüs etmiş herkes bilir ki; sadece İslamcılar için değil, ortalama-geleneksel vatandaşça da, hakkın rahmetine kavuşmuş bir fani için saf tutmak, arada hasımlık bile olsa, o husumeti sona erdiren birleştirici/yapıştırıcı işlevi görür.

Şimdiye dek Türkiye dışında ve üç beş kişinin katılımıyla cenazesi kaldırılmış onlarca Osmanlı hanedanı mensubuna karşı olan vicdan yükünü içinde taşıyan ortak hafızanın, Cumhuriyet rejiminin Osmanoğlu ailesine ettiği zulmün geç bir telafi denemesi olarak da görülebilir nitekim sözkonusu cenaze kalabalığı.

Bunda yani ne bir çelişki, ne tutarsızlık yok. Olsa olsa, aransa yani eski bir hatıraya hürmet, en fazla hayale dönmüş, tevatür olmuş bir tarihe kalbi bir rikkat bulunabilir…

Asıl tutarsızlık, her fırsatta Cumhuriyet rejiminin öngördüğü ''sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir kitle'' hedefiyle övünen ama, kırmızı ışık ihlalinde bile trafikten yüzsüzce ayrıcalık talep edenlerde.

Asıl tenakuz, İngiltere''nin, Hollanda''nın ya da Avusturya''nın sembolik aristokrasisine, kilisenin ruhani liderine ağzının suyu aka aka övgüler düzerken, sırf resmi tarih öğretisi öyle buyuruyor diye Vahdettin''e vatan haini muamelesi yapanlarda…

Üstüne üstlük aynı adamların, yani Cumhuriyet''in muasır medeniyet seviyesine getirdiği bir toplumda yaşıyor olmanın gururunu duya duya gezdiklerini beyan edenlerin, her gördüğü hanedan mensubunun eteğine yapışmakta, aynı fotoğraf karesine girmek için insanüstü bir çaba sarfetmekte hiçbir beis görmemesinde...

Çelişki budur yani; sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış olduğu söylenen kitlenin bir bölümü etek öpme, hatıra anlatma yarışına girerken, diğer bölümünün hanedan üyesi bir baba-oğulun (Orhan-Yavuz Selim Osmanoğlu''nun) Tarihin Arka Odası programına çıkmasına bile tahammül gösteremeyip Murat Bardakçı''ya TC''nin laik, demokratik bir hukuk devleti olduğunu hatırlatma çabalarına girmesi.

Bir tarafta birlikte resim verme çabası, öte yanda tahammül çıtası, hanedan mensubu iki şahsın TV ekranına çıkmasını bile Cumhuriyet ve laikliğin bekasına bir tehdit olarak görme düzeyine kadar düşmüş bir kitle.

Anlayacağınız, olabilir, Osmanlı Hanedanı dindar kesimi cahil bulabilir. Sonuç itibariyle aristokrasi geleneği üstünlük vehmiyle maluldür.

Peki, imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle iddiasında bulunurken sınıflı, imtiyazlı, kaynaşamamış hatta birbirini bir kaşık suda boğma temayüllü bir kitle oluşturanlara ne diyeceğiz? Ne güzel çelişiyorsunuz, aferin mi?

15 yıl önce
İmtiyazlı, sınıflı, kaynaşamamış... Hatta göz oyma eğilimli bir kitle
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri