|
Hayat devam ederken

Hayat devam ediyor. Daha kat edilecek bir mesafe daima bulunur önümüzde. Onu ele geçirdiğimi sandığım her seferinde, elimden kayıp gitmesine ne anlam vermeliyim? Yoksa filozofumuz haklı mı: bir şey sürekli yineleniyorsa o şey abese mi dönüşüyor?



Bir ceza hükmüdür: Sanırım filozofumuz, tezini bu temel kaziyeye dayandırıyor: Dostoyevski de, bir katili bile titretecek cezanın, ona yaptığı hizmetin faydasızlığını ve anlamsızlığını bildirmektir diyordu. Benim üstüne yürüdüğüm arayış sonuçsuz olabilir, ama asla onun faydasız ve anlamsız olduğunu düşünemem.



Ben hiç kilerlere, sandık odalarına, o işe yaramayan karanlık bölmeçlerin çukurlarına kapatılarak cezalandırılmadım. Çocukluğumdan bahsediyorum. Ama aramızda bu tür cezalara reva görülen arkadaşlarımızın olduğunu biliyor(d)um. Yüzü sapsarıydı. Elleri de titriyordu sanırım. Ne olduğunu sormadım ona. Sorsam gücenebilirdi. İzzeti nefsiyle oynanmamalıydı. Bir süre konuşmadan dut ağacının altındaki tümsekte çöküp kaldık. Sonra ağır ağır başladı anlatmaya: “Gece beni kilere kilitlediler. Ben orda bir defasında bir lağım faresi görmüştüm. Kocaman. Kedimiz bile korkmuştu o koca kara kazuletten. Kapıyı yumrukladım. Babam müsaade etmiyordu ordan çıkmama. Neden sonra, annem karnımı doyurmaya dürüm getirdi. Ama beni salıvermeyi göze alamadı. Orada uyuyakalırsam o kazuletin beni kemireceğini düşünerek acı çekiyordum. Öylece uyumuşum. Oradan hiç çıkartılmayacağımı düşünüyordum.” Umutsuz bekleyişin ne büyük ceza olduğunu daha ceza üzerine hiç fikrim yokken bile kavramıştım. Kapatılmış olmak bir başına esaslı bir cezadır. Bunun ömür boyu oluşu aynı cezayı katmerli hale getirir. Fare tarafından ısırılma, kemirilme korkusu falan.. onlar ceza değildir, onlar işkence kapsamına girer.



Kapatılmışlığın ne olduğunu iyi kavramak gerekiyor. Kapatılmışlık yalnızca etrafı dört duvarla kapatılmış olmak demek değildir. Kapatılmış olmak, oradan bir çıkış deliği bulunmamak demektir. Kişinin o mekânı öyle farz etmesi yeterlidir, o kadar. Kapalı yerde kalma korkusu olan biri, her yanı açık sanılan bir köprünün üstünde bile kendini kapatılmış sayabilir.



Avcının avını her defasında elinden kaçırışı, ona kapatılmışlık ya da yasaklı olma duygusu vermez: o, yoluna daima umutla devam eder. Öyle olmasa, zaten avlanma güdüsünü yitirirdi. O zaman burnunun ucundaki sineği bile kovmaya mecal bulamazdı kendinde.



Ben, yitiğimin ardından koşarken, onu arama çabamı sürdürürken umutsuzluk yaşamıyorum. Bu boşa çıkmış teşebbüsü de arayışın ve sonunda tecelli edecek başarının, dolayısıyla sürecin bir evresi olarak görüyorum. Elden kaçırma veya yitirme, hayır, kapatılmış olmakla eşanlamlı değildir. Kapatılmış olmak çıkış umudu kalmamak demek olmalı... Hayat orada, dışarda, sevgili orada, oralarda bir yerlerde dururken ona ulaşma duygusunu yitirme demektir kapatılmış olma. Ben o umudu yitirmedim. Yitirmek istemiyorum. Umut yiterse o zaman kapatılmış kalırsın. Karanlık o zaman başlar, orada...


#Hayat devam ederken
#Dostoyevski
#İzzeti nefs
il y a 8 ans
Hayat devam ederken
İstanbul’un geleceği Türkiye’nin geleceği demek
Son 70 yılın söylediği
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?