|
İstasyon (1)

-Sühan dergisi’nin İstasyon özel

sayısına merhaba-

Of, ne uzun, ne meşakkatli ve ne tatlı bir yolculuktu o! Bildiğim bir dünyadan, dünyanın bilinmezine perde aralayan, isli, kurumlu, kömürlü bir yolculuk…

Yaklaşık 200 kilometrelik bir yol.. ama evden çıkışla menzile varış arası oniki saatten fazla…

Geceleyin uyku yok.

Sabahın köründe Eloğlu istasyonuna varman gerekiyor.

Orada, gelecek treni bekleyeceksin.

Tren geliyor. Aman Allahım! Hiç bu kadar insanı bir arada görmemişim ben. İnsanlar koridorlara salkım saçak yayılmışlar. Trenin helası insan dolu. Biz, yani annem, babam, ninem, bizden iki yaş büyük ablamız ve biz ikizler.. bu insanları aralayıp kendimize nasıl yer açabiliriz, ellerimizde tahta bavullarımız, bir yığın yolluk nevalemiz, hay Allahım, güzel Allahım!..

Ama bil ki, dünya iyi insanlarla dolu…

Pencereden bize el sallıyorlar, bavullarımızı, denklerimizi pencereden içeriye alıyorlar.

Vagonun basamağına adımımızı atıyoruz.

İçimizde bir ürperti, tuhaf bir korku, daha çok kalabalıkta kaybolma korkusu.. insanların üstüne basarak koridorda ilerlemeye çalışıyoruz. Üstüne bastığımız insanlar uyanmıyor; insan sinek konsa kıpırdanır, hayır, bunlar sanki ölmüş, sanki kıpırdansalar ölecekler..

Vagonun ortalarını bulduğumuzda kompartımanlardan birinde, birileri, sanırım bizim halimize acımış olmalı ki, bize yer verdi. Biz çoluk çocuk nasıl da sığındık o minicik kompartımana. Kendimizi güvende hissederek…

Peki bize yerini bırakan yolcular ne oldu, bilmiyorum. Bu, kıyamet günü, hani kimsenin kimseyi gözünün görmeyeceğinin söylendiği o gün.. öyle bir günde.. birisi nasıl olur da böylesi bir fedakârlığa katlanır ve senin yerine cehenneme gitmeye razı olur, sana kendi cennetini bırakarak.. evet, böyle insanlar var dünyamızda, yaşıyorlar, seni selamlıyorlar.. bunca yıl sonra ben o insanlara, işte buradan el sallıyor, onları kutsuyorum..

Tren hareket ettiğinde bütün sıkıntılarımız, ufunetimiz bir anda dağıldı. Ortalığın rutubetli, terli, yıvışık harareti, çarpıntılı hareketi duruldu. Serinlik başladı. Acaba pencereden rüzgâr mı doluyordu kompartımanımıza? Pencerenin önündeki açılır kapanır, masa olarak kullanılan tabla, birden biz çocukların dikkatini çekti. Onun üstüne oturmak istedik. Fakat babam onun kanepe olmadığını hatırlattı, daha doğrusu öğretti bize. Gene de hatırımız kalmasın için üçümüzü de birer tadımlık oturttu oraya. Bir süre sonra annem, yolluğumuzu açtı o tablanın üstünde. Bizim çocukluğumuzun vazgeçilmezi ve demirbaşı olan yolluğumuzun en önemli, en birincil, vazgeçilmez unsuru kaynamış yumurta.. annem, büyükler de dahil, her birimize birer tane uzatıyor.. biz, yumurtayı sert bir yerlere vurarak kabuğunu çatlatmaya bayılıyoruz. Hiç yemeden akşamdan sabaha, sabahtan akşama o yumurtaları bir yerlere vurarak kabuğunu çatlatmaya vakfedilsek doymayacağız.. ama karnımız doyuyor.. muhkem, cam şişelerdeki sularımız tükeniyor.. köy istasyonlarından, kulübe kılıklı evciklerin önünden geçiyoruz. Bazı yerlerde ağaçlar raylara öylesine yakın ki, pencereden uzanıp ağacın dallarını tutmak istiyoruz. Fakat bunu fark eden babam, bizi derhal uyarıyor ve dalı tuttuğumuz anda kendimizi trenin dışında bulacağımızı söylüyor.

Yanlış hatırlamıyorsam bir iki tünelden de geçtik. Muhteşem bir duygu. Babam, her defasında pencereleri kapatmamızı istiyor. Tünelde açık pencereden içeriye ateş ve kurum girermiş.. tünele girdiğimizde istiyoruz ki, yolculuk hep öyle sürsün.. ama tünel bitiyor. Tünel bitince, bu kez daha önce tatmadığımız bir ferahlık duygusuyla tanışıyoruz. Bazı istasyonlar ne kadar da canlı! Su, simit, börek, çörek, ayran, kuru yemiş, o yörenin yerli nevalesi her neyse onlardan satıyorlar. O satıcılar koridorlarda insanların üzerinden sirk cambazını aratmayacak bir marifetle atlayıp geçiyor ve şıpın işi alacağını alıp satacağını satıyor.. ne kadar marifetli insanlar..

Derken.. kısa kesiyorum.. derken Malatya! Çocukluğumun, hatta hayatımın kırılma noktasının ilkinin başlangıcı olan kent.. hayatımızın bir dönüm sürecini bu kentte yaşayacağız. Ayağımızı Malatya istasyonunun beton zeminine basıyoruz.

Merhaba Malatya! Merhaba yeşil Malatya, güzel Malatya!

18 yıl önce
İstasyon (1)
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu