|
Türk dizileri dünya TV"lerinde

Geçenlerde, değerli dış politika yazarı Mustafa Özcan yazıyordu: "…Afganlıların Hind filmleri seyretmeleri gibi eskiden Araplar Mısır filmlerini seyrederlerdi. Şimdi ise Türk dizileri Mısır filmlerinin tahtını sallamış. Türk filmleri, izleyenlerin gönlünde ve ağzında adeta buruk sahte cennet tadı bırakıyormuş. Bundan dolayı Arap seyirciler Türk filmlerine karşı kendilerini sakınamıyor ve cazibesinden kendilerini kurtaramıyor ve direnemiyorlarmış. El Hayat gazetesinde birkaç defa Muhannad adıyla anılan Kıvanç Tatlıtuğ''un afakı saran şöhretiyle alakalı haber okumuş ama önemsememiştim. Arap kadınlar eşlerinden Muhannad gibi romantik ve estetik olmalarını istiyorlarmış. Sanal dünyanın fantezilerini gerçek dünyada karşılama imkânı olmadığını muhakeme edemeyen Arap kadınları bu durumda kocalarından terlik sırtı yiyorlarmış. Velhasıl Türk dizileri ve filmleri Arap dünyasında sosyal düzenin pimini çekmiş. Bundan dolayı ''ABD''nin ve İsrail''in yapamadığını Türk filmleri yapıyor'' deniliyor. Çok ilginç, Arap dünyasında içtimai düzen çok kırılgan hale gelmiş. Boşanma oranları yüzde 40''lar seviyesinde seyrediyor. Rusya''da bu yüzde 90''lara ulaşmış vaziyette. Almanya''da çocuk doğumları ise İkinci Dünya Savaşı''nın da altına düşmüş. (…) Öyle ki, Türk dizilerindeki kahramanların adları sakız ve bisküvilere marka olmuş. Ürdün''de bir kadın cep telefonunun fonuna Muhannad adıyla şöhret bulan Kıvanç Tatlıtuğ''un fotoğrafını yerleştirince kocası derhal kalkmış boşamış. İrbid''de ise başka bir vakada eşi kocasından kendisini Muhannad gibi öpmesini isteyince kocası almış terliği eline mahalle mahalle karısını kovalıyormuş. Halk da polis takibatı var sanmış. Gümüş ve Kaybolan Yıllar dizileri nedeniyle Suriye''de 4 boşanma vakasına rastlanılmış. Suudi Arabistan''da da bir. Bahreynli bir kadın nişanlısına ismini Muhannad olarak değiştirmesi için bir hafta süre vermiş. // BU diziler sayesinde Suudlar Türkiye''yi yeniden keşfetmiş ve Kayıp Atlantis gibi değere binmiş. Uçak seferleri ikiye katlanmış. 30 bin olan turist sayısı 100 bin sınırına dayanmış. Bunun üzerine Ezher âlimleri devreye girerek Türk dizilerine karşı savaş açmışlar, Muhannad''ın çiftler arasında duygusal şizofreni yaydığını söyleyerek olumsuz içtimaî rolüne parmak basmışlar. Hasan el Benna''nın reformcu kardeşi Cemal el Benna bile bu sefer Türk dizilerinin aleyhinde beyanat vermeye zorlanmış. Kayıtsız kalamamış. Dizileri yayınlayan MBC kanalı yetkilileri ise işlerin harika gittiğinden ağzı kulaklarına varmış. Velhasıl fesat ihraç etmeye başladık. (...) Maalesef şimdi Araplar da kazurat dolu bu kanalların içine düşüyorlar." (Gerçek Hayat, 21–31 Temmuz 2008, s.17).

Bu satırları lise öğrenciliğim sırasında (1950''li yılların ikinci yarısı) okusaydım büyük bir ihtimalle çok hoşuma giderdi.

Olaya belki bu satırların yazarı Mustafa Özcan gibi bakmazdım. Yurt dışına film ihraç edebilecek ölçüde etkili yapımlar meydana getirmiş olduğumuzu düşünerek iftihar ederdim.

Mustafa Özcan''ın filmler üzerindeki kanılarını göz ardı ederdim. Çünkü bir Türkiyeli olarak biz yıllar yılı ABD filmleri ve dizileri ile özdeşleşmiştik. Avrupa yapımlarını saymıyorum. Özellikle ABD üzerine vurgu yapmak istiyorum. ''70''li yıllarda bütün dünya TV''lerinde gösterimde olan Dallas dizisi Avrupa ülkeleri dâhil her tarafı kırıp geçirmedi mi? Film kahramanlarının giyim kuşamı, şapkaları, başka aksesuarları dünyanın her tarafında taklit edilmedi mi?

O dizi filmdeki aile içi ilişkiler bütün dünyanın ahlâk anlayışını altüst etmedi mi?

Orta yaşlarımıza doğru yol alırken bu filmlerin, dizilerin böylesine etkili oluşunu içimize sindiremiyorduk.

Şimdi söz konusu Türk dizilerinin muhtevasını bir tarafa bırakıp baktığımda, doğrusu, kendimi tuhaf bir çelişki içine düşmüş olarak görüyorum. Bir yanıyla, demek biz de istersek etkili yapımlara imza atabilirmişiz diye düşünüyorum. Bir yandan da sayın Özcan''ın kullandığı kazurat sıfatına bakarak üzülüyorum; onun sözüne değil, atıfta bulunulan muhteviyata… (Ben bahsi geçen dizileri seyretmedim, bu itibarla kişisel bir kanaatim mevcut değil).

Evet, burada bir istihza var, yaman bir tarihsel istihza: biz, kendi yapımımız olan dizi filmlerle başka ülkelere girmeyi başarıyoruz, ama bu filmlerin muhtevası bizim asal geleneğimizi mi temsil ediyor, yoksa bizim Batı''dan apardığımız değerleri mi taşımayı üstlenmiş? Bu dizi filmler bizim asal geleneğimizi ne ölçüde temsil ediyor ya da etmiyor?

Bu dizilerin başarısına bakarak bir teselli arayacaksak onu bu çelişkinin neresine koyabiliriz?

16 yıl önce
Türk dizileri dünya TV"lerinde
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli