|
Yetimiz biz, elini başımızdan eksik etme Allah"ım...

Ekrandaki cümleye takılıyorum: "25 bin çocuğa bakıyoruz." Bülent Yıldırım konuşuyor.

İHH Başkanı.

Kulak veriyorum: ''5 yıl içinde hedefimiz 100 bin çocuğa bakmak'' diyor ve ekliyor. "Dünyada 200 milyona yakın bakıma muhtaç yetim var. Bu çocukların çoğu İslam dünyasının yetimi... Bu çocuklar eğitim, sağlık, barınma ve gıda yardımına ihtiyaç duyuyor"

200 milyon''dan

çıkarın

25 bin''i...

Ne kaldı geriye...

199 milyon 975 bin...

İşte tam bu kadar çocuk gözlerimizin içine bakıyor. Bizi de görün diye...

O çocuklardan 80 tanesi geçen hafta İstanbul''daydı... Memleketlerine dönecekleri gün, Boğaz''da yakaladım onları ve yakından baktım...

Gördüm ki, bugüne kadar elimizi uzatabildiğimiz yetimlerin gözlerinin içindeki gülücüklerde binlerce güzel yürekli İstanbullunun, Konyalının, Maraşlının, Türkiyeli insanın izi var.

Eminönü''nde iskeleye demirleyen tekneye adımımı attığım anda kuşattı beni o kara gözlü çocuklar.

Güverteye çıkınca Gülden Abla çağırdı yanına... ''Recep gel'' dedi, ''seni kızımla tanıştırayım'' Nerede güzel bir şey var, Gülden Abla oradadır. Gözlerinin içi hep güler. Kimi zaman bir mazlumun yanındadır, kimi zaman bir hak mücadelesinde. Asla tebessüm ve coşku eksik olmaz yüzünden. Sebebi bellidir. Sadece Allah''ın rızasını kazanmak için oradadır ve sadece onun için mutludur. İşte o Gülden Abla''nın gözleri bir başka ışıltılıydı teknenin güvertesinde... ''Kızım'' derken elini omzuna sardığı Vildan''ı işaret ediyordu bana...

Tanıştık Vildan''la...

Açeli bir balıkçının kızı. Balıkları pazara taşırken babasına, satılmayanları tuzlayıp kuruturken annesine çok yardım etmiş. Tanımadığı deniz ürünü yok gibi. Batı Açe''nin Calang kasabasında 26 Aralık 2004''te depremle uyanmışlar güne... Tehlike geçince altı kardeşi, annesi, babası ve babaannesiyle kahvaltılarını yapıp babasını balığa uğurlamışlar. Kısa süre sonra bir uğultu gelmiş dışarıdan... Dışarı çıkınca anlamışlar dev dalgaların geldiğini. Annesi ve babaannesi hızla dağa doğru yollamış kardeşlerini ve Vildan''ı... "Koşarken bir ara dönüp onlar geliyor mu diye baktığımda babaannemin kapıdan bizi izlediğini gördüm." diyor Vildan kısaca o günü anlatırken...

Gerisi... Yok...

Ertesi gün okyanustan gelen bir gemi onu ve kardeşlerini bulundukları dağdan almış... Ne evleri kalmış geriye ne ailesi... İşte Vildan, Gülden Abla''nın manevi kızı Vildan bu...

Açe, Moro gibi Angola gibi bizim bağrı yanık yurdumuzdur. Bizim kuşağın bir kısmı, nedenini bilmeden, bilir gibi sever Açe''yi...

İşte o Açeli Vildan, bugün bizim Gülden Abla''nın biricik evladı...

Vildan, aynı zamanda İHH tarafından 2005 yılında Açe''de kurulan İstanbul isimli yetimhanenin ilk yetimi. O diğer yetimlerden farklı olarak bu yıldan itibaren bir süre Türkiye''de...

Bir yandan Türkçe öğreniyor bir yandan üniversiteye hazırlanıyor. Ekonomi okumayı istiyor, çünkü ülkesinin kendisine ihtiyacı olduğunu düşünüyor.

Anne ve babalarını kaybettikten sonra dağılmış kardeşleri. Büyük ağabeyi on dokuz yaşında. Köyde kalan bir tek o varmış. Hâlâ evleri olmadığı için bekâr odasında yaşıyormuş. Diğer ağabeyi üniversite öğrencisi. İki küçük kardeşi yetimhanede. Sekiz yaşındaki en küçüklerine ise teyzeleri bakıyor.

Vildan Türkiye''ye ilk kez 2005''teki Yetim buluşmasında gelmiş. Gülden Abla ile de o zaman tanışmışlar. Vildan elimizde büyüdü diyor Gülden Abla...

İkisini başbaşa bırakıyorum...

İstanbul Boğazı''nın dalgalarında sallanan teknenin güvertesinde, dengemi her kaybedişimde bir yetime tutunuyorum... Düşmemek için... Ne de çok ihtiyacımız var onlara...

Güvertede ilerlerken elindeki meyve suyuna sıkıya sıkıya yapışmış küçük bir kız çocuğu çekiyor dikkatimi...

Fotoğrafını çekmeye hazırlanırken kendisiyle ilgilenilmesi hoşuna gittiği için şımarıyor. Ablasının arkasına saklanıyor numaradan.

Nesrin en küçük yetim misafirimiz.. 6 yaşında henüz. Hamalı... Üç ay önce kaybetmiş babasını... Ama farkında değil belli ki... Ablasıyla birlikte gelmişler Türkiye''ye... Hatay''daki mülteci kampında kalıyorlar. Ayşe Karateke isimli bir üniversite öğrencisi ablalık yapıyor onlara İstanbul''da... Ayşe, Suriyeli 4 yetimin olduğunu söylüyor. 6, 11,13 ve 15 yaşlarındalarmış. Biz konuşurken Nesrin''in ablası yaklaşıyor yanımıza... Bir şeyler var anlatmak istediği. Türkçe bilen diğer Suriyeli çocuk tercümanımız oluyor.

Adı Teyma... 6. sınıfa gidiyor. Hama diyorum, devamını o getiriyor: "Bizim köyümüzü füzeyle vurdular. Sadece çatısı ile direkleri kaldı evimizin. "Babası Özgür Suriye ordusuydaymış. Vurulmuş... Baba kelimesinin anlamını öğrenmiş Teyma. Babasından bahsettiğimizi anladığı için olmalı, bana bakıp, şiir okumak istediğini söylüyor.

Babasının bir kahraman olduğunu anlatıyor şiirinde... Suriye''yi güzel günlerin beklediğini söylüyor...

Şiirini gözlerimin içine bakarak bitiriyor. Üzerime tonlarca toprak dökülmüş gibi zor kalkıyorum Teyma''nın yanından...

ALMAK MI VERMEK Mİ?

Sırada Somalili yetimler var. Rabia Molak onların rehberi... Abdürreşat, Şafi, Safiye ve Feyza Somali''deki Zemzem Vakfı tarafından seçilen ve İstanbul''a misafir olan yetimler. İHH, faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde aktif, güvenilir bir ya da bir kaç partner kuruluşla çalışıyor. Bu çok önemli bir ilke İHH için. Hem yapılan yardımların, uzatılan elin gerçek sahibini bulması için, hem de gidilen ülkelere bir şey almak değil, vermek için gittiğinin altını çizmek için bu yöntemi uyguluyor İHH. Yoksa para ya da siyasi güç ile istediğiniz herşeyi yapabiliyorsunuz her ülkede... Zemzem Vakfı İHH''nın Somali''deki partner kuruluşlarından biri...

Rabia Molak''ın tanıştırdığı yetimlerden Abdürreşat gözaçıklığı ile tüm yetimler arasında öne çıkıyor.

Kah bir fotoğraf makinesi alıyor eline, kah bir başka yetimle şakalaşıyor. Somalili yetimlerin kimilerinin babası bombadan, kimisi hastalıktan ölmüş... Rabia, yetimlerin İstanbul''da yeni bir dünya ile tanışıp geri döndüklerini ve çocukların hayata bakışlarının değiştiğini anlatıyor.

Dikkatimi derin derin uzaklara bakan turuncu kıyafetli çocuklar çekiyor. Morolu olduklarını öğreniyorum.

Şeyma Zülelaloğlu ablalık yapıyor Morolu çocuklara... Uluslararası Saraybosna Üniversitesi''nden mezun olmuş Şeyma. Herkes gibi o da İHH''da gönüllü olarak çalışıyor. Şeyma bizi hem çocuklar; Bin Ladin. Abdülhalim. Süheyla, Arbaaya ile hem de Filipinlerdeki partner kuruluşun temsilcisi Cafer Abdullah ile tanıştırıyor. 8 ile 10 arasında değişiyor çocukların yaşları...

"BİZ NELER GÖRDÜK..."

Cafer Abdullah, çocuklardan ikisinin babasının savaşta öldüğünü söylüyor. Yetimlerin gözlerinde istisnasız olarak gördüğüm bir şey var: Olgunluk... Hepsi ''biliyor musun ben neler gördüm, yaşadım...'' der gibi bakıyor.

Deniz mi onları seyrediyor, onlar mı denizi... Ayırdetmek mümkün değil... Gemi Eminönü''ne doğru yaklaşırken makinemi Süleymaniye''ye doğru çeviriyorum. Süleymaniye Camii''ni gemiden bir zenci kız çocuğuyla birlikte kadrajlıyorum.

Dönüp, bembeyaz dişleriyle kocaman bir gülücük atıp uğurluyor beni o kız çocuğu. Son pozu o veriyor, tüm neşesiyle... Karaya çıkarken ayaklarımın daha bir kavi bastığını hissediyorum toprağa. Arabaya yürürken İHH''nın bizi kendimize getirdiğini farkediyorum.

Düşünüyorum da, İHH olmasa, inandıklarımız ve yaşadıklarımız arasındaki makas kimbilir daha ne kadar açılırdı? Düşünüyorum da zor karşısında dik duramamaktan mıdır, biraz dünyalık gördük mü yelkenleri çabucak indirmeye meraklı halimizden midir nedir, şehitleri ve yetimleri çabucak çıkarıveriyoruz hayatımızdan.

İHH ısrarla lugatımıza yeniden sokuyor bu kavramları... Filistin yazmaya utananların kalemindeki perdeleri indiriyor. İHH, yetimlerle şimdi daha büyük bir iş yapıyor.

Ne de olsa, bir yetimin başını okşamak, kendi kalbini okşamasıdır insanın... Bunu farkettiriyor bize... Kalbimizi okşuyor İHH yaptıklarıyla...

Bedel ödemeyi yeniden öğreniyoruz, İHH''nın Depo Görevlisi bir delikanlının Filistinli bir çocuğa yardım götürürken Made in İsrael yazan kurşunların önüne atladığını gördüğümüzde...

Bizi, rüyalardan uyandırıyor İHH''lı çocuklar... Dünyanın yetimlerini İstanbul''a getirip, onların gözlerine bakın diyor, onların dünyanın tüm gerçeklerini çıplak olarak görmüş olan gözlerine... Yetimlerin gözlerinden dünyadaki gerçekleri gösteriyor bize İHH.

Küçücük bedenlerin sırtlandığı dağlar kadar ağır acıları görünce 70 lira verip bir yetimin başını okşamakla huzur bulan kalbimizden utanıyoruz. Düşünmeden edemiyor insan, onlar mı ümmetin yetimleri, yoksa biz miyiz?

Ve insan mırıldanmadan edemiyor.

Biz yetimiz.

Elini başımızdan eksik etme Allah''ım...

Dünya derviş gördü

Tepebaşı''ndaki TRT binasının önündeyim.

Semazen pazarlayan bir çay bahçesinin reklam pankartı gözüme çarpıyor: Derviş Şov.

Bir gazete kağıdı...

Üzerinde Abdürrahim Karakoç''un Taceddin Dergahı''na defnedileceği yazıyor.

Aklıma ''Hak Yol İslam Yazacağız'' isimli şiiri hafızılara, Mihriban''ı kalbine ve Allah''ı ömrüne yazan Abdürrahim Karakoç''un Dervişane hayatı geliyor.

Bir pankartı, bir Karakoç''u düşünüyorum....

12 yıl önce
Yetimiz biz, elini başımızdan eksik etme Allah"ım...
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...