|
Yerinde saymak, ama ne zamana kadar?

Bizdeki, geri kalmışlık senaryolarının birkaç ortak noktaya dayandığını bilmeyen yoktur.

-Matbaayı 250 yıl sonra aldık,

-Kadını sokağa geç attık,

-Ve medreseliden maliyeyi kurtarıp, mektepliye teslimde geç kaldık, ve sonunda battık!

Aşağı yukarı toplumumuzun geri kalmışlığında -her nasılsa- bu tür etkenlerin rol aldığından başka söyleyecek bir şeyimiz kalmadı ki, üç çeyrek asır sonra yine bir batağa saplanmış olduk.

Tek parti sultasından çok partili hayata geçtik.

Eğitim-öğretim kurumlarını çağa uygun bir "taklitçi" zihniyetle yeniden "revize" ettik.

Maliyemizi, Mösyö Loren''den alıp, M.Cavid''e teslim ettik. Olmadı, Celal Bey (Bayar) sahneye çıktı. Yine olmadı.

Sonunda, bir sürü elim ve zalim tecrübelerden geçip, "maslub paşa"lardan birinin torununa, siyasî ve parlamenter teamüllerin aksine, ısmarlama metodlarla "maliye"miz teslim edildi!

İşin başında "inkilab"ın kurmayları da aynı şekilde bir "mesih" veya bir "reformatör" beklentisi içindeydiler:

"Martin Lüther''le başlayan "Reform" Hristiyanlık tarihinde mühim bir baştır. Alman filozofu "Niçe", ki Hristiyanlığın düşmanıdır, yaklaşık olarak diyor ki; Lüther kadar Hristiyanlığa hizmet eden olmamıştır, bu zat faaliyete başladığı gün, Hristiyanlık bin türlü sapmalar ve gerilikler içinde can çekişmekte idi. Eğer bu müceddit gelmeseydi, Hristiyanlık kendiliğinden çökecek, silinmiş dinler gibi tarihe intikal edecekti."

"Tekrar edelim ki" "Reform" Hristiyanlığın bir kısmını "Roma"dan ayırmakla beraber, o kilisenin dolayısıyla ıslâhatına sebeb olmuştur. İslam''da ise bunca asırdan beri hiçbir ıstıfaya şahid olmuyoruz. Ne dinin sağlam esasları korunabilmiş, ne de cahil ulemaya karşı bir kıyam vuku bulmuştur. Bu itibarla Hristiyan âlemi kârlıdır. İslam kendi çerçevesi dahilinde bile inkişâf etmiş olamadı. Eğer müslümanlar kendi başlarına ilerleyebilselerdi, onların da durağan bir halde kalmayan harekî bir medeniyetleri olurdu, fikrindeyiz. Evet... Müslümanların harekî bir medeniyetleri yoktur. O halde Türkler gibi gözleri açılmış, zaman mikroskopu ile olayları görmüş bir millete layık olan şey durgun vaziyetinde kalmak mıydı?" (1)

Açılan gözlerin, halâ bir gelişme ve hareket emaresi göstermemesi gibi bir "garabet"ten sonra, yine kalkıp toplumun temel değerlerine saldırıp, vaveyla koparmak neyin nesi, diye soramaz mıyız?

Sorsak, ne fayda sağlar ki?...

Aynı meseleler, aynen sürüp geliyorsa, bizim, işi yeni baştan yeni bir anlayış ve kavrayışla ortak bir noktaya icra etmemiz gerekir.

Zira, bizim "dünle bugün" arasında "münakaşa ve tartışma" yönünde pek farklı bir manzaramız yoktur, ki "ilmiyeden" bir sese kulak verirsek, geçmişten bugüne bir "ışık" parıltısına parmak basmış oluruz:

Maddeciliğin sürüp gittiği ve manevî değerlerin adım adım tahribe uğradığı dönemlerde, ilmiye mensuplarından Ünyeli Ali Rıza "itikatsızlık ve menşei" konusunda şöyle diyordu:

"Düşman değişmiş, savunma aletleri itibariyle bambaşka bir hale gelmiş, ok ile ölmez. Ok''un hiç bir etki edemeyeceği bir halde zırhlara bürünmüş, biz halâ düşmanlarımızı ok ile öldürmeye çalışıyor ve çabalıyoruz."

"Bu sözlerimizden, bu teşbihimizden geçmiş ulemanın eserlerini, yazıp çizdiklerini istihfaf ve zayıf kılmak gibi bir fikrin husulünün muhakkak olduğu bizce de malum olduğu için ifadelerimizi biraz izah mecburiyetinde bulunuyoruz... Kendisine riayet ve ihtimamın gerekli olduğu işlerden birisi de hal ve zamanın iktizasıdır. Bu, o kadar doğaldır ki biz evrenin herhangi faaliyet noktalarına baksak orada durumun gereğini metbu olarak görüyoruz. Hiç bir tabiat olayı, hiç bir yaradılış gerçeği yoktur ki bir iktiza neticesi olmasın." (2)

Demek ki, her şey, bir "iktiza", bir gereksinim veya bir zorunluluk eseri olarak başımıza geldi.

İşte biz, bu safhada, başımıza gelen "binbir musibet"ten kurtulmak için, harekete geçip, dinamik bir toplum olarak, kendi kendimize gereken saygı ve hoşgörü ile ilerlememiz gerekir.

(1) Celâl Nurî, Türk İnkılâbı, İstanbul/1927, sh: 134-135

(2) Ali Rıza (Sağman, v. 13/9/1965), İbretnümâ, İstanbul-1328, sh: 8 vd.

23 yıl önce
Yerinde saymak, ama ne zamana kadar?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu