|
Bin yıl unutulmayacak adam!

Kuvvetin üstünlüğüne değil hakkın üstünlüğüne tastamam "inanan adam"dı ve bu uğurda mücadele etmenin (sonuç ne olursa olsun) "zafer" olduğunu biliyordu.

Çünkü o "Hayat iman ve cihattır" ilkesini şiar edinmişti.

İnandığı değerler hususunda tarihin en büyük devrimcileri kadar tavizsizdi.

"İman"ının önündeki her engelin, her açmazın sadece ve sadece bir "imtihan" olduğuna inanıyordu.

Bu "imtihanı" geçmek için mücadele ettiği için de gittiği her yerde "Mücahit Erbakan" sloganları arasında karşılanıyordu.

En olumsuz, hatta "imkansız" koşullarda dahi asla "yeise" düşmez, azminde zerre miskali tavsama olmazdı.

Vesayet rejimi, 12 Eylül 1980''de düdüğü çalıp MSP dahil bütün siyasi partilerin ''iş akdini'' feshedince, "İslamcı kesim" bir şeylerin değişeceğine olan inancını üç aşağı beş yukarı yitirmişti.

Her köşeden "Bu işler partiyle pırtıyla olmaz!.." sesleri yükselmeye başlamıştı.

Merhum Erbakan bu seslere hiç aldırış etmeyip Refah Partisi''ni kurmak için kolları sıvadı.

Evet, bu seslere aldırış etmedi ama dışlamadı da!

Şefkatle yaklaştı.

Dahası, vesayet rejiminin istediği doğrultuda yeraltına inmelerine izin vermeyerek yeni kurduğu partiye katılmalarını sağladı.

Ne ki, ilk genel seçimde yüzde 3''lerde kaldı.

Özal''ın Anavatan Partisi büyük bir zafer elde etmişti. Dün gibi hatırlarım: Taha Akyol gibi birkaç köşe yazarı "ideolojik partilerin" artık tarihe karıştığını söylüyorlardı.

Söz konusu seçim sonuçları (İslamcı kesimde) 12 Eylül darbesinin ardından ikinci bir travma yaşattı.

Lakin…

Erbakan''da zerre sarsılma olmadı. Daha inançlı, daha kararlı bir şekilde yolunda devam etti.

Ve, nihayetinde başbakan oldu.

28 Şubatçıların cebren ve hile ile vatanın bütün kalelerini zapt ettiği, bütün tersanelerine girdiği, sivil toplum örgütlerini susturduğu, günümüzün demokrat köşe yazarlarının birçoğunu kendilerine ram ettiği bir dönemin ardından lideri olduğu Refah Partisi''nin kapatılmasına karar verildiğinde şöyle demişti:

"Bu karar tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükuneti muhafazaya her zamankinden daha fazla riayet etmeliyiz…"

Türkiye''yi istikrarsızlık bataklığına sokmak isteyenlerin hevesleri kursağında kalmıştı.

Erbakan hiçbir taşkınlığa izin vermemiş, "mütedeyyinleri" meşru yolların dışına sapmaktan korumuştu.

Fazilet Partisi kapatıldığında da tavrında bir değişiklik olmamıştı.

"Kurduğu bütün partiler kapatıldı!.." diyerek dalga geçtikleri halde meşru yolların dışındaki hiçbir mücadele biçimine izin vermedi.

Aynı duyarlığı 12 Eylül öncesinin en keskin anarşi ortamında da göstermiş, "İslamcı gençliğin" anarşiye bulaşmasına engel olmuştu.

Sadece Türkiyelilere değil, yeryüzünde ezilen bütün Müslümanlara kol kanat germeye çalışmıştı.

Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen''i, İsrailli bir yetkiliyle gizli gizli görüşme yaptı diye, 5 Eylül 1980''de gensoruyla düşürmüştü.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk ve tektir bu. Üstelik hepi topu 24 milletvekiliyle.

Filistinlilerin lideri Halid Meşal bir defasında şöyle demişti: "Erbakan bizim için çok önemlidir. Siyonizm''i ümmete anlatan çağımızın Abdulhamit''idir o. Filistin davasına en çok o sahip çıktı. Dünya Müslümanları Siyonizm''i ondan öğrendi..."

Erbakan, "karanlık oda rejimi" adını verdiği "vesayet rejimi"nin ağalarına Türkiye''nin er ya da geç demokratikleşeceğini söylüyordu.

Bütün mesele şuydu: "Kanlı mı olacak, kansız mı?"

Ortadoğu''da çok kanlı olmuş, halen de öyle olmaya devam ediyor.

Türkiye bu süreci kansız bir şekilde atlattıysa, yani, bin yıl süreceği söylenen "28 Şubat postmodern diktatörlüğü" kansız bir şekilde sona erdiyse bunda en büyük pay "Bin yıl unutulmayacak adam"ındır.

Sonsuz rahmet diliyorum.

13 yıl önce
Bin yıl unutulmayacak adam!
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet