|
"Sana ne lan benim yorumumdan"

Ortadan utanma defolmuş da bizim haberimiz mi yok? Bunlar nasıl işler yahu?!

Hoppalığın adı ne zamandan beri gazetecilik olmuş?

Mehmet Yakup Yılmaz''ın şu ettiği lafa bakın:

"Sana ne lan benim haberimden?"

Haber dediği de, Hürriyet gazetesinin türbanlı eşler hakkında yaptığı bir ''araştırmadan'' ibaret.

Öyle müthiş bir araştırma ki, anlatılır değil.

Hani, Ertuğrul Özkök birkaç gün önceki yazısında, bu araştırmacı gazeteciliğe imza atan arkadaşlarını ''günlerdir'' kutladığını ifade buyurmuştu. İşte o haber!

''Günlerdir'' kelimesiyle geçiştirdiği için, üst üste kaç gün kutladığını net olarak öğrenemediğimiz ''elemanlarının'' araştırmacı gazeteciliğini şu veciz ifadeyle takdim etmişti:

"Meclis''e giren milletvekillerinin kaçının eşi türbanlı, kaçının açık, onu buldular."

Buluş bu!..

Yazık ki yazık, AK Parti Balıkesir Milletvekili Cemal Öztaylan, mezkur buluşu takdir yerine tezyif ederek, "Milletvekillerinden hangisinin karısının başı açık? Sana ne lan? İşiniz mi yok?.." falan demiş.

Hal bu olunca da, bizim M.Yakup Yılmaz''ın tepesi atmış tabii:

"Sana ne lan benim haberimden?"

''Lan'' ifadesine kerhen yer verdiğini de, kendisini anlayışla karşılamasını ''ümit ettiği'' okuyucularından özür dilemeyi ihmal etmemesinden rahatlıkla çıkarıyoruz.

Muhatabına anlayacağı dille karşılık vermek zorunda kaldığı için bu ifadeyi kullanmak zorunda kalmış.

Demek ki, zat-ı alileri, özünde, çok kibar bir insan.

Yani, zorlayıcı koşullar olmadığı sürece asla edepsizliğe tevessül etmeyen bir kişiliği var. (Ne diyelim; Allah daha beter etsin.)

Hepsi iyi, güzel de, mevzuyu, ''lan''larla boğuntuya getirirsek, asıl meseleyi kaçıracağız!

Çünkü ortada üsluptan daha vahim bir muvazenesizlik var.

Benim eşimin başörtülü olup olmamasından sana ne diyen birisine, sana ne benim haberimden demek, ne demektir?

Bunlar ne biçim bir akıllardır?

"Benim eşim ister başını örter, ister örtmez kime ne?" çıkışına, "İstediğim haberi yaparım, sana ne?" demeye getirmek, nasıl bir ''mütekâbiliyet'' anlayışıdır?

Muhatabının da içinde olduğu bir haber yapacaksın, itiraz gelince de, "Sana ne lan benim haberimden?" diyeceksin!

E, aferin; Allah nazardan saklasın yani.

Bu zihniyetle ne tartışılabilir ki?!

Bu kafayla yapılacak her tartışma; hin-i hacette, "Sana ne lan benim yorumumdan?" aşamasına varmayacağını kim garanti edebilir ki!

İyisi mi, yol yakınken bu ''sevdadan'' dönmek lazım.

Aynı konuyu Ertuğrul Özkök''le tartışmak hiç değilse daha steril. En azından tutarsızlık ötesi tuhaf ''korelasyon'' denemeleri yok.

Ayrıca, üslubu da, (hangi gerekçeye sığınırsa sığınsın) M. Yakup Yılmaz kadar kaba saba değil. Deyim yerindeyse; o, karıncayı E5''e çıkartsa da, belini incitmiyor.

Gerçi, malum haberi, "fişlemek" tesmiye eden eşhasa, "küçük bir test yapmaya karar verdim." diyor.

Sanki bu ülkede başörtüsünden dolayı insanlar hiç aşağılanmamış!

Sanki onca insanın gururu incinmemiş de, "Siz kendinizi ''zenci'' olarak görmezseniz, başkaları da görmez" diyebiliyor.

Sanki başörtülü öğrenciler üniversite kapılarından kovulmamış da, mezkur habere itiraz edenleri, kompleksli olmakla suçlayabiliyor!

Cumhurbaşkanlığı seçimi mevzusunda bile tek dominant unsur olarak başörtüsü dillendiriliyorsa, kompleksin lafı mı olur?

Başörtüsü sorunu yaşanmış ve halen yaşanıyorsa, o haber, "fişlemekten" başka anlam taşımaz.

Bunu fehmetmek için de, "sosyolojik analiz"e falan ihtiyaç yok; biraz vicdan sahibi olmak kâfi…

Olsun ama, Bay Özkök''ün en azından bir tutarlılığı var; konudan uzaklaşmıyor.

Üstelik, sayesinde ''test'' oluyoruz, fena mı?

17 yıl önce
"Sana ne lan benim yorumumdan"
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu