|
Tekel işçilerinin arkasında kim var?

Nejat Uygur bir dizi film projesi vesilesiyle lütfetmiş ziyaretimize gelmişti.

Hafızam yorgun; tam olarak ne zamandı, unuttum. Lakin “28 Şubat” sürecine tekabül eden bir zaman dilimi olduğu kesindi.

Karakter yaratırken mesleklerden hareket etmenin daha faydalı olduğunu dillendirmiş, “Büyük Taştan Surat” lakaplı Buster Keaton ve Charlie Chaplin''in bütün filmlerini tekrar izlememi önermişti.

İçimden, “Woody Allen hıfzetmeye çalıştığımız bu çağda, hâlâ mı Buster Keaton!..” demek geçmişti.

Ne ki, söylediğini yaptım.

Bu vesileyle, ilerlemiş yaşına rağmen ondaki o olağanüstü çocuk safiyeti ve bu safiyeti çocuklara muntazam bir şekilde nakledişindeki sırrı daha bir çözdüm.

Sonra…

Andrzej Wajda''nın “Sinema ve Ben” kitabından, henüz yeni bitirdiği filmi asistanları vasıtasıyla çocuklara izlettiren Charlie Chaplin''in, “Çocuklar güldü mü?” diye müthiş bir heyecanla sorduğunu okudum.

Çocuklar güldü mü işlem tamamdır.

Sahiciliğin, samimiyetin, içtenliğin, velhasıl, safiyetin bir ölçüsü de çocuklar değil midir?

Nejat abiyle en son “Suya Düşen Akıllar” oyunumun “Afife Jale”deki gösteriminde görüşmüştük.

Oyun bittiğinde dakikalarca ayakta alkışlamak lutfuyla yetinmemiş, oyuncu arkadaşları tebrik etmek için kulise teşrif etmişti.

Şuncağızı atlamayalım:

Bizi ziyaret ettiği gün laf bir şekilde siyasete falan da gelmişti.

Günümüzün birçok demokrat köşe yazarı Erbakan''ı şeytanlaştırmaya çalıştığı o lanet olası dönemde, bütün siyasi liderlere eşit mesafede durduğunu ihsas etmiş, “Erbakan dahil hepsi beni sever…” demişti.

Sadece ve sadece “komiğin” peşindeydi.

O kaotik ortamda dahi günümüz telmaşa demokrat köşe yazarlarını fersah fersah aştığına tanık olduğum için, GATA''da yaşanan başörtüsü rezaletine verebileceği tepkiyi tahmin edebiliyorum.

Şu hale bakın:

Eşini, Necla Uygur''u, Başbakanının eşi arayıp ziyaret isteğini bildiriyor, hastane yönetimi, “Olmaz…” diyor.

Peki neden?

“Başörtüsü var…”

Başbakanın eşinden aldığı telefonun heyecan ve gururuyla hastane yönetimine (karşılama yapmaları için) haber veren Necla hanımefendinin aldığı cevap budur.

Nejat abi olsaydı bu fecaat karşısında, “Alo orası tımarhane mi?” derdi mutlaka.

Necla Uygur ne yapsın?

Ben veya çocuklarım başörtülü olsaydı ne olacaktı, diye sorsa ne fayda?!

Arayıp ne diyecek Emine Erdoğan''a?!

Başörtülüsünüz; bizi ziyaret edemezsiniz, mi diyecek?

Ne kadar korkunç değil mi?

“N''olur biz sizinle dışarıda buluşalım…” demek zorunda kalıyor!

Biri, Türk tiyatrosunun gelmiş geçmiş en büyük ustasının eşi; diğeri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının saygıdeğer eşi.

Ve, dışarıda buluşuyorlar…

Bu hali tahayyül edince, gözlerim dolu dolu oluyor!

Tıpkı…

“ART” televizyonunda Nuriye Atabey''in Tekel işçisi kadınları konuk ettiği dün akşamki programı izlerken olduğu gibi.

Başı açık, başı örtülü Tekel işçisi kadınlar el ele, kol kola, gözleri “kan çanağı anlamında” kenetlenmişler birbirilerine.

Çoluk çocuklarına hasret, 50 gündür hak arıyorlar sokaklarda…

Canlı yayında annelerine seslenirken çocukları, içim parçalandı!

Hele bir minik yavru vardı ki, henüz konuşmayı yeni öğrenmiş besbelli. Öyle bir “Anne ne zaman geleceksin, özledim seni…” dedi ki…

Annemi hatırladım!

Ağladım…

Kimse bana, Tekel işçilerini kullanıyorlar, demesin sakın!

Zira…

Bu söylem bana, “Başörtüsünü siyasal simge olarak kullanıyorlar…” söylemini fena halde hatırlatıyor!

14 yıl önce
Tekel işçilerinin arkasında kim var?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu