|
Takımım İspanya

Türkiye şampiyonada değil. Brezilya o eski görkemli görüntüsünün çok uzağında. Peki ben hangi takımı tutacağım. Bugün Almanya''nın mı yoksa İspanya''nın mı finale çıkmasını ve hangi takımın şampiyon olmasını isteyeceğim?

Lafı eveleyip gevelemeden söyleyeyim. Yeni takımım İspanya. Ben İspanya finale yükselsin ve sonunda da şampiyon olsun isterim. Onların ayağında top bir başka güzel. Adeta okşuyorlar meşin yuvarlağı. Birbirinden hiç ayrılmayan iki sevgili gibiler.

Rakiplerine fazla oynama hakkı tanımıyorlar. Oyunu istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Zaman zaman yavaşlatıyor, zaman zaman da hızlandırıyorlar. Dümen hep ellerinde.

İşin defans yönünü de çok iyi beceriyorlar, ofans yönünü de. En önemlisi de kalecileri dahil 11''i birden topu iyi kullanıyorlar. Pas isabetindeki mükemmel yüzdeleri ile rakiplerini moral olarak çökertiyorlar. Topla yeterince buluşamayan takım, her geçen dakika öz güvenini yitirir ve oyundan düşer. İspanya öncelikle işte bunu çok iyi başarıyor. Rakiplerini pasla yoruyor, daha sonra da yumruğunu indiriyor.

Topla olan takım topu kovalayan elde etmek isteyen takımdan daha az yorulur. İspanya''nın maç sonlarındaki fizik üstünlüğü işte özellikle bundan kaynaklanıyor. Psikolojik ve fiziki yorgunluk rakiplerinin en büyük dezavantajı olarak ortaya çıkıyor.

Tüm bunların ötesinde Iniesta ve Xavi gibi iki top cambazı ve David Villa gibi usta bir golcü ile İspanya''ya kafa tutmak çok zorlaşıyor. Almanya''da bizim Milli Takımımızı tercih etmeyen bizden biri Mesut Özil var. Onun takımı da futbolun gerçeklerini çok iyi yansıtıyor. Ancak dedim ya, benim takımım bu şampiyonada İspanya…

Kırkına kadar Üzülmez

İbrahim Üzülmez yeni bir sezona yelken açıyor. Geçenlerde demiş ki, ''Kırk yaşıma kadar oynarım''. Onda bu profesyonellik olduğu sürece kırk değil seksen yaşına kadar da oynar. Son sezonlarda Üzülmez''in bölgesine hep bir oyuncu transfer edilirdi. Bu sezon oraya hiç dokunulmadı. İsmail Köybaşı ile Üzülmez''e o mevkii teslim edildi. Herhalde ''Gerekirse Ekrem''de orada oynar'' diye düşünüldü.

Neden Mustafa Denizli raporunu verirken savunmanın soluna transfer istemedi? Muhakkak ki Üzülmez''e olan güveninden dolayı. Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Batuhan gibi yetenekli fakat yeteneklerini sahaya yansıtamayan gençler satılıyor, Üzülmez''e ise dokunulmuyor. Evet, bu tür oyuncuların dokunulmazlığı vardır. Ve bu tür oyuncular hep iddialıdır.

Ne demiş İbrahim Üzülmez: ''Quaresma etrafındaki kameraları kendi üzerimize çekmeliyiz''. Önemli olan işte bunu diyebilmek. Öylesine bir inanç içinde ki Üzülmez, kendisine ve arkadaşlarına hedef olarak Quaresma çizgisini seçiyor. ''Çalışmalıyız, çok çalışmalıyız, çok beğenilmeliyiz. Ancak bu şekilde ilgi çekeriz, varlığımızı devam ettiririz'' diye bas bas bağırıyor.

Gel de böyle adamlara hayran kalma, şapka çıkarma, hatta sırtında taşıma. Ah keşke, ikişer üçer kopup giden o gençler biraz Üzülmez ağabeylerine kulak verebilseler, biraz kaptanlarını örnek alabilseler.

Cim-bom''un da ''Silin''i var!

G.Saray''ın eski teknik direktör Feldkamp''ın geçen haftaki demeci tazeliğini yitirmedi. G.Saraylılardan daha çok F.Bahçeliler konuyu durmadan deşiyorlar. Feldkamp ne demişti: ''Adnan Polat ile aramız iyi. Ama ben takımın başındayken o antrenörlük yapmaya kalkınca anlaşamadık ve ayrıldık''.

F.Bahçeliler neden ortalığı karıştırıyorlar? Aziz-silinden sonra Adnan-silin de gündeme düştüğü için. Hem de en yetkili ağız Feldkamp tarafından.

Yarışın böylesi az görülür! ''Ben de silin varsa bak sende de var'' Vay be, iddialaşma böyle olur! İki başkana da kocaman kocaman aferinler. Neydi o reklam: ''Hepimiz Osmanlı bankasıyız. Yok birbirimizden farkımız''! Aynen öyle!

Aslında bu başkanlarımız neden takımlarının başına teknik direktör getiriyorlar! Kukla bir kondisyonere takımı çalıştırırlar, geri kalanı da kendileri hallederler! 11''i belirlerler, taktiği verirler! Oyuncu değişikliklerini şeref tribününden bildirirler! Ne tribünü hatta yedek kulübesinde oturur, oradan talimatlar yağdırırlar!

Gördünüz mü? F.Bahçe''nin ''Silin'' i olurda G.Saray''ın olmaz mı! Şimdi bence şu tartışılmalı: ''F.Bahçe''nin ''Silin''i mi büyük, yoksa G.Saray''ın mı''! Artık onu da siz yanıtlayın!

Şansız Kura

Bu Güiza tam bir çıban başı. ''F.Bahçe neden aldı, niçin aldı?'' diyemem. Adam İspanya''dan gol kralı olarak adıyla şanıyla geldi. Attığı gollerin çoğu jeneriklikti. Uzmanlık alanının gol olduğu çok net olarak ortadaydı. Yüksek maliyeti dışında eleştirilecek yönü yoktu. Ancak adam uyum sağlayamadı.

Bir rahatsızlığı var. Belli ki huzursuz. Vücut dili hep ızdıraplı. Ağlamaklı bir surat. Kaşlar düşük, gözler baygın ve yaygın. Hayattan bıkmış bir hali var. Attığı gollerde sevinç ve hüzün birbirine karışmış durumda. Ben psikolog falan değilim. Analizim bu kadar olur. Ancak, Güzia''da bir tuhaflığın, bir garipliğin olduğu kesin.

İşte yine ülkesinden rötar yaparak döndü. Sağlık kontrolüne gitmiyor. Antrenmanlara sakatlık gerekçesiyle veya bahanesiyle katılmıyor. Bu naz değil, resmen kapris. Arabayı yokuşa sürüyor. Belli ki kafasında tilkiler cirit atıyor. Psikolojik savaş yapıyor. Gitmek için zorluyor, yoruyor.

Bu şekilde davranarak kulüpte, ''Aman şu beladan bir an önce kurtulalım'' düşüncesini yaratmak istiyor. Böylece bonservis ücretini düşürmeyi ve gidişini kolaylaştırmayı planlıyor. Elbette kendi aklınca.

F.Bahçe bu tuzaklara düşmez. Ancak yolların ayrılmasında yarar var. Artık bu birliktelik zarar getirir.

F.Bahçe Güiza''yı istemiyor, Güiza da F.Bahçe''yi. Zorla evlilik olmaz. Aşı tutmadı, Güiza kafadan biraz problemli çıktı. ''Şanssız kura'' işte buna denir.

14 yıl önce
Takımım İspanya
Endülüs’ten Doğu Türkistan’a
“Kemalist modernitenin akademisi”nden bir ressam
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu