|
ABD ve İngiltere sadece Ukrayna savaşını mı kışkırttı?

Son zamanlarda Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da Müslümanlara yönelik saldırıların yeniden arttığına dair haberler okuyoruz. Ne yazık ki bu saldırılar belirli aralıklarla ve düzenli bir şekilde yapılmaktadır. Eğer bu saldırılar görüldüğü gibi belirli aralıklarla ve bir sistem dâhilinde yapılıyorsa muhakkak bir siyasetin yansıması olarak düşünülmelidir. En son saldırı Kanada’nın Toronto şehrinde bir camiye yönelik olarak teravih namazı çıkışında yapıldı. Saldırganların rastgele ateş ettiği bildiriliyor.

Batı ülkelerinde Müslümanlara yönelik saldırılar, üzerinde düşünülmüş ve çerçevesi iyi çizilmiş bir siyasetin yansımasıdır. Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakip siyasî partiler, Müslümanlara ne yapmalı sorusunu, siyasî bir mesele olarak ciddî biçimde tartışıyor. Marine Le Pen ile Emmanuel Macron arasında derece farkından bahsedilebilir fakat meselenin siyasallaştırıldığı ve canlı tutulduğu çok açıktır. Bu çerçevede özellikle Fransa’nın 1980’lerin sonundan itibaren Müslümanlara yönelik ötekileştirici tutumu sistemli bir şekilde canlı tuttuğunu söyleyebiliriz. Esas üzerinde durulması gerekli olan ise Fransa derin aklını temsil edenlerin bu tutum üzerinden daha genel bir siyasete yönelmiş olmasıdır. Fransa, böylelikle, hem Afrika’daki eski kolonilerinde hem de Doğu Akdeniz’de, takip ettiği saldırgan siyasete meşru bir zemin oluşturmaktadır. Bu açıdan Müslümanlara yönelik saldırgan siyasetin Fransa kamuoyunda oy tabanının genişlemesine imkân vermesi takip edilen siyasetin başarısı olarak görülebilir. Kanada’da meydana gelen saldırılar da Müslüman karşıtlığı üzerinden yeni siyaset arayışlarına karşılık gelmektedir.

1991’de Irak’ın işgali ile Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleriyle İslam dünyası arasında yeni bir dönem başlamıştı. Aynı ülkeler 2003’te Irak’ı ikinci defa işgal etmişler ve İslam’ın merkez coğrafyasına yönelik umumî bir siyasetten hareket ettiklerini göstermişlerdi. Batı kamuoyunda ve bütün dünya nazarında Batı’nın saldırgan tutumu, değerler siyaseti ile meşru bir çerçeveye oturtulmak istenmişti. Görünüşe göre çatışma demokrasi ve totaliter rejimler arasındaydı. Soğuk Savaş dönemi sona erdiğinde liberal demokrasinin zaferini ilan ederken de aynı coşku içindeydiler. Fakat özellikle 2013’ten sonra değer temelli propagandanın meşrulaştırıcı gücünde zaaflar görüldü. Hem Doğu Avrupa ülkelerinde hem de Mısır ve Türkiye’de değer temelli rejim değişikliği arayışlarına girmişler fakat başarılı olamamışlardı. Özellikle Türkiye’deki başarısızlık dengeleri değiştirebilecek bir potansiyel taşımaktaydı. Türkiye, yakın coğrafyasını etkileyebilecek bir güce dönüşebilirdi. Böylelikle coğrafyanın genelinde sarsıcı gelişmeler olabilirdi. Türkiye, Müslüman olmayan ülkeleri de etkileyebilirdi.

2013’ten sonra Müslümanlara yönelik terör suçlamaları peyderpey azaldı. Uzun bir dönem İslam ile terörizm eşleştirilmişti. İslam’ın bir inanç sistemi olarak terörü beslediği yönünde yorumlar yapılmıştı. Fakat kısa bir süre içinde Batı ülkelerinde Müslümanlara yönelik saldırılarda büyük artış görülmeye başlandı. Türkiye’de liberal demokrasi taraftarlığının ideolojik bir tutuma karşılık geldiği bilinmektedir. Liberal muhafazakârlar da benzer bir tutumu inanç seviyesine çıkarmışlardır. Bu çevrelerin son otuz yılın gelişmelerini Avrupamerkezci bir bakış açısından görmeleri tabiî sonuçtur. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen herhangi bir olayı Batılı değerleri temel alarak yorumlamaktadırlar. Baktıkları açıdan Fransa’da, Kanada’da ya da diğer ülkelerde Müslümanlara yönelik terör saldırılarının görülmesi neredeyse imkânsızdır. Çünkü bu olaylar onların kör noktalarında yaşanıyor. Görseler dahi arızî bir durum olarak niteleyeceklerdir. Dolayısıyla onlar açısından Batılı değerlerin aşındığı söz konusu edilemez. Aynı şekilde onlar için eski koloni ülkelerine yönelik saldırgan tutumlardan bahsetmenin de bir anlamı yok. Çünkü oralarda da totaliter rejimlerin hâkimiyeti var ve dış güçler yoktur, hatayı kendilerinde aramaları gerekir. Ukrayna Savaşı’ndan sonra değer temelli ayrışmanın kapsamı genişletildi ve 1990’lardan sonra Rusya yeniden Doğu kategorisine dâhil edildi.

ABD ve İngiltere’nin Ukrayna Savaşı’nda kışkırtıcı bir rol oynadığı üzerinde duruldu. Bu çok önemli bir tespittir. Fakat gelişmelerin daha iyi değerlendirilmesi için kışkırtılanın sadece Rusya ve Ukrayna olmadığını belirlememiz gerekir. Batı Avrupa ülkeleri de bu kapsamdadır.

#ABD
#İngiltere
#Ukrayna
2 yıl önce
ABD ve İngiltere sadece Ukrayna savaşını mı kışkırttı?
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
Arapça tabelalar ve yeni CHP