|
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, Parnas akımına mı mensup?

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının 9 Eylül 1922’nin yıldönümü için hazırlanan afişlerde “barışın ikinci yüzyılı” ifadesini tercih etmesi, elbette, dikkat çekiciydi. Bu sebeple ilgili afiş gündeme taşındı. Fakat afişe edilen ifadenin ayrıntılı bir analizi yapılamadı. Böylelikle ifadenin bir düşünme biçimini yansıtıp yansıtmadığı ve bunun da İzmirliler açısından bir anlam taşıyıp taşımadığı sorusu cevapsız kaldı. Benzer ifadeler İzmir özelinde belirli aralıklarla tekrar edilmişti. Bu da afişe edilen ifadenin tesadüflerin eseri olmadığını göstermeye yeterdi fakat yine de böylesi çıkışların bir düşünme biçimine karşılık gelip gelmediği sorusu hâlâ boşlukta asılı durmaktadır. Zaten İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı dünya genelinde etkili olan bir kelimelik mesaj akımına “kurtuluş” ile katılınca, sarf edilen ifadenin devamlılık arz eden bir tutumu yansıtıp yansıtmadığı hususu önemini yitirmiş oldu. Hâlbuki soru önemlidir ve cevap beklemektedir.

9 Eylül’ün Türk tarihi açısından önemiyle ilgili yeni bir söz söyleyecek değilim. Fakat geri planda kalan bazı hususları hatırlamamız gerekiyor. Çünkü o gün kazanılan zaferin değerini Yunan ordusunun denize dökülmesiyle sınırlı tutamayız. Yunanistan’ın Türkiye ve Anadolu ile ilgili hayalleri suya dökülmüştü fakat bunları körükleyen, besleyen, canlı tutan ve hatta yeniden hayat veren daima Avrupa devletleriydi. 19. yüzyılda Türkiye ve Avrupa ilişkilerinin seyrini Yunanistan’a verilen desteğin yansımaları üzerinden takip ettiğimizde, çok önemli hususların dikkatlerden kaçtığını fark ederiz. Özellikle edebî ve fikrî hareketler, neredeyse tamamen ihmal edilmiştir. Hâlbuki bu hareketlerin etkileri bugünümüzü dahi şekillendirmektedir. Öyle olmasaydı “barışın ikinci yüzyılı” gibi bir ifade hayat bulamazdı.

19. yüzyıla damgasını vuran edebî ve fikri hareketler her zaman Avrupa tarihi merkeze alınarak açıklanmıştır. Biz de bunu sorgulamadan tabiî bir durum olarak kabul etmişiz. Bu sebeple, örneğin, 1828 tarihli Victor Hugo’nun “les orientales” adlı kitabındaki şiirlere ilham veren duygusal yakınlıkların anlamı üzerinde durmamışız. Aynı şekilde Parnasyenlerin niçin bu kitaptan esinlendikleri sorusuna da cevap arama gereği duyulmamıştır. Oysa 19. yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran edebî toplulukları ve bağımsız şairlerimizi Parnas ekolü olmadan izah etmek neredeyse imkânsızdır. Bu akımın sessizlik, sükûn, asudelik, ölçüde mükemmellik, müzikalite gibi hususiyetlerini açıklamak için Yunan heykel sanatına ve paganizme yoğunlaşmak gerekir. Ancak bu şekilde ilgi çekici sonuçlar görülebilir. Batı hayranlığı olarak tanımlanan özellikleri uzaklarda aramanın anlamlı olmadığı çok açıktır. Bir düşünme biçimine işaret ediliyorsa yakınlara da bakmak gerekir.

Emperyal çağ olarak tanımlanan 19. yüzyılın özelliklerinin yeniden hayat bulmakta olduğuna yönelik tespitleri önemsemek gerekiyor. Çok daha açık ifadelerle söylemek gerekirse ABD öncülüğündeki emperyalizmin çözülmekte olduğu bir dönemi yaşıyoruz. ABD emperyalizmi 19. yüzyıl kolonyalizminden farklı olarak bağımlı yapılar ve iktisadî araçlar üzerinde yükselmişti. Emperyal merkezlerin temsilcisi olan bağımlı yapıların 15 Temmuz 2016’da yaşadığı mağlubiyeti ciddiye almamız gerekir. Bunun etkileri Türkiye ile sınırlı değildir. ABD’nin Afganistan’ı terk etmesini bağımlı yapıların mağlubiyeti ile ilişkilendirmeden izah etmek zordur. Bir devlet olarak Yunanistan’ın Türkiye karşıtlığı ile öne çıkması da bağımlı yapıların kaybetmesinin bir sonucudur. “Barışın ikinci yüzyılı” gibi oldukça iddialı bir ifadenin afişe edilmesini ancak bu çerçevede bir yere oturtabiliriz. Yunanistan 19. yüzyılda olduğu gibi tekrar Batı Avrupa ülkelerinin rüzgârı ile harekete geçiyor ama İzmir’de “barışın ikinci yüzyılı” teması işleniyor. Bunu, anlamlı bir konumlanma arayışı olarak görebiliriz. Kolonyal ilişkilere yeniden odaklanmak gerekiyor.

Osmanlı hiçbir zaman emperyalist değildi. Osmanlı’nın farklı coğrafyalardaki varlığı ile Batı Avrupa emperyalizmi arasında benzerlikler olduğunu söylemek için kolonyalizmin mahiyeti hakkında hiçbir şey bilmemek gerekir. Aynı şekilde sınıf çatışması ekseninde kalarak uluslararası ilişkileri “sömürge” kavramının perspektifinden anlamak da mümkün değildir. Her ikisinin sonucu coğrafyaya yabancılaşmaktır. Toprağa dayalı hegemonya biçimlerinin yeniden tesis edilmek istendiği bir dönemi anlamak için Osmanlı’nın kolonyalizm karşıtı mücadelesini yeniden ortaya çıkarmamız gerekir. Bugünkü Türkiye’yi anlamının yolu da oradan geçiyor.

#İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
#Yunanistan
#ABD
#Avrupa
2 yıl önce
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, Parnas akımına mı mensup?
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek