|
Üç devir İslâmcılık

Rahmetli Kemal Karpat, “İslam’ın Siyasallaşması” adlı kitabında “siyasallaşma” kavramına bilinen anlamda olumsuz bir yaklaşım yüklememiştir. İslâmcılık üzerine yapılmış en önemli çalışmalardan biri olan bu kitapta Türkiye’de geçerli olan açıklama biçimlerinden farklı olarak müstemleke olayı üzerine gidilmiş ve Müslümanların Batı kolonyalizmine karşı mücadelesi öne çıkarılmıştır. Bilindiği gibi Türkiye’de geçerli olan yaklaşım biçimlerinde iki asra yaklaşan dönemde ortaya çıkmış çok önemli şahıslar birtakım konularda ileri sürdükleri görüşlerle öne çıkmaktaydı. Bu görüşler de genel olarak dinî eksende şekillenmişti ve tartışmalıydı. Özellikle seksenli yıllarda Batılı araştırmacıların eserlerinde de bu görüşler ön plana çıkarılmıştı. Fakat Kemal Karpat bu şahısları İngiltere, Fransa ve Rusya gibi kolonyalist devletlere karşı mücadeleleriyle ele almıştı. Karpat’ın eserinde yeni bir bağlam ortaya çıkmaktaydı. Bu yeni bağlama göre hem ileri sürülen görüşler hem de birtakım olaylar tekrar değerlendirilebilirdi. Araştırmacılar bu yeni bağlamı ne kadar fark ettiler ve eserlerine yansıttılar sorularına cevap verecek değilim.

İslamcılık düşüncesinin ortaya çıkışını kolanyalizmle ilişkilendirdikten sonra örneğin ıslahat çalışmalarını farklı dönemlere göre ele almak mümkün olabilir. Buna göre aralarında karşılaştırma yapmak da mümkün olabilir. Bilindiği gibi ıslahat çalışmaları geçmiş asırlarda da yapılmıştır. Bugün bile cedit ve tecdit gibi kavramları salt ileri sürülen görüşlerle sınırladığımızda konuyu anlamak neredeyse imkânsızdır. Bu da dönemlerin anlaşılmasını zorlaştırır. Sonuçta bugünkü kuşaklara taraftar olmaktan başka yol kalmaz. Örneğin yıllarca İslamcılık ve İslamcılarla ilgili olumsuz yaklaşımlar siyasal kavramı üzerinden dile getirildi. Bu, Türkiye için de geçerlidir. Bu türden olumsuz yaklaşımları özellikle birtakım dinî gruplar da benimsemiştir. Meselenin bu yönü üzerine gidilmemesi son derece önemlidir. Zira bu gruplar hemen hemen her devirde siyasal tercihleriyle dikkat çekmişlerdir. Ne sorusu kadar niçin sorusu da sorulmalıdır.

Karpat’ın kitabı 19. yüzyılın ikinci yarısına ışık tutuyor. Bu dönemde İslamcılık düşüncesi ortaya çıkmış ve Doğu İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerin merkezine yerleşmişti. Bu, diğer antikolonyalist düşünceler için de geçerli bir durumdu. Karpat’ın ışık tuttuğu dönem Birinci Dünya Savaşı’nın nihayete ermesiyle birlikte sona erdi. İslamcılık açısından 1950’lerle birlikte ikinci dönem başlar. Bu dönemin alamet-i farikası da antikolonyalizmdir. Dekolonizasyon sürecinin başlamasıyla birlikte İslamcı düşüncede ve akımlarda bir canlılık görülür. Birinci dönem ile ikinci dönem arasında büyük bir farklılığı gözden kaçırmamak gerekiyor. İlkinde İstanbul merkezli bir süreç vardı. Karpat bunu açıkça söyler. İkinci dönemde Fas’tan Hindistan’a kadar uzanan geniş bir alan İslamcılık açısından hareketlidir. Bu dönemde bariz bir merkezden bahsetmek zordur. Fakat Cezayir, Mısır ve Pakistan’ın öne çıktığına şüphe yoktur. Bu, İran için de geçerlidir. Mevdudî, Ali Şeriati, Seyyid Kutup ve Malik bin Nebi’yi aynı torbanın içine atarak benzer ve farklı yönlerini belirsizleştirmekle sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz. Kimi Fransa’ya, kimi İngiltere’ye kimi de ABD’ye karşı açık mücadele içindeydi. Bu dönem de 90’lı yıllarla birlikte sona ermiştir. ABD öncülüğünde yeni emperyalizm çağı İslam coğrafyasında büyük bir yıkıma sebep oldu ve İslamcı hareketler üzerinde ciddî bir baskı oluştu.

Günümüzde ise özellikle Afrika ülkeleri merkezinde yeni bir hareketlenme yaşanıyor. Bunun yeni bir döneme tekabül edip etmeyeceğini söylemek için henüz çok erken. Fakat özellikle Kuzey ve Batı Afrika’da Fransa karşıtı hareketlerin ortaya çıkması oldukça önemlidir. Bu türden gelişmeleri hem Rusya gibi başka bir devletin desteğine bağlamak hem de devamlılığı görünmez kılıp tesadüflerle izah etmek yanıltıcı olabilir. Örneğin Cezayir bağımsızlık savaşı birçok sorunlarla birlikte başarıya ulaşmış ve Cezayir, devlet olma başarısını göstermişti. Hatırlanacağı gibi Fransa 1990’ların hemen başında bu ülkeye yeniden müdahale ettikten sonra Cezayir büyük bir karmaşaya sürüklendi. Bütün bu baskılara rağmen el Kaide ve türevleriyle ilgili olarak ABD menşei şüphesi hiçbir zaman bertaraf edilemedi. Bu şüpheyi komplo diye geçiştirmek için başka bir yerde durmak gerekir. Yine otuz yılı aşan sürede sekter yapıların sosyal tabanı oluşmadı. Cezayir, Libya, Mısır gibi ülkeler kalıcı bir çöküş yaşamadı ve bu da Fransa karşıtı hareketleri etkiledi. Bunlar yeni bir dönemin başında olduğumuz kanaatini daha da güçlendirmektedir.

#Aktüel
#Tarih
#İslam
#Din
#Selçuk Türkyılmaz
9 ay önce
Üç devir İslâmcılık
Haniye’nin mesajları
Orta yol doğru istikameti gerektirir
Korksak mı?!
Londra izlenimlerim, beklentiler ve riskler
Türkiye’nin enerjisi