|
Üçüncü yıldönümünde 15 Temmuz

Darbeye dair birtakım emareler söz konusu olsa da 15 Temmuz 2016 gecesinde yaşanılan olağanüstü olaylar çoğunluk üzerinde bir şok etkisi yarattı. Darbe ve İşgal Girişimi, FETÖ’nün sivil ve asker elemanları için beklenilen gelişmeydi çünkü onlar o geceyi hedeflerine ulaşmak için en büyük saldırı olarak planlamışlar. Örgüt içinde o gecenin önceden bilindiğini gösteren işaretler var.



Aradan geçen üç yıllık zamanı, 2009’dan sonra gelişen olaylar çerçevesine dahil etmek gerekir. 2008 küresel ekonomik krizinden hemen sonra Erdoğan’ın Davos’ta Filistin sorunu bağlamında gösterdiği tepkiyi Amerikancı hegemonyanın temsilcileri gerçek manada küresel bir gelişme olarak algıladı. Bu tarihten sonra Türkiye’yi durdurmaya ve hedeflerinden uzaklaştırmaya matuf saldırıların mahiyetinde çok sert bir değişim yaşandı. Küresel emperyalizm muhafazakâr dindar kategoriye dâhil edilen ve sonradan FETÖ olarak tanımlanan bir yapının öncülüğünde Türkiye’yi içeriden teslim almaya çalıştı. Bunun tarihî bir adım olduğunda şüphe yoktu. O ana kadar görünürde ideolojik kamplaşmalar üç tarz-ı siyasetin dışına taşmış değildi.

İlk defa dindarlar arasında oluşan bir yapı dindarları temsil eden bir siyasî partiye karşı açık savaş başlattı. Bunun bir yanılgı olduğu da kısa zamanda anlaşıldı. Temel hedefleri Türkiye’yi içeriden ele geçirmek ve Batı adına yönetmekti. Türkiye örgütlü saldırı altında olmasına rağmen kendi içinde örgütlenemedi. Erdoğan’ın yalnızlığı birbirini takip eden saldırılarla tekrar görüldü. 2009’dan sonra yaşadığımız birçok olay olağanüstüydü. Erdoğan’ın yalnızlığı toplumsal örgütlenmenin her kademesinde kendini gösteriyordu. Onunla birlikte hareket etmeye çalışan insanlar da yukarıdan aşağıya doğru dramatik bir yalnızlık içindeydi.

Saldırıları püskürtürken yalnızlığı pekişen Erdoğan’a mümasil onunla birlikte savaşan insanların yalnızlığı da dramatikti. Bu durumu tanımlamak ve tasvir etmek gerekir. Çünkü benzer bir durumun hâlâ geçerli olduğunu biliyoruz. Dershane tartışmalarının başladığı günden itibaren siyasî partiler, siyasî şahıslar, bürokratlar, sivil toplumda etkili olan şahıslar, memurlar vs arasından FETÖ’ye haksızlık yapıldığını söyleyen çok kimse oldu. Erdoğan, açıkça FETÖ okullarından uzaklaşılması gerektiği uyarısında bulundu. Çoğu anne baba çocuklarını onların okullarından hemen almış olsalar da önemli sayıda insan bu çağrıya uymadı. Bu da sürecin ne kadar zor geçeceğini gösteriyordu. Aynı şekilde FETÖ’nün diğer kurumlarıyla ilişkilerin kesilme sürecinde de ciddî bir yavaşlık vardı. Bunun Erdoğan’a ve devlete meydan okumak anlamı taşıdığı sonradan anlaşıldı. Türkiye büyük bir saldırı altındaydı ve bunun bilgisi halkla paylaşıyordu. Fakat örgütlü yapı içinde olanlar bu çağrıyı duymazdan geldi.

15 Temmuz’da yaşadığımız büyük saldırının son olmadığını o gecenin öncesinde yaşanan sürecin devam etmesinden anlamak mümkündür. Erdoğan ve onun gibi düşünenler FETÖ’nün Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail adına Türkiye’yi içeriden ele geçirmek istediğini gündeme getiriyor ama başta muhafazakâr muhalefet olmak üzere farklı örgütlü yapılar bu uyarıları önemsizleştiriyor. Bu uyarılara kulak vermek bir yana 17-25 Aralık’ta örgütle ilgili tam bir kanaat oluşmasına rağmen farklı yöntemlerle sürecin zaafa uğratılması yönünde adımlar atılıyor. FETÖ olayının mağduriyet ve masumiyet çerçevesine sıkıştırılması bir körleştirme saldırısıdır. Bunların da örgütlü bir davranış olduğunu söyleyebiliriz. Bu örgütlü davranışları da “muhafazakâr muhalefet” kavramıyla tanımlamanın sakıncası yok. Dershane tartışmalarının başladığı günden itibaren Erdoğan’ın karşısında konumlanan örgütlü yapılar partileşme süreciyle siyasî bir meşruiyet kazanacaklar. Bu sürecin içinde yer alanların FETÖ konusunu görmezden geldiklerini ve yok saydıklarını kendi ifadelerinden anlamak mümkündür. Bu, onların muğlâklık oluşturma çabalarından kaynaklanıyor.

Muhafazakâr muhalefet siyasî muğlâklıktan besleniyor. Kesinlikten kaçınıyorlar. Bu muğlâklık söylem ve eylem düzeyinde geçerlidir. Söylem düzeyinde FETÖ konusu hukuk alanına sıkıştırılıyor. Böylelikle klasik liberal söyleme alan açılıyor. 15 Temmuz, darbe ve işgal girişimi, iç işgal, Batı adına ülkeyi teslim alma, PKK-PYD terör koridoru, Doğu Akdeniz, ülke güvenliği, gizli bilgilerin Amerika ve İsrail’e verilmesi, Erdoğan’ı öldürmeye yönelik tam teşebbüs ve bu bağlamda yüzlerce şehit ve gazinin mağduriyet ve masumiyet parantezine alınması basit bir gelişme değildir. Bunu yapanların “ahmak” olduğunu düşünemeyiz.

#15 Temmuz
#FETÖ
5 yıl önce
Üçüncü yıldönümünde 15 Temmuz
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle