|
İnsan neden yorulur?

İnsanı insan yorar en çok, iş değil!

Sözü anlamaz insan ve yorar insanı. Anlatırsın, anlıyormuş gibi dinler, hatta anlattığın konuyu senden iyi biliyormuş gibi dinler, bildiğim bir şeyi bana niçin anlatıyor diyen ukala bakışlarla dinler, iki soru sorsa anlayacaktır ama yanlış bir soru sorarım da anlamadığım anlaşılır endişesiyle bir soru bile sormadan dinler; aynı meselede, aynı yerden, aynı şekilde, aynı hatayı onuncu kez yapar ve anlamadığı senin tarafından bir kez daha anlaşılır ama onun mazereti vardır, bahanesi vardır, söyleyecek bir ton sözü vardır, açıklaması vardır, bir tek anlamamışım itirafı yoktur, yorulursun!

İnsanı en çok insan yorar, iş değil!

Meramını anlatamaz insan ve yorar insanı. Kendini ve derdini ifade edecek cümleleri kurabilecek kabiliyeti yoktur, diploması vardır ama konuştuğu lisana zerre kadar vukûfiyeti yoktur, kendi menfaati söz konusu olan yerde başkasına karşı insafı ve adaleti yoktur, durduğun yere çıkacak çapı yoktur, bu yokluğun kendisindeki varlığına dair bir fikri yoktur; baktın olmuyor, sen bin bir çabayla inersin oraya anlamaya çalışır, dinlersin, o rahatlasın ve anlatabilsin diye sen de bir iki saçmalarsın ama oraların acemisisindir, komik duruma düşersin, anlamaya çalışıyorum derken anlaşılmaya muhtaç hale gelirsin, yorulursun.

İnsanı iş değil, en çok insan yorar!

Meşgul olduğu işi biliyorum zanneder insan ve yorar insanı. Bin defa gidip geldiğin yola daha üçüncü kez çıkmadan sana yolculuk hikayeleri anlatmaya başlar; ‘sen gündüz gittin hep bunun bir de gecesi var’ diyecek olursun duymaz bile, ‘kışın bu yol çetrefildir sen yaza kanma’ dersin ben kışın doğmuşum diye mukabele eder, ‘sen hep üç kişiyle gittin aman dikkat et on kişiyle giderken mevzu başkalaşır’ dersin kendisine güvenmediğini zannedip sitem eder, ‘dokuz yüz otuz üçüncü gidişimde bir kestirme yol görmüştüm’ dersin ben ilk gidişimde oradan gittim zaten diye sırıtır; bir işi adam gibi analiz edip hakkını vermek için onlarca ayrı parametreyi, onlarca farklı durumda onlarca başka açılardan değerlendirmen gerektiğini bilir, bildiğinin ötesinde bir şeylerin de olduğunu sezdiğin için biliyorum diyemez susarsın, ama o bir tek yerden bakar, iki açıyı gözünün önüne getirir, meselenin bildiğinden ibaret olduğuna vehmeder hep; en sonunda yağmurlu bir gece vakti, onbeş kişiyi bindirdiği arabayı uzun yoldan giderken perte çıkarır; sen o mahcup olmasın diye demiştim bile diyemezsin ama onu lastiğe, kasise, arabaya, ‘sevgili kendisi’nden başka her bir sebebe verip veriştirirken görünce yorulursun.

İnsanı iş değil, insan yorar en çok!

Neyi nasıl yapması gerektiğini bilmediği için yorar insanı insan. Koordine etmeyi, insan yetiştirmeyi, ekip kurmayı, organizasyon yapmayı, verimli çalışmayı, neyi neye nasıl öncelemesi gerektiğini bilmediği için yapılması çok da gerekli olmayan bir saatlik işi üç güne yayar, bu arada mutlaka yapılması gereken onlarca iş bir köşede birikir; aklı karışır, ayağı dolaşır, gecesi gündüzüne girer, doğru çalışmayla on işe bir gün yetecekken işi yanlış yapışıyla bir işi on günde yapamaz, yorulur; işin neticesini beklemekten, iki güne bir o işi ona hatırlatmaktan, ne oldu diye geriye dönüp bakmaktan ileriye bakamaz hale gelirsin, kafanda başkasının beceriksizliklerinden dağ gibi biriken anlamsızlıklar silsilesi ile uykuların kaçar, keyfin kaçar, yorulursun.

İş değil, insanı en çok insan yorar!

Keyifsizliğini, huzursuzluğunu, alakasızlığını insanın ayaklarına ağırlık yapıp bağlayarak ve bu suretle göklere süzülmesine mani olarak yorar insan. İnanmak, niyet etmek, arzu etmek, ben bu işi aslanlar gibi yaparım demek başarmanın yarısından çoğuna tekabül eder; bunu böylece bilip yola çıkarsın ama hiç olmazsa bir tebessümle yükünü alması gerekenler somurtarak, olmaz diyerek, şöyle olmazsa ben yokum diyerek, böyle olursa zor olur diyerek; sıkıntısız işte hayır olmadığını ve hiçbir işin sıkıntısız olmayacağını bilmedikleri için daha yola çıkmadan olası sıkıntıların fikri altında ezilerek ve bunu sana durmaksızın hatırlatıp seni de ezerek, yük olurlar gönlüne; hiçbir şey yapmadan yorulursun.

İnsanı iş değil bir başkası hiç değil en çok kendisi yorar!

Çünkü biraz vefasız ve insafsız olsa, bir parça umursamaz ve vurdumduymaz; eline kılıcı alıp gözü kapalı önüne geleni doğrayacak kadar kalpsiz olsa, yola çıkmadan evvel kızdıklarına yolun bir yerine geldiğinde dönüşmeyi kabul edecek kadar haysiyetsiz olsa, başarmak için kendini yitirmeyi göze alacak kadar onursuz olsa yorulmaz insan!

Yorulmak gönül sahiplerinin eğlencesidir buradan bakınca ve Neşet babaya rahmet olsun, aşkınan koşanlar yorulur en çok! Taş taşısan akşama kadar, uyursun geçer zira; aklında bin tilki dolansa birinin kuyruğu diğerine değmeyen; bir keyifli dost meclisi, bir güzel manzara, bir sinema filmi unutturur cümle tavuk hesaplarını ama gönlün yorulmuşsa, anlamını kaybeder bütün yapılması gereken işler, boşa çıkar yürünmesi elzem olan tüm yollar ve anlarsın ki teselli olamaz hiçbir şey sana o gönlü verenden başka!

#İnsan
#Vefa
#Neşet Ertaş
2 yıl önce
İnsan neden yorulur?
Turizm uğruna
Mermer atıklarının muhteşem geri dönüşümü
Tasarruf sandığı
ABD-Çin rekabetinde popülizm, korumacılık ve ulusal güvenlik
‘Şişman Kadın’ kim?