|
Katmerli yanlışlar kumpanyası

“Eski zamanda bir sıbyan mektebinde çocuklar yaramazlık yapmışlar. Muallim de kızıp bağırırken yoldan geçen bir ârif-i billah hazret bunu duymuş. Sıbyan mektepleri mâlumunuz fevkânî olur, yani sıfır kotunda olmaz. Altta çeşme falan olur, üst kata çıkılır, tek sınıftır zaten.

Bakmış hoca asabî, küçüklere elif cüzü okutuyor. Onu yatıştırmış “ne yaptılar?” demiş. Çok yaramazlık yaptılar, ders çalışmıyorlar diye mukabele etmiş hocaefendi. Hazret Bismillah demiş, hocanın gözünü mesh etmiş. Hoca bakmış ki istikbali görüyor. “Bunlar kömürcü, külhanbeyi, arabacı olacak çok zorlama, hepsinin kaderi belli. Fatiha’yı bilsinler yeter. Bu, imam olacak, üzerinde dur. Kıraatini düzeltsin. Kader öyle yazılmış.” demiş. Ben bu hikayeyi işittim, kırk sene akademide tatbik etmeye çalıştım. Çok da güzel oldu.”

Öyle şey olur mu, istikbali nasıl görmüş, bu haksızlık değil mi gibi sorularla meşgul olmaktan hisseden behredar olmaya imkan bulamayan akıllılara, akıl ihsan eden Allah’tan aşk niyaz eder, kıssanın içindeki hikmeti idrâk ile inceden bir âh çeken gönüllere muhabbetle selam ederiz. Prof. Dr. Sa’düddîn Ökten Bey Hocam bir sohbetinde anlatıyorlar bu menkıbeyi. Duydum, yüzümde bir tebessüm, içimde bir sızı, kalakaldım öyle.

Pek çok meselede olduğu gibi maarif mevzuunu da batıdan ithal çarelerle hale yola koymaya çalışıyoruz ve ne yapsak olmuyor. Öyle yirmi sene, yüz sene filan değil, Tanzimattan bu yana deva bulamadık bu derde. Nasıl bulacağız ki? Burada kaybettiğimizi iki buçuk asırdır orada arıyoruz. Nasıl anlatacağımıza kafa yormaktan neyi anlatmamız gerektiğine gelemedik bir türlü. Finlandiya’da eğitim sistemi şöyle, Japonlar da böyle, Avrupalılar şöyle yapınca böyle oldu, bunlarla meşgul oluyoruz. Batının iyi yaptığını almayalım mı? Hayır mevzu o değil! Hikmet müminin yitiği, alırız, alalım elbet. Ama dönüp bir mazimize, kendimize, kalbimize de bakalım.

Ölüme ve hayata bakışımız, hâdisâtı yorumlayışımız, liyakatimiz olmasa da teklif ve iddiamız, tefekkürümüz; iyiyi, güzeli ve doğruyu tarif edişimiz batı insanından farklı bizim. Biz ve öteki kavgası değil ifade etmeye çalıştığım. Bize öteki yok zira! Bütün medeniyetler birbirlerinden bir şeyler alırlar, verirler, yorumlarlar, kendilerinden katar, kıvam tuttururlar, bu alışveriş olmadan olmaz, bilirim. İtirazım, antik Yunan çiçeğinin Roma sütunlarına işlenmesine değil; Avrupa resminin birebir ve kötü bir kopya ile evimizin duvarına asılmaya çalışılmasına!

Başkasının kelimesiyle kendimizi tarif etmeye, kavramıyla tefekkürümüzü inşâ etmeye, elin kurduğu gök kubbenin altında kendimiz olmaya çalışıyoruz ama olmuyor. O şapka ne yapsan bu kafada durmuyor. Balıkları uçurmaya çalışıyor eğitim sistemimiz, kuşlara yüzme öğretemediği için hayıflanıyor. Katmerli yanlışlar kumpanyası!

Denizi bizim eylemenin çarelerini bulmakla, gökyüzünü bizim mavimize boyamanın derdine düşmekle başlamalı işe. Sonra arkası gelir. Kuşu tarif ederiz ve balığı. Kimin kuş kimin balık olduğunu fark etmeye başlarız. Kuşun işinin uçmak balığın marifetinin yüzmek olduğunu anlarız. Hangi kuş nereye yuva yapar, hangi balık hangi suda yüzer öğreniriz. Sonrası gelir.

Merhum Seyyid Ahmed Arvâsî Hoca Van’ın bir köyüne öğretmen olarak atandığı vakit köyün ileri gelen ihtiyarları, hocaya ‘müellim bey’ diye hitap ediyorlarmış. Muallim değil, müellim. Muallim talim eden demek malum; müellim, elem veren. Hoca hüsn-ü zan sahibi, güzel adam, dilleri dönmediği için böyle diyorlar diye düşünmüş. Birkaç ay sonra aynı ihtiyarlar kendisine ‘muallim bey’ demeye başlayınca işin aslı anlaşılmış. Kendisinden önce o köye gelen öğretmenlerin yanlışlarını görüp bezen ihtiyarlar bir elem veren daha geldi hesabına inceden bir alayla ‘müellim’ diyorlarmış meğer. Hocayı tanıyınca, farkını görünce, hakkı teslim edip ‘muallim’ demeye başlamışlar.

Maarifimizi bize elem değil ilim verir hale getirmenin yolu bu işi deruhte edenlerin gözlerini Bismillah diyerek mesh etmekten geçiyor galiba. Fakat ne o Bismillahın hakkını verecek dudak gözüküyor ufukta ne o meshin kadrini bilecek göz!

Dert kavî, mesele çetin, yol uzun.

İki buçuk asrı aşkın zamandır maarifimizi adam etmek için ortaya koyduğumuz beyhude çaba, bize maarif davamızı nasıl halledeceğimizden ziyade nasıl halledemeyeceğimizi öğretti. Yeter!

Dışarıda aradıkça daha çok kaybediyoruz madem, içeride bulmaya çalışalım biraz da; bulur muyuz bilmem ama hiç olmazsa bildik bir diyarda kayboluruz!

#sıbyan mektebi
#Sa’düddîn Ökten
#Seyyid Ahmed Arvâsî
2 yıl önce
Katmerli yanlışlar kumpanyası
Şimdi haberler…
Küfre küfür, kâfire kâfir diyememek
Batı çalar, CHP oynar…
Rusya yaptırımları, ABD’nin Türkiye uyarısı ve çifte standardı
Nüfus