|
Mesut Yılmaz Halk Divanı"nda

Son yıllarda Türkiye''de, siyasi ahlakın bozulduğu, hükümetlerin yolsuzluk yaptığı ve kamu kaynaklarını siyasi çıkarlara alet ettiği konusunda genel bir kanaat oluştu. Buna rağmen, Cumhuriyet tarihinde yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hakkında gensoru verilerek düşürülen ilk hükümet, Mesut YILMAZ başkanlığındaki 55. hükümettir.

ANASOL+D olarak da bilinen CHP destekli ANAP+DSP koalisyon hükümeti, yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle düşürüldü. Fakat 18 Nisan seçimleri öncesinde toplanan yolsuzlukları soruşturma komisyonunda, ANAP''lı üyeler ile DYP''li üyeler karşılıklı anlaşarak Mesut YILMAZ ile Tansu ÇİLLER''i akladılar ve Yüce Divan''da yargılanmalarını engellediler. Böylece yolsuzluk dosyaları kapatıldı.

Mesut YILMAZ seçim konuşmalarında yeri geldikçe, "verilmeyecek hesabım yok" diyerek yolsuzluk iddialarını reddetti. Ama seçimlerde partisi yüksek oranda oy kaybedince, Yüce Divan''da yargılanarak aklanmamış olmasının oy kaybına sebep olduğunu kendisi de kabul etti. Basına dolaylı yoldan yansıdığı kadarıyla Mesut YILMAZ Meclis''te anlaşmalı olarak aklanmayı "içine sindiremiyor" ve Yüce Divan''da yargılanarak suçsuzluğunu mahkeme kararı ile belgelemek istiyor.

Yılmaz hakkında Yüce Divan kararı verilirse, geçen yasama döneminde kapanan soruşturma dosyaları yeniden açılacak. Oluşturulacak yeni komisyonlarda incelenerek dosyalar yeniden Meclis''e getirilecek. Meclis''te Yüce Divan kararı verilirse, Mesut Yılmaz muhtemelen şu suçlardan yargılanacak:

-SEKA fidanlığını bedelsiz olarak tahsis etmek,

-Yeni turizm alanları ilan edilirken partizanca davranmak,

-Petrol Ofisi''nin özelleştirme ihalesine fesat karıştırmak,

-İzmit Körfezi Geçişi ihalesinde devleti zarara uğratmak,

-Çakıcı olayında suçluların yakalanmasını engellemek,

-Turkcell ve Telsim ihalelerinde devleti zarara uğratmak,

-Türkbank''ın özelleştirilmesi ihalesine fesat karıştırmak.

Şüphesiz bunların hepsi önemli ithamlar. İçlerinde gerçek olanlar varsa ve mahkemede kanıtlanırsa Mesut YILMAZ''ın siyasi hayatı sona erer. Yok eğer bu ithamlardan aklanırsa Mesut YILMAZ bir miktar güçlenir. Ancak kazanacağı bu güç, Tansu ÇİLLER''in içinde bulunduğu şartlara göredir. Yani Yüce Divan''da aklanan Yılmaz, merkez sağın liderliği için yarıştığı Tansu ÇİLLER''den daha güçlü duruma gelebilir.

Ancak Mesut Yılmaz''ın Yüce Divan''da aklanması bile, kendisini yeniden Türk siyasi hayatının etkili liderlerinden biri konumuna yükseltmez. Belki partisi içindeki pozisyonunu garantiler, genel başkanlık tartışmalarını sona erdirir. Ama Mesut YILMAZ''ın, ANAP''ı yeniden milletin umut bağladığı bir parti konumuna yükseltebilmesi için, "millet divanında da aklanması gerekir."

Demokratik sistemde bir siyasetçinin ve partisinin geleceğe yönelik ne kadar umut verici olduğunun göstergesi millet divanı olan seçimlerdir. Genel başkan olarak partisine girdiği her seçimde oy kaybettiren, 1991''de % 36 oy tabanı ile devraldığı ANAP''ı sekiz yıl içerisinde baraj sınırına düşüren bir siyasi parti başkanını, tek başına Yüce Divan''da aklanması yeniden rağbet görmesini sağlayamaz. Ayrıca en yüce divan olan halk nazarında da aklanması gerekir.

Mesut YILMAZ''ın millet divanında aklanması gereken dosyası ise Yüce Divan''da görüşüleceklerden daha kabarık. Türkiye''de tek parti dönemi tabularını değiştirmenin öncülüğünü yapan Turgut Özal''ın ANAP''ı, Mesut YILMAZ''ın denetimine geçince, "devlet otoritesini merkeze alan statükocu bir partiye dönüştü" 18 Nisan seçimlerinde ANAP, devleti millete tercih etti. Devletçi güç odaklarının taşaronluğunu üstlendi. Milli iradeye karşı dayatmaların bir tür icra memurluğunu yaptı.

Mesut YILMAZ halk divanında ANAP''tan muhafazakarları tasfiye etmenin, milliyetçiliği kitleden kopuk kuru bir söyleme dönüştürmenin, liberallikten devletçiliğe uzun atlama yapmanın hesabını nasıl verecek?

Ecevit''i tek başına hükümet yapmanın, "DSP''ye verilen oylar ANAP''a verilmiş sayılır. DSP''nin oyunu artırmasından rahatsız olmuyoruz" diyerek, laik oyları DSP''ye kaptırmanın hesabını nasıl verecek?

"Siyasi hayatıma mal olsa da bu kanun çıkacak" diyerek kendi millet vekillerini tehdit etmenin, sekiz yıllık kesintisiz eğitime karşı çıkanlara "yarasalar" diye hakaret etmenin hesabını nasıl verecek?

12 Eylül darbesine reaksiyon olarak gelişen bir partiyi, 28 Şubat sürecinde daha derin darbelere alet etmenin, "tankları da görmüyorlar" diyerek, askere güvenip millete karşı kabadayılık satmanın hesabını nasıl verecek?

"Ben Erbakan değilim, höt deyince kaçmam" diye erkeklenirken, kendisini hedef alarak yayınlanan her askeri bildiriyi "aynen katılıyorum" diye onaylamanın hesabını nasıl verecek?

Ceza Kanunu''nun 141, 142 ve 163. maddelerini kaldıran bir partinin başkanı olarak, hazırladığı demokratikleşme paketini bir savcının ziyareti üzerine rafa kaldırmanın hesabını nasıl verecek?

Üniversite önlerinde hakaret gören genç kızlara, cami kapılarında coplanan insanlara, okula alınmayan 14-15 yaşındaki kız çocuklarına "terörist muamelesi yapılmasını onaylamanın" hesabını nasıl verecek?

Devletten beslenen bir avuç azınlığın ve bu azınlığın sözcüsü olan basının tahriklerine kapılarak, inançlı kitlelere "topluma musallat olan veba ve kanser" demenin, Humeyni rejimi özlemcisi olarak itham etmenin hesabını nasıl verecek?

Turgut Özal, 12 Eylül darbecilerine rağmen iktidara gelmişti. Mesut Yılmaz 1997''de askerlerin adamı olarak başbakan oldu ve bunu içine sindirebildi. 28 Şubat sürecinin laik-antilaik kutuplaşmasında, dindar kitlelere karşı yürütülen "top yekün savaş" ideolojisinin yanında yer alan Mesut Yılmaz''ın ANAP''ı, tabanını yitirmiş, politika üretemeyen teknik bir merkez partiye dönüştü. Partisini bu durumlara düşüren bir genel başkanın siyasi geleceğini Yüce Divan''da aklanmak kurtarmaz.

25 yıl önce
Mesut Yılmaz Halk Divanı"nda
Erbakan’ın gördüğü mikrop
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi