|
Batıcılar (2)

Avrupa merkezci “Sosyalizan Batıcılık” daha çok yerleşik orta sınıf âilelerin çocukları tarafından geliştirildi. Elbette ki Kurucu Babaların “Aydınlanmacı” tezleriyle uyumluydu. Karşı çıkılan ise NATO'cu Batıcılık idi. 78'li nesillerde tablo biraz değişti. Taşra ağırlığını koydu. İki damar belirginleşti. Bunlar Kürtçülük ve Alevî Solculuğuydu. İlki, Leninist ve Stalinist bir çizgide, evrimini tamamladı. Bu aynı zamanda bir sapmaydı. “Aydınlanmacı Batılılaşma”nın da örtük bir biçimde reddi anlamına geliyordu. Ağırlığını daha çok Asyacı-Doğucu bir çizgiye kaydırdı. Mekânsal düzeyde merkezine “yarı-aydınlanmış” gözüken kentleri değil, “kırı” koyuyordu. Toplumsal-sınıfsal düzlemde ise proleteryayı değil, köylüleri esas almaktaydı. Maocu-Stalinist bir disiplin bunun doktriner-ideolojik çerçevesini sağlamaktaydı. “Sosyalizan Batıcılık” ile “Sosyalizan Doğuculuk” arasındaki kırılmaydı bu. Zaman içinde güç kazanan ikincisi oldu. Burada geçişler ehemmiyet kazanıyor. “Sosyalizan Batıcılar”ın bir kısmı bu yeni dinamikler karşısında tutunamadı ve ikinci bloka dâhil oldu. Geçişleri ise Narodnik-popülist zihinsel patikalar sağlıyordu. Ama ana akım çevreler tercihlerini, ikinci damardan yana koydu. Bu, Avrupa merkezli “Aydınlanmacı Batıcılığın” toplumsal-kültürel arka plânını güçlendirerek yeniden üretimini sağlayan Alevî tematiklerin siyâsallaştırılması etrâfında gelişen bir başka yorumdu. Bu yorumun da kendi içinde ayrıştığını görebiliyoruz. Temeldeki ayırım “legalistler” ile “illegalistler” arasındaydı. Legalistler kendi reşit siyâsal yapılanmalarını geliştiremedi. Başarısız bâzı teşebbüslerden sonra zaman içinde müesses nizâmın içinde yer alan CHP ile bütünleştiler. İllegalistler ise DHKP-C gibi terör örgütleri içinde yuvalandılar. Ama en az bunlar kadar mühim olan heterojen bir başka oluşumdu. Daha sonra “ulusalcılar” olarak temâyüz edecek olan, bir ayağı ile müesses nizam içinde olan; ama “cuntacı” refleksler geliştiren; bir başka ayağı ile legalist siyâsetler de üretebilen; keskin anti-NATO'cu tavırlarıyla dikkat çeken MDD'ci gelenektir.



1980'lerden sonra Aydınlanmacı-Sosyalizan Batıcı entelijensiya içinde yer alan bâzı unsurlar başka çıkış yolları aradı. Liberal tematikler âdeta bir cansuyu işlevini gördü. Terkipte sosyalizan tematikler geriliyor, ama yenilenip, dirimselliği arttırılmış Aydınlanmacı tematiklerin baskın hâle getirilmesi olarak da okuyabiliriz. “Yeni Aydınlanmacılık” olarak da formüle edebileceğimiz bu yaklaşım, konvansiyonel ve müesses nizâm Aydınlanmacılığı ağır eleştirilere tâbi tutuyor ve onu sivil toplumcu bir eksende yeniden yorumluyordu. Artık bu kulvarın yeni kimliği “Aydınlanmacı-Sosyalizan Batıcılık” değil; “Yeni Aydınlanmacı Liberal-Sivil Toplumcu Batıcılık” idi. Ajandası toplumsal-sınıfsal meselelerden çok toplumsal-kültürel meselelerle yüklüydü. Bahsedilen ideolojik-doktriner dönüşüm (yumuşama), bahsi geçen entelijensiyaya geniş bir vesâyet alanı ve kapsamlı bir vâziyet etme imkânı da armağan ediyordu. Daha mühimi, zâten yedeğinde tuttuğu ve ittifak ettiği “bir başka Avrupa”ya; bu defâ “bir başka Amerika” da eklenmişti. Bu NATO dışı kalmış NGO'ları ile profil veren bir başka ABD idi. PKK'nın bu blok ile ilişkisini kurmak sorunlu oldu. Asyacı ve Stalinist niteliğini söndürmek ve “kalaşnikofla-gitar” bağını kurarak; kendisini “soylulaştırmak” bayağı bir zorlama gerektirdi. Diğer taraftan “kanlı” ve “kirli” yapının da bu kulvarda konumlandığını artık net olarak görebiliyoruz.



2000'li senelerde yükselişe geçen ve iktidâra gelen AK Parti; eş anlı olarak konvansiyonel “NATO'cu Batıcıları”, CHP'lileri ve Ulusalcıları çileden çıkardı. Aslında aralarında çok ciddî farklılıklar bulunan bu üç çizgi; AK Parti karşıtlığında tuhaf bir biçimde birbirlerinin paraleline düştü. AB üyeliğini hedefleyen; İsrâil ile iyi geçinme yanlısı; ABD ile uyumlu gözüken, Millî Görüş gömleğini çıkardığını ilân ederek demokratik vaadlerde bulunan bu yeni oluşum; “Yeni Aydınlanmacı Batıcılar”dan müthiş bir destek aldı. Ama işler hiç de istendiği gibi gitmedi. AK Parti pratikleri Mart Tezkeresi'nden başlayarak; Davos olayı ve Mavi Marmara gibi dramatik gelişmelerle Batıcılardan kopan bir evrilme gösterdi. 2010 sonrası bu dramatik gelişmelerin zirve yaptığını biliyoruz. Ergenekon, Balyoz operasyonları; Gezi ve 17-25 Aralık Olayları aslında birlikte değerlendirilmelidir. İlki, NATO Batıcılarının; kirli yapıları kullanarak Anti-NATO'culara yönelik bir tasfiye sürecidir. Kürtçülük Sorununu; içinde AK Parti'nin de olduğunu düşündükleri NATO'cu bir girişim olarak gören ve tepki veren Ulusalcılar, ordu ve sivil kanatlardaki uzantılarıyla tasfiye edilmişti. Tablonun son derecede tuhaf olduğu anlaşılıyor. Pratikleri itibârıyla Batıcı çizgiden kopan AK Parti'ye karşı çıkan Ulusalcılar; aslında kolay uzlaşamayacakları, ama lâiklik gibi benzer hassasiyetlerle paralellerinde yer alan NATO'cu Batıcıların dolaylı bir operasyonuna uğratılıyor. Burada kullanılan âlet ise sözüm ona AK Parti'ye uzun bir süre destek veren bir kirli yapının kadroları. Dolayısıyla bu AK Parti'nin bir operasyonu olarak anlaşılıyor. Şaşırtıcı olan NATO tarzı protesto endüstrisinin ürünü olan Gezi Olayları sırasında Ulusalcıların etkin bir biçimde yer almasıdır. 17-25 Aralık ise yine NATO'cu Batıcıların bu defâ yine aynı âleti kullanarak AK Parti'yi tasfiye girişimi olarak ortaya çıktı. AK Parti'nin de göremediği ve târihsel hatası olarak kabullendiği husus, kirli yapıya kanıp; NATO'cu Batıcılarla, artık Aydınlanmacılığı üzerinde son derecede eğreti duran Ulusalcılar arasındaki farkı okuyamamasıydı. 15 Temmuz gerçekleri ortaya çıkardı. Tabiî ki MHP ayrı bir hikâye; ama garip bir şey oldu; MHP, Ulusalcılar ve AK Parti arasında adı konmamış; belki de sindirilmemiş bir yakınlık ve işbirliği doğdu. Konvansiyonel NATO'cuların durduğu yer ortada. CHP tam bir savrulma içinde ve garip bir biçimde AK Parti ile yapmış olduğu “ittifâkı” toptan reddeden Yeni Aydınlanmacılara yakınlaşıyor. Şimdi bu süreçlere bir de “Doğuculuk” sendromu üzerinden bakmak gerekiyor. İnşaallah bir sonraki yazıda...


#Batıcılık
#Aydınlanmacı
#NATO
#AK Parti
7 yıl önce
Batıcılar (2)
Kara dinlilerle milletin savaşı
Zengin millet fakir devlet
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?