|
Toplumsal Psyche"nin onanmaz yaraları

Yeni kapitalizmin kültürel dünyâsı insanları aleniyete ve dışavuruma dâvet ediyor. Aslında bir bakıma, endüstriyel kapitalizmin bastırdığı her ne varsa açığa çekilerek bir catharsis deneyiminin konusu oluyor. Claude Levi Strauss"un, daha kapsamlı bir antropolojik çerçevede emme-kusma deneyimi olarak nitelediği bir süreçtir bu. Her ne kadar birbirine karşıt gözüküyorsa da, aralarında tam bir diyalektik ilişki mevcuttur. Sürecin en olgun boyutlarını kamusal hayattaki dönüşümler ortaya koyuyor.

Endüstriyel kapitalizmin, kamusal dünyâda eş anlı olarak iki ameliye yürütmüş olduğu söylenebilir. İlk olarak sermâyeye özgü iş ve işlemlerin rasyonel akışını sağlamak amacıyla geç-feodaliteden devraldığı ve hayli kaotik özellikleri olan kamusal dünyanın târihsel çeşitliliğini tasfiye etti. Yâni onu kuruttu ve düzleştirdi. İkinci olarak, kamusal hayatın demografik yığılmalara konu olan ağırlığını bu kuruluğun ve düzlüğün basitlemelerinde kendi yararı doğrultusunda disipline etti.

Kamusal hayatın düzleştirilmesi ve kültürel anlamda iğdiş edilmesi, aslında aleniyet ve mahremiyet arasındaki geçişlerin engellenmesini öngörür. Kapitalist dünyânın kamusal alanları tam bir sızdırmazlık ilkesine göre tasarlanmış ve inşâ edilmiştir. Târihin hiçbir döneminde; aralarındaki farklılıkları saklı tutarak söyleyelim; ne antik "polis", ne "civitas", ne de "medine" itibarıyla böyle bir ayrıştırma görülmüş değildi. Antik polis , "idion" ile "koinon" ayırımını tanır, ama sızdırmazlık pahasına değil. Roma"nın civitas"ın da bu ayırım biraz daha belirgindir belki; ama bir sızdırmazlık ilkesine dayandırılmaz; sâdece "imperium" olmanın gerektirdiği birer statü ayırımı olarak tezâhür eder. Medine ise zaten civitas"a özgü ızgara sistemini de tasfiye ederek, kendi naif ve zarif kaosuyla bu kesinlemenin tamâmen dışındadır.

Kamusal ile özel alanların sızdırmazlık üzerinden ayrıştırılması ağır sonuçlar doğurdu. Kamusal alanlarda gözlenen hacim ve yoğunluk artışlarına rağmen bu böyledir. Sözü edilen hacim ve yoğunluk artışları, kamusal hayatın özellikle de siyâsal anlamda hayli iddialı ve mutandan bir nitelik kazanmasıyla sonuçlandı. Ama bu özünde aldatıcıdır. Yâni onca tantanaya rağmen, sürecin içi boştur. Bunu en açık olarak 19. Yüzyılın bütün birikimiyle 20. Yüzyıla nasıl evrildiğine bakarak anlayabiliriz. Ortada bir farklılık olduğu muhakkaktır. Eğer 19. Yüzyıl bir aşırılıklar yüzyılıysa, 20. Yüzyıl, tam tersine bir yatışma ve uzlaşma yüzyılıdır. Ama 20.Yüzyılın bu niteliği, bizzat 19. Yüzyılın içinden gelmektedir. 19. Yüzyılın çığlıkları yankısız kalmakta ve aslında içinde derin bir sessizlik taşımaktaydı. Kuzulaşmış 20. Yüzyılın sessizliği sâdece bunun açığa çıkması ve tescil edilmesinden ibârettir.

19. Yüzyılın çığlıklarının derinlik kazanamaması ve inandırıcılığının aşınmasına sebep, özel hayat ile kamusal hayat arasındaki sızdırmazlık ilkesidir. Bu ilke çok sıkı bir şekilde işlemiştir. Bunun sonucunda bireyler, en başta kamusal eyleme olan inançlarını kaybettiler ve bazı kazanımlar karşılığında (sus payı demek daha doğru) dünyânın sorumluluğunu bırakıp yalınkat, rutinleşmiş bir kamusal hayata boyun eğdiler. 20. Yüzyıl, 19. Yüzyılı evcilleştirdi.

Modern burjuva dünyânın özel hayatı ise kamusal açılımlar ve deneyimler kazanamadığı için kendi içine kapandı. Kapanma iç yaralarla mâlûldur. Dış dokusu ise alabildiğine kırılgan ve alıngan bir yapıdadır. Bu da çoğu kez, Sennett"ın toplumsal pysche dediği bir özel hayat fetişizmiyle ifâde edilmektedir.

21. Yüzyıl ise kamusal hayat ile özel hayat arasındaki ayırımı ortadan kaldırdı. Artık sözü edilen iki alan arasındaki sınırların nerede başladığı, nerede bittiğinden emin değiliz. Bu önce bir özgürleşme olarak algılandı. Oysa zaman içinde görüldü ki özgürlük, hız artışlarıyla desteklenen salt bir açık hava deneyiminden ibâret değildir. Kültür politik dünyânın sayısız çeşitlemesinde açığa çıkan özgürlükten çok; kendi iç yaralarıyla kanayan, kırılganlığı ve alınganlığı ile dış dünyâya karşı güvensiz, endişeli bir toplumsal psyche"den başka bir şey değil.

Toplumsal psyche geç kapitalizmin kültürel dünyâsında başlıca iki türlü; ilki bireysel, diğeri topluluksal olarak örgütleniyor. Ya, katı bir narsisizm ve hedonizm ile harmanlanarak tüketimde tezâhür ediyor, ya da kendisine kök ya da tutunum sunan sahihlik iddiasında bir topluluk bularak açığa çıkıyor. Her ikisi de nihâyetinde yeni câhiliyeyi ya da paganlığı kesinliyor. Toplumsal psyhce"nin siyasallaştırılmasından ise, süreçten özgürleşme doğrultusunda sonuçlar bekleyen entelektüel spekülasyonların aksine, sâdece hınç alma deneyimi ile sınırlı yeni-kabilecilikler türüyor.

11 yıl önce
Toplumsal Psyche"nin onanmaz yaraları
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu