|
İçiyle ve ruhuyla suskun Kudüs

Birçok kez ziyaret arzusu içinde olmama rağmen ilk defa 2002"de İsrail"in Batı Şeria"ya saldırması üzerine bir sivil toplum kuruluşu başkanı olarak barışı kurmak üzere inisiyatif üstlenebilme ümidiyle Kudüs"ü ziyaret için yola çıkmıştım.

Zorlu bir yolculuk olacağının idraki içindeydim. Atatürk Havalimanı"na doğru giderken içimde tarifsiz bir heyecanın yanı sıra büyük bir hüzün vardı.

Zihnimde 11 Aralık 1917, I. Dünya Savaşı"nda Selahaddin Eyyübi"den devraldığımız Kudüs"ü İngilizlere teslim ettiğimiz gün canlanıyordu. Öte yandan da yüreğimde de bir ses Allah (c.c) tarafından mübarek kılınmış bu beldeye özgür olmadan gitmenin işgale meşruiyet sağlayacağını dile getiriyordu.

Karmaşık düşünceler içinde havaalanına vardım. Uçağa biniş işlemlerimi tamamladıktan sonra güvenlik elemanlarının gösterdiği yerde oturdum. Ardından cep telefonuma yabancı GSM şebekesine ait bir mesaj düştü. Mesajda, "İsrail"e hoş geldiniz" diyordu. Garipsemiştim mesajı. Farklı ülkelerin GSM şebekeleri sınırdan içeri girdiğinizde mesaj gönderirler. Oysa ben sadece uçağa binme işlemlerimi yapmış ve henüz havaalanındaydım. Kendimce mesajın anlamını çıkartmıştım.

İsrail"in Batı Şeria"daki saldırısı sürerken bölgeye gerçekleştireceğim ziyarette izlendiğim düşüncesini oluşturmuştu bende.

İsrail Ben Gurion Havaalanı"na indikten sonra aceleci adımlarla yürüdüm ve gümrük işlemlerini yaptırmak için kuyruğa girdim. Sıra bana gelince görevliye pasaportumu uzattım. Görevli bilgisayar kayıtlarına girdi ve bana bakarak beklememi söyledi.

Uzun bir bekleyişten sonra askeri üniformalı bir bey geldi ve bir kısım sorular sordu. Ziyaretimin nedenini, İsrail"de tanıdığımın olup olmadığını, eşyalarımı kimin hazırladığını sordu ve gitti. Bir müddet sonra aynı üniformalar içinde başka biri geldi aynı ritüel, ardından bir başkası ve ardından bir başkası. Hareketlerimin kontrol edildiğini düşündüm ve sükûnetle beklemeye devam ettim. Vakit ilerliyordu ve endişelenmeye başlamıştım. Kudüs"e ikindi vakti girmek istiyordum. Beklememe bakılırsa bu mümkün olmayacaktı.

Üniformaları içinde bu kez bir hanımefendi geldi aynı soruların ardından kendisini takip etmemi istedi. Bana gösterdiği güvenlik kabininden geçmemi işaret etti. İşlemler tamamlandıktan sonra havaalanından çıktım. Dışarıda Kudüs dolmuşlarına bindim.

Bir ikindi vakti batı istikametinden şehre dâhil oldum. Büyük bir heyecan içindeydim. Sağa sola bakıyordum. Mescid"ül Aksa"yı ve Kubbet"ül Sahrayı görmek istiyordum. Daha sonra Sultan Süleyman Caddesi ve Şam kapısı olduğunu öğrendiğim mahale gelince altın sarısı kubbesiyle ilk defa Kubbet"ül Sahra"yı gördüm. Selamlayarak, cep telefonumdan Musab"ı aradım "evlat, Kudüs"teyim ve Kubbet"ül Sahra karşımda" dedim.

O ikindi vakti unutulmaz bir andı benim için. Kalacağım yere yerleştikten sonra büyük buluşmanın hazırlığına başladım. Büyükbabam Mahmud Hamdi"nin hacca giderken ziyaret ettiği ilk mabedi görecektim. Çocukluğumda dinleyerek ruhuma işlediğim mabedi.

Büyük bir hızla kendimi sokağa attım. Selahaddin Eyyübi caddesinden yürüyerek Sultan Süleyman Caddesi"ne geldim. Mimar Sinan"ın yenilediği surlardaki Şam kapısından (Demascus Gate) eski şehre girdim. Eski şehirde ilk karşıma çıkan mekân Osmanlı Türkçesi ile yazılı Çorbacı Mescidi idi. Sultan Süleyman Çeşmesi"nin yanından sağa dönerek Haremüşşerif"in Mağrib kapısına ulaştım. Huzura kabul edilmem için kapıda küçük bir sorgu geçirdim. Görevli Kur"an"dan bir ayet okumamı istedi. Yasin-i Şerifin ilk sahifesini okuduktan sonra iç avluya adımı attım. Kalbim duracak gibiydi. Huzura kabul edilmiştim.

Ne hazindir ki bugünlerde test sadece Müslümanlar için yapılıyor. Müslüman olmayan unsurlar sabah 10 sularında turist olarak gezinti yapabiliyorlar. Yahudi askerler için zaman sınırlaması yok. Son zamanlarda Yahudi cemaatine mensup kişiler Haremüşşerifin kutsiyetini ihlal etmek üzere birçok saldırı düzenlediler/düzenliyorlar.

Geniş avluya adım attığım andan itibaren Kudüs"ün ilk fethinden bugüne kadar tüm İslam medeniyetlerinin sanat ve estetik anlayışına tanıklık etmeye başladım.

Hz. Peygamberin Mirac"a çıkarken binitini bıraktığı Burak duvarının yanından geçerek son noktaya doğru büyük bir heyecanla ilerledim. Zaman durmuştu, kalp atışlarımı duymaya başlamıştım. Bundan ötesini aklıma değil kalbime bırakmıştım.

Mescid"ül Aksa ile Kubbet"ül Sahra arasındaki tarihi çeşmenin önünde durdum kısa bir an hangi yöne bakacağımın şaşkınlığı içinde oldum. Ellerimi semaya kaldırarak niyazda bulundum. Zaman anlamını yitirmişti. Allah büyüktür sesiyle son hazırlığımı yaparak, huzura kabul için çevresinin mübarek kılındığı uzaktaki mescidin içinde kendimi bulmuştum. Huzurdaydım artık. Geceleyin başlayıp sabahta sonlanan bir yolculuğa katılmıştım.

İslam dünyasının iç iktidar ve nüfuz kavgalarına yönelmesini fırsat bilen Yahudiler saldırılarının dozunu artırmış bulunuyorlar. İsrail Dışişleri Bakanlığı Mescid"ül Aksa"nın yıkılması ile ilgili ilk defa bir video hazırlamış bulunuyor.

Müslümanlar Mescid"ül Aksa"yı koruma ve kurtarma görevini sadece Filistinlilere ihale etmiş duruyorlar. Oysa Sezai Karakoç kurtarma misyonunu Türk milletine yükler:

"Ve Kudüs"ü terkettiğin o ikindi/Birinci Cihan Harbi günü vakti

Kan sızdırıyor kaburga kemikleri /Karlı dağlardan indirdiğin atların(…)"

İslam Dünyası"nın içinde bulunduğu hali göz önünde bulundurursak hafızasız bir nesil yetişiyor. Halkın önem atfettiği ziyaretgâhların bir kısım İslamcı gruplar tarafından tahribatı göz önünde bulundurulursa İsrail her zamankinden daha fazla mübarek kılınmış beldeyi yıkmaya yakın duruyor. Buna bazı İslam ülkelerinin İsrail"le olan ilişkilerini eklersek her şey bir oldubittiye bağlı.

Bir 11 Aralık 1917 Kudüs"ün düşüş günü daha hatırlanmadan geçti.

Esaretin 100. yılına sadece 3 yıl kaldı.

10 yıl önce
İçiyle ve ruhuyla suskun Kudüs
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu