|
Yoksul bırakılmış ülkeler ve ucuz iş gücü…

Bangladeş denildiğinde kasırga, muson yağmurları sonucu su baskınları ve düşük maliyetli iş gücü akla gelir. Zaman zaman ortaya çıkan siyasi krizleri de buna eklemek gerekir. Pakistan kadar gündemimizde yer işgal etmez bu ülke insanları.

Son birkaç aydır ülkedeki siyasi gelişmelerden dolayı kısa bir an gündemimize girdi ve çıktı. Bangladeş"te Şeyh Hasina Hükümeti, Cemaat-i İslami"nin 91 yaşındaki lideri Gulam Azam"ı tutuklayıp çok sayıda liderini idamla yargıladı ve idama mahkûm etti. Cemaat-i İslami"nin lideri Azam"ın idama mahkûm edilmesi ve infaz hazırlığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tepki çekti. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve başta Mazlumder olmak üzere bir kısım sivil toplum kuruluşları Bangladeş hükümeti nezdinde Azam"ın idam edilmemesi ve serbest bırakılması için devreye girdiler.

Bangladeş"te siyasi istikrarın sağlanması oldukça zor gözüküyor. Pakistan"a benzer bir tarzı var. Darbeler, suikastlar ve bombalı saldırılar vs. her şey söz konusu. Hint yarım adası, İngiliz işgali altına girdiği andan itibaren bir daha huzur bulmadı.

Bangladeş siyasi istikrarsızlığının yanı sıra ekonomik sorunları da olan bir ülkedir. 2009 verilerine göre nüfusu 162 milyon 221 bindir, yüzölçümü 143 bin 998 kilometrekaredir ki kilometrekareye 1000"in üzerinde kişi düşmektedir. Dünyanın nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık ülkelerindendir.

Muradım ansiklopedik bilgi vermek veya siyasi istikrarsızlıktan bahsetmek değildir. Bölgedeki siyasi sorunlar ayrı bir yazı konusudur.

2008"de Dr. Kürşat Alan rehberliğinde İlhan Albayrak"ın başkanlığını yürüttüğü FEDA Derneği"nin Kurban organizasyonuyla "Sidr kasırgasından" etkilenen bölgelere yardım ve kurban kesmek için Bangladeş"e gitmiştim. Başta Dakka ve Fenni olmak üzere birçok kenti ziyaret etme fırsatı bulmuştum.

Ülkeye adım attığınız andan itibaren işsizliğin ve yoksulluğun boyutları dikkatinizi çekiyor.

Bundan tam bir ay önce Bangladeş"in başkenti Dakka yakınlarındaki Savar bölgesinde 8 katlı bir iş merkezi çökmüştü. Çöken Rana Plaza binasından 1127 ceset çıkarıldı. Ölenler tekstil atölyesinde çalışan işçilerdi.

Olayın hayatımız üzerindeki etkisi sadece kurtarma operasyonu ile ilgili görsellerden ibaretti. Mucize kurtuluş bizdeki afetlerdeki kurtuluş süresiyle kıyaslandı. Olay medyamızda Guinness Rekorlar Kitabına girecek tarzda ele alındı. İş merkezinde ölenlerin hangi şartlarda çalıştığı çok önemsenmedi.

Ülkede kalitesiz inşaat malzemesi kullanıldığı için iş merkezlerinin çökmesi, tekstil atölyelerinin yanması ve limanlarda gemi söküm işlerinde çalışanların kanser olması ve bunların sonucunda birçok insanın ölmesi artık sıradanlaşmış.

Bangladeş"te Rana Plaza"da ölenler dünya gündemine "düşük maliyette üretim" ve "ucuz iş gücü" kavramlarını gündeme taşımalıydı.

Mısır, Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Çin, Vietnam, Kamboçya… başta olmak üzere birçok ülkede hükümetler yabancı yatırımcılara özel teşvikler vaat etmekte ve ucuz iş gücü sunmaktadır.

Bugün "ucuz iş gücü" ile ifade edilen, alın terinin ve emeğin yok sayıldığı bir anlayış hâkim dünyaya. Vahşi kapitalizmin rekabetinin sonucu değersizleşen yaşamlar...

Dünya ticaretinde ki adaletsiz paylaşım ve rekabetin acımasızlığının; istikrarsızlaştırılmış, sömürülmüş ve yoksul bırakılmış ülkeleri "ucuz iş gücüne" mecbur bıraktığını biliyorum. Hiç kimse bunun değişmesini talep etmiyor ve değiştirilmesi için çaba sarf etmiyor. Bu nasıl bir döngü?

Bizler insanı "eşrefi mahlûk" yani yaratılmışların en şereflisi olarak kabul eden, emeği ve alın terini mübarek kılan bir inancın sahipleriyiz.

Nesli tükenmekte olan hayvanların derilerini giyinmemede gösterdiğimiz hassasiyetin en az yarısı kadarını tekstil mamullerinin nerde ve hangi şartlarda üretildiği konusunda da göstermeliyiz. "Made in Bangladesh" veya "Made in Vietnam"… bilmeliyiz ki emeğinin ve alın terinin karşılığını alamayanların ürettiği bir mamule sahibiz.

Üretim ve tüketim tarzlarının vahşiliği; yoksul ülkelerde çalışan ve ölen insanların hayatlarını değersizleştirmektedir, Bangladeş Rana Plaza"da olduğu gibi.

Dünyadaki ekonomik sistem; "sadece karnını doyuracak kadar imkâna sahip olan ve katma değer üretemeyen insanların yaşamlarının anlamı yoktur" tezi üzerine kuruludur.

İnsan yaşamını ve alın terini aziz bilen bir anlayışa ihtiyacımız var.

Dünya yeni bir "diriliş neslinin" ortaya çıkmasını bekliyor.

11 yıl önce
Yoksul bırakılmış ülkeler ve ucuz iş gücü…
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle