|
31 Mart seçimleri: Yeni bir muhasebe imkânı
31 Mart seçim sonuçları sonrasında ortaya çıkan tablo, beklenenin ötesinde kuvvetli mesajlara sahip. Her muhataba yönelik oldukça net mesajların verildiği bu tabloda hiç kuşkusuz en belirgin olanı AK Parti ve Cumhur ittifakı nezdinde karşılık bulanlar. 2019’da Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde yaşanan kan kaybının bu seçimlerde daha farklı boyutlara ulaşması, ciddi sorgulamaları beraberinde getirmesi gereken bir resme de işaret etmektedir. Nitekim
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada, seçmenin itirazının ne denli önemli olduğunu anladıklarına ve bir özeleştiri mekanizması işletmek suretiyle bu sonuçların muhasebesinin yapılacağına işaret etti.
Hiç kuşkusuz hem AK Parti hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar iktidarda tutan temel saik, bu mekanizmayı işleterek seçmenin ve Türkiye sosyolojisinin ne tür talep ve beklenti içerisinde olduklarını bilmeleri ve ona göre politika geliştirmeleriydi.

Pandemi ve sonrasında AK Parti’ye yönelik eleştirilerin hayat pahalılığı ve ekonomi üzerinden ilerlemesi ve bu sorunların kronikleşme tehdidi, seçmenin itirazlarının birikmesine neden oldu. Birçok ildeki aday belirleme süreci ve partinin enformasyon kaynaklarındaki tıkanıklık, AK Parti açısından böyle bir dramatik sonucun çıkmasına neden oldu. Uzunca süredir parti içerisindeki elit sirkülasyonun yeterince gerçekleşmediği ve bunun partide bir aktör sorununa neden olduğu eleştirileri de dikkate alındığında, söz konusu soruna yönelik adımların atılma beklentisi de artmakta. Halbuki aynı eleştiriler ekim ayında yapılan Kongrede dikkate alınsa ve kurmay kadrosu başta olmak üzere parti teşkilatlarında önemli değişiklikler söz konusu olsa idi bu tür sonuçların önüne geçilebilirdi.

AK Parti, 14 ve 28 Mayıs seçimleri öncesindeki eleştirileri paranteze alarak erteleme tercihinde bulunmuş ve bugünkü sonuçların alınmasının önüne geçememiştir. Bu durum partinin aday belirleme sürecinde çeşitli krizlere ve küskünlüklere neden olmuş ve birçok ilde, aday tercihi ve küskün adayların bağımsız ya da başka partilerden adaylıkları, sonuçlara doğrudan etki etmiştir. Amasya, Kütahya ve Kırıkkale gibi illerde de Cumhur İttifakı adaylarının rekabetinden kaynaklı olarak CHP adaylarının kazanması da ittifak bileşenlerinin üzerine muhasebe yapması gereken önemli bir husus.

Bir diğer sorun da parti ile angajmanı olan kamuoyu şirketleri ve araştırmacıların seçmen beklentileri ve talepleri ile ilgili farkındalığı merkeze aktarması noktasındaki eksiklikleridir. Başa baş geçeceği iddia edilen seçimlerin birçok kentte öngörülenin dışında sonuçlar üretmesi, üzerine düşünülmesi gereken bir husus. Bu sebeple Erdoğan’ın Türkiye’nin genelinde bütün illeri kapsayacak doğrudan bir enformasyon ekosistemi inşa etmesi ve lokal değişimleri bu ağ üzerinden takip etmesi anlamlı olacaktır.
Nitekim Erdoğan’ı siyaset arenasında pozitif ayrıştıran ve tarihi bir lider yapan en temel husus onun geniş kitleler ile kurduğu organik bağdır. Bu bağın sürdürülmesi ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile başlayan siyasi istikrarın ekonomik istikrar ile desteklenmesi oldukça elzemdir.

Erdoğan’ın işaret ettiği eleştiri mekanizmasını çalıştırması durumunda yeniden aynı ivmenin yakalanması kuvvetle muhtemel. Nitekim 2009’daki seçimlerde partinin neden oy kaybettiği üzerine yapılan muhasebe 2011’de sonuç üretmiş ve AK Parti önemli bir başarı yakalamıştı. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri her ne kadar siyasi istikrar arayışı üzerinden farklı sonuçlar üretse de AK Parti’nin buradaki kuvvetli mesajı aldığı da açık. Söz konusu eleştiri mekanizmasının işlevsel olamadığı durumlarda, seçmenin uzunca bir süredir farklı saiklerle devam eden eleştirileri, Türkiye’yi yönetme arayışında da bir ihtiyacı ortaya çıkartacak ve alternatifler tartışmaya açılacaktır.

CHP’nin Başarısı Mı?

Peki seçmenin itirazı sonucunca ortaya çıkan bu tablo doğrudan Cumhuriyet Halk Partisinin mi başarısıdır? Bu sorunun birden çok cevabı var hiç kuşkusuz. Fakat ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında, AK Parti seçmeninin önemli bir bölümünün oy kullanma noktasında bir protesto geliştirdiği ve sandığa gitmediğini görüyoruz. Bu sonuçlarda, CHP’nin kongre sürecinde gerçekleştirdiği değişimin önemli bir pay sahibi olduğunu iddia etmenin de rasyonel olmadığı kanaatindeyim. Zira söz konusu süreçte partideki değişim doktrinel ve politik bir değişim olmamış aksine sadece aktörlerin yer değiştirdiği bir süreç olmuştur. Söz konusu değişimde siyasetin finansmanı tartışmaları da hatırlandığında partideki bu sürecin CHP’yi paradigmal anlamda farklılaştırmadığı rahatlıkla görülebilmektedir.

Fakat tüm bu izahlar da hiç kuşkusuz CHP’ye yönelik bu teveccühü açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Özellikle Ankara ve İstanbul’da CHP kimliğiyle özdeş olmayan hatta bu kimlikle anılmaktan imtina eden isimlerin partiye taşıdığı oy da hayli önemli. Nitekim her iki aktör de CHP’nin uzun yıllardır takıldığı yüzde 20-25 sınırını aşmasını temin etmiş ve partinin ülke sathındaki başarısında da kısmen etkili olmuşlardır.

31 Mart seçimleri seçmen iradesinin kuvvetli biçimde sandığa yansıdığı ve önemli mesajları içeren bir tablo ortaya koydu hiç kuşkusuz. Uzunca bir süredir Türkiye’yi otoriterlik çerçevesi üzerinden yorumlayanların da bu konuda bir mesafe alması gerektiği ortaya çıktı. Her ne koşulda olursa olsun seçmenin rasyonel tercihte bulunduğu ve kendilerini yönetecek iradeye yönelik tutumunu açık ettiği bir sürece tanıklık ediyoruz.
Türkiye’nin demokratikleşme serüveninde önemli bir yer işgal eden bu seçimlerin orta uzun vadedeki yansımaları bütün siyasi partilerin kendi içerisinde muhasebe yapmaları gerektiği mesajını da doğrudan vermiştir.
#Seçim
#Siyaset
#Turgay Yerlikaya
1 ay önce
31 Mart seçimleri: Yeni bir muhasebe imkânı
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık