|
Yunus Emre Oratoryosu"nda Derviş Yunus gitmiş Aziz Yunus gelmiş

Avrupa müziğinde kilisenin dışında çok ciddî ve anlamlı arayışlar vukû bulmuştur ve bu arayışlar Avrupa müzik tarihinin akışını değiştiren arayışlar olmuştur. Operanın da aslında bu arayışların sonucu olarak doğmuş bir tür olduğunu söyleyebiliriz. Opera, 16.yüzyılda doğmuş bir formdur ve Avrupa"nın her alanda yeniden yapılandırılması gerektiğine inananlardan oluşan "Camerata" adlı grubun, İtalya"da Giovanni Bardi isimli aristokratın sarayında toplanarak, Avrupa"nın yeni müziğinin nasıl olması gerektiğini belirlemeleriyle ortaya çıkmıştır. Bardi ve arkadaşları, Avrupa"da çöküşün hızlandığını ve bir yenilenmenin şart olduğunu düşünürken birçok alanda yenileşmeyi önerir ve müzikte de bir yenileşmenin gerekli olduğuna karar verir. Avrupa müziğinin o günkü düzeyinin korunması ama bu müziğin, Euripides ve Sophokles"in klasik tragedyalarındaki korolarından mülhem, antik Yunan"ın yüksek düzeydeki tiyatrosu ile kaynaştırılarak yeni bir form elde edilmesi ve bunun da yeni Avrupa"nın müziği olması gerektiği konusunda fikir birliğine varılır ve bu fikir birliği operayı doğurur. Yani Opera, bir tasarım müziğidir ve Antik Yunan"ın tiyatrosu ile 16. yy Avrupa müziğinin izdivâcından doğmuştur. Bu müzik türü önce "Drama per musica" olarak isimlendirilir. Jacopo Peri tarafından müzikleri yazılan "Daphne" adlı ilk opera eseri 1597"de sahnelenmiştir.

Avrupa"da yüzyıllar boyunca müziğe şekil verenler, din adamları olmuşlardır. Ancak özellikle Ars Nova (yeni sanat) döneminden sonra ve Rönesans ile birlikte Kilise dışında da çok önemli müzisyenler yetişmeye başlamış ve ortaya çıkan eserler, Kilise"yi müziğin tasarlanıp uygulandığı bir mekân olmaktan büyük ölçüde çıkarmıştır. Opera, o dönem Avrupası"nda halk arasında çok büyük bir ilgi görür, salonlar dolar taşar. Operaya halkın gösterdiği bu ilgi, Kilise"nin dikkatini çeker ve operayla rekabet edebilecek ve operadan doğan bir form olarak oratoryoyu geliştirirler. Oratoryoyu operadan ayıran en önemli fark, "dünyevî" olayları anlatan çok popüler forma karşı, dînî muhteviyata sâhib olmasıdır. Oratoryo, operanın yükselişi ile birlikte düşüşe geçen ilgiyi tekrar toparlamak için Kilise tarafından geliştirilen ya da operadan esinlenilerek onaltıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkarılan bir formdur. Tıpkı operadaki gibi teatral unsurlar ön plandadır. Ama operadaki seküler hayata dâir oyunların yerini, konusu Kilise öğretisi olan dînî muhteviyât almıştır. Bir anlamda, opera ile oratoryo arasında dînî ve dindışı olmaları gibi bir fark vardır. Opera tamamen dindışı konuları, oratoryo ise, operanın bir benzeri olmasına rağmen dînî konuları ihtivâ eder. Haydn"ın "Yaratılış" oratoryosu gibi.

Oratoryo, operanın kilise tarafından kutsal metinlerle donatılmış, kutsalın söyletildiği bir form hâline dönüştürülmüş, deyim yerindeyse operanın kilise tarafından imana getirilmiş şeklidir ve daha sonraki yıllarda değişime uğramış olsa bile lirik, epik ve dramatik türleri olan bir kilise formudur. Aziz Filippo Neri tarafından 1563 yılında kurulmuş olan Oratorium Tarikatı"nın, oratoryonun ortaya çıkmasında katkısı olduğu bilinir.

Türk besteciler de, Avrupa müzik tarihi içerisinde doğup gelişmiş olan oratoryo formunda besteler yapmaktan geri durmadılar. Meselâ Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya pek hevesli "Türk Beşleri"nden Ahmet Adnan Saygun 1946 yılında, metni Yunus Emre"nin şiirleri olan bir Yunus Emre Oratoryosu, Fazıl Say Nazım Hikmet Oratoryosu ve Nevit Kodallı"nın, Cahit Külebi"nin uzun bir şiiri üzerine bestelediği Atatürk Oratoryosu, Türk tarzı oratoryonun önemli örnekleri arasındadır. Üzücü olan şudur: Yunus Emre Oratoryosu"nda bizim fakir Derviş Yunus"umuz gitmiş, yerine Aziz (Saint) Yunus gelmiştir. Ne gülünç fakat ne vahim bir durumdur !

10 yıl önce
Yunus Emre Oratoryosu"nda Derviş Yunus gitmiş Aziz Yunus gelmiş
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet