Hastalandığınızda doktorun sizin vücudunuza göre farklı ilaç vermesi gibi her ülkenin zenginleşme formülü de farklıdır. Formülün içeriği o ülkenin maddi ve manevi kaynaklarıyla belirlenir. İlacın tamamı tek seferde verilmez, kademeli olarak uygulanır.
Yeni Türkiye devletin ilk idarecileri, düz mantığı tercih etmişlerdi. Avrupa'nın Hristiyanlıktan uzaklaştıkça büyüdüğünü, geliştiğini ve zenginleştiğini görünce Türkiye'nin de İslamiyet'ten uzaklaştıkça büyüyeceğini zannettiler.
Halbuki tarihsel gerçek şuydu; Müslümanlar İslamiyet'e sarıldıkça büyümüşler, İslamiyet'ten uzaklaştıkça fakirleşmişlerdi. Örnek isteyenler Endülüs Emevi devleti, Selçuklu ve Osmanlı tarihlerini inceleyebilir.
Büyümek ve zenginleşmek için hala kendi değerlerini tozlu raflarda tutarak başkasının formülleriyle zenginleşeceğini sanan milyonlarca Müslüman işadamları ve şirketler vardır.
***
Batı'da gelişen teknolojinin gerisinde kalan İslâm topluluklarının önce iktisadî, sonra siyasî ve içtimaî bozulmaya uğramaları aydınların en az 100 yıllık başlıca meselesiydi.
Yani 100 yıldır bir kısım aydınlar hâlihazır Batı medeniyeti ve kültürünün tamamen taklit yolunu benimserken, bir kısmı da, Batı'nın ilmini, teknolojisini nakletmek ve fakat manevî-kültürel değerlerde İslâm kaynaklarına sadakati savundular.
Akif gibi aydınlar Müslümanların gerileme sebepleri arasında İslâmiyet'ten uzaklaşma ve İslâmiyet'i yanlış anlamanın rolü üzerinde durdular.
***
Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve hatta Arapların Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklandırılmaları, Mehmed Âkif'in İslâm birliğine olan inancını sarsmamışken, Millî Mücadele sonrası Yeni Türkiye Devleti idarecilerinin katı lâik, yer yer İslâmiyet'e aykırı ve karşı görünen uygulamaları yani zenginleşme yolunda Batı'yı taklit etme tercihleri umutsuzluğa sevk etti ve müddet Mısır'a yerleşmesine neden oldu.
***
Mehmet Akif de o dönemde Osmanlı'nın çözülüş günlerini yaşar. 24 milyon kilometre kareyi bulan, üç kıtaya serpilmiş olan Osmanlı toprağı, gün gün elden çıkmaktadır. Terkedilen topraklardaki Müslüman Osmanlı evladı, tarihin eşine az rastlayacağı bir vahşete maruz kalmaktadır.
Halkın Müslümanlığı perişandır.
Garp, bayındırdır ve zalimdir, ve bu zulmünü, Müslüman Şark üzerinde icra etmektedir.
Aydınlar zihni bir tükenişin içinde, milletin değerlerinden soyuluşunun öncülüğünü yapmaktadırlar.
Kaht-ı rical acısı yaşayan İslam toplumlarının ufkuna “Asımın nesli” idealini yerleştiren Akif ebediyete gider, sesi yadigâr kalır.
Kaht-ı rical, Osmanlı'nın son döneminde dilimize yerleşmiş bir deyim. Kaht; kıtlık, kuraklık ve kuraklıktan ötürü ürünlerin yetişememesi, rical ise belli mevki sahibi anlamına geliyor. Bu iki kelime bir arada “adam kıtlığı” anlamında kullanılıyor.
Yani Kaht-ı rical bir memlekette büyük devlet ve siyaset adamları ile alimlerin bulunmaması.
Osmanlı Devleti'nde özellikle Tanzimat'tan sonra “kaht-ı rical” tabiri çok kullanılmıştır. Devlet adamlarının yetişmemesi, alimlerin çok azalması, devletin yıkılış sebeplerinden birisidir.
***
27 Aralık 1936'da vefat eden Mehmet Akif'e sonsuz rahmet dilerken, onun hayatını adam gibi yapabilecek film ve dizi yapımcılarını ve bunlara destek çıkacak babayiğit işadamlarını bekliyoruz.
Onlar kendiliğinden çıkacaktır.